MÖ VIII. yüzyılda yaşamış bu ünlü ozanın eserleri dikkatle incelendiğinde, yaşadığı dönemin sosyoekonomik durumu hakkında bilgi edinmek mümkündür. Nüfusun artmaya başlaması, ticaretteki hızlı artış, yeni kolonilerin kurulması, kıymetlenen arazilere sahip olunmasındaki güçlük ve bunun sonucu olarak rekabetin artması beraberinde adaletsizlikleri de getirir. Hesiodos, İşler ve Günler adlı eserinde böyle bir dönemde namusu ile ekmeğini kazanan bir çiftçinin hayatını idealize etmiştir. Amerikalı ekonomist, filozof, tarihçi Murray Newton Rothbard, Hesiodos’un İşler ve Günler eserinde verdiği bilgiler sebebiyle onun ilk ekonomi ve iktisat tarihçisi olarak kabul edilebileceğini söyler.
Eserinde dike (adalet) konusunu işler ve adaletin insan yaşamındaki hukuki ve ahlaki sonuçlarına dikkat çeker. Kendisi de kardeşi Perses tarafından haksızlığa uğramıştır. Babasından miras kalan topraklardan adaletsiz biçimde kendi hakkı olandan fazlasını isteyen kardeşini kısa yoldan zenginleşmeye çalışan bir açgözlü olmakla suçlar.
İşler ve Günler eserinde kendi yaşamına ve yaşadığı çağdaki gözlemlerine dayanarak adaletsizliğe ve haksızlığa karşı öğütlerini okuruz. Hesiodos’a göre insan ırkı bir öncekinden daha yozlaşmış beş ırka ayrılır. Bunları şöyle sıralamıştır: Altın, Gümüş, Bronz, Kahramanlar ve Demir çağları. Ona göre insanlık, başta adil ve hakkaniyetli iken çağlar geçtikçe yozlaşmış ve ahlaki değerlerini yitirmeye başlamıştır. Kendisinin de haksızlıkların olduğu bir çağda yaşadığını düşünür ve gelecekte insanlığın adalete ve ahlaka değer vermediği çağda kaçınılmaz olarak kendi sonunu getireceğini böylelikle yok olacağını öngörür. Böyle bir sondan kaçınmanın tek yolunun güçlünün güçsüzü ezip hükmetmemesi, adil ve hakkaniyetli olunması yoluyla mümkün olabileceğini öğütler.
Homeros ile Hesiodos arasındaki belki de en büyük fark eserlerinde temsil ettikleri sınıflardır. Homeros, destanlarında kralları, kahramanları, onların yaşadıkları görkemli sarayları yüceltip konu edinirken; Hesiodos çoban, çiftçi, küçük toprak sahibi insanların yaşantısı ile avam olarak görülen ve önemsenmeyen başka bir sınıfın temsilcisidir. Belki de bu yüzden Hesiodos, Homeros’un gölgesinde kalmıştır.
“Şimdi krallara bir sözüm var,
Ne kadar söz bilir kişiler olsa da krallar:
Atmacanın biri alaca boyunlu bülbüle demiş,
Ama ne zaman demiş, göklerde bulutlar arasında
Bülbülü sıkarken yaman pençelerinde,
Zavallıcık inlerken keskin tırnaklar gövdesinde,
Şöyle demiş atmaca bizimkine bütün hışmı ile:
Ne bağırıyorsun be, pis ufaklık?
Senden daha güçlü birinin elindesin.
Ne kadar güzel türkü söylersen söyle,
Seni ben götüreceğim istediğim yere,
Orada ya yiyeceğim seni kıtır kıtır
Ya da dilersem koyuvereceğim seni.”
Dizelerinde güçlü olanın her zaman haklı olmadığını, haklı olanın ise bazen çaresiz kaldığını anlatır bizlere.
Hesiodos, insani değerleri ön plana çıkararak yaşadığı dönemin toplumuna ahlaki bir pusula olmuş, adalet anlayışı ile medeni toplumun şekillenmesine katkıda bulunmuş ve kendinden sonraki nesillere ilham kaynağı olmuştur. Öğütleri çeşitlidir. Yine İşler ve Günler eserinde çalışmanın faziletini şöyle dile getirir:
“Çalış ki açlık bulunduğun yerden kaçsın …
Tanrılar da insanlar da kızar o kimseye ki
Hiçbir işe yaramadan yaşar,
Bal yapmaz yaban arılarına benzer,
İşten kaçıp başka arıların balını yer.”
Bir diğer önemli eseri Theogonia’da (Tanrıların Doğuşu), Olympos tanrıları arasındaki Prometheus vasıtası ile öğütler verir insanlara. Zeus’un haksızlıklarına dayanamayan ve ona başkaldıran Prometheus ile adaletsizliğe karşı direnişi anlatır.
“Zeus baba tahtına oturur oturmaz
Başladı her tanrıya şeref payı vermeye,
Devletinin katlarını önem sırasına koymaya.
Bu arada zavallı ölümlüleri düşünmek
Aklının ucundan bile geçmedi,
Tersine, soylarını ortadan kaldırmak,
Bambaşka yeni bir soy yaratmak istiyordu.
Bu tasarıya kimse karşı çıkmadı benden başka,
Bir tek ben göze alabildim bunu
Ve kurtardım insanları, önledim
Hades’in karanlıklarında yok olup gitmelerini.”
Fakat hakkın ve adaletin savunuculuğunu yapmak için ateşi Olympos’tan çalıp insanlara hediye etmesini cezasız bırakmaz Zeus. Dağa zincirleyip kartala yem eder Prometheus’u. Sürekli tekrarlanan böylesi bir ıstıraba mahkûm eder. Aslında ateş, uygarlığı sembolize eder. İnsanın ancak haksızlıklara başkaldırıp bilinçlenmesi ile uygarlığa erişebileceğini anlatır bu mitos bize.
“Evet, ben, kara bahtlı ben başımı bu dertlere soktum
İnsanlara iyilik edeyim derken.
Bir gün bir narthex kamışı içinde
Çaldım götürdüm insanlara ateşin tohumunu.
Bu tohum bütün sanatların anahtarı oldu,
Bütün yolları açtı insanlara.”
Ateş, Yunanca “narthex” denilen bir kamışın içinde hediye edilmiş insanoğluna. Dionysos adına düzenlenen oyunlarda ve festivallerde Bakkha’ların (din görevlileri) ellerinde tanrısal coşku ile salladıkları bu kamış bugün Anadolu ve Ege kıyılarında çeşitli isimlerle bilinir. Bu kamışa sadece antik çağlardan kalma kentlerin bulunduğu yerlerde rastlanır. Bugün bir narthex görürseniz, bilin ki çevresinde arkeolojik bir kalıntı mutlaka vardır.
Hesiodos, ekmeğini topraktan çıkarma çabası