Sonra gidip baş kâhyayla konuştu. Baş kâhya da durumu kâhyaya anlattı. Kâhya, aşçıbaşına gitti, aşçıbaşı ise hanımın oda hizmetçisini yabancıyla görüşmeye gönderdi. İşte bu zenginler böyledir, ölürken bile törenlerle sarılıdır etrafları.
Hanımın oda hizmetçisi, cam ustasının genç kadını iyileştirecek bir ilaç getirdiğini öğrenince, “İyi ki geldiniz” dedi.
“Yalnız, bir şartım var,” dedi cam ustası. “Onu sağlığına kavuşturduğum takdirde hanımınız benimle evlenmek zorunda.”
“Kendisine sorup böyle bir şeye razı olur mu öğreneyim,” diye cevap verdi hizmetçi kız ve hemen Bayan Mydas’a sormak için yukarı çıktı.
Genç kadın bir an bile tereddüt etmedi.
“O ihtiyarla evlenmeyi ölmeye yeğlerim!” diye bağırdı. “Hemen yanıma getir onu!”
Bunun üzerine cam ustası, sihirli ilaç damlasını biraz suyla karıştırıp hastaya uzattı. İlaçlı suyu içer içmez Bayan Mydas, hiç olmadığı kadar iyi hissetti kendini.
“Aman Tanrım!” diye bağırdı, “Bu gece Fritterların davetine katılacaktım. Marie, incili ipek elbisemi getir! Hemen hazırlanmam lazım. Cenaze çiçekleriyle yas elbisenin siparişini de iptal ettirmeyi unutma.”
“Ama Bayan Mydas,” diye itiraz etti cam ustası, genç kadının hemen yanı başında durmaktaydı. “Sizi iyileştirirsem benimle evleneceğinize söz vermiştiniz.”
“Biliyorum,” dedi genç kadın. “Ama cemiyet gazetelerine ilan vermemiz, düğün davetiyelerini hazırlatmamız gerek. Yarın gelin, konuşalım.”
Cam ustasını kendine layık bir damat adayı olarak göremeyen Bayan Mydas, bu bahaneyle ondan bir süreliğine kurtulmuş olmaktan memnundu. Hem Fritterların davetini de kaçırmak istemiyordu.
Yine de cam ustası neşe içinde gitmişti evine, zira planının işe yaradığını ve ölene kadar onu lüks içinde yaşatacak zengin bir kadınla evlenmek üzere olduğunu sanıyordu.
Sonra oturup karısının parasını nasıl harcayacağını düşünmeye başladı.
Ertesi gün Bayan Mydas’ın evine gitti. Genç kadın o sırada bir roman okumakta ve sanki ömründe hiç hastalanmamış gibi mutluluk içinde çikolata yemekteydi.
“Beni iyileştiren sihirli iksiri nereden buldunuz?” diye sordu.
“Bilge bir büyücüden,” dedi adam. Sonra ilgisini çekeceğini düşünerek büyücüye bir cam köpek yaptığını, köpeğin sahibini rahatsız eden herkese havladığını anlattı.
“Ah, ne güzel!” dedi kadın. “Ben de hep havlayabilen bir cam köpek istemişimdir.”
“Dünyada böyle bir tek köpek var, o da büyücüye ait,” diye cevap verdi adam.
“Benim adıma satın alın o köpeği,” dedi genç kadın.
“Ama büyücünün umrunda değildir para pul,” diye açıkladı cam ustası.
“O hâlde çalmalısınız o köpeği,” dedi genç kadın sert bir tavırla. “Havlayabilen cam bir köpeğim olmazsa, tek bir gün bile mutlu yaşamam mümkün değil.”
Cam ustasının canı çok sıkılmıştı bu işe ama elinden geleni yapacağını söyledi. Nitekim bir erkek daima karısını memnun etmeye çalışmalıdır. Hem, Bayan Mydas bir hafta içinde onunla evleneceğine söz vermişti.
Eve giderken büyük bir çuval aldı. Büyücünün kapısından geçtiği sırada köpek havlamak üzere dışarı çıkar çıkmaz çuvalı köpeğin üzerine attı, sonra ağzını kalın bir iple bağlayıp kendi odasına götürdü.
Ertesi gün bir haberciyle çuvalı Bayan Mydas’a gönderdi, iltifatlarını da iletmesini istedi haberciden. Aynı gün öğleden sonra bizzat gitti genç kadının evine. O kadar çok istediği köpeği çalmayı başardığı için Bayan Mydas tarafından minnettarlıkla karşılanacağından emindi.
Ama uşak, kapıyı açtığında cam köpeğin hışımla fırlayıp öfkeyle ona havlamasına şaştı kaldı.
“Köpeği uzaklaştırın,” diye bağırdı korku içinde.
“Yapamam, efendim,” diye cevap verdi uşak. “Hanımım, siz her geldiğinizde havlamayı emretti köpeğe. Dikkat etseniz iyi olur efendim,” diye ekledi, “çünkü sizi ısırırsa, cam fobisi kapabilirsiniz!”
Bu sözler cam ustasını öyle korkuttu ki ardına bakmadan kaçtı. Ama yol üzerinde bir eczaneye girip cebindeki son kuruşu telefonu kullanmak için harcadı. Köpek tarafından ısırılmadan Bayan Mydas’la konuşmak istiyordu.
“Pelf 6742’yi bağlayın lütfen!” dedi.
“Alo! Ne istemiştiniz?” diye sordu karşıdaki ses.
“Bayan Mydas’la konuşmak istemiştim,” dedi cam ustası.
Bunun üzerine tatlı bir ses cevap verdi: “Ben Bayan Mydas, niçin aramıştınız?”
“Neden öyle zalimce davrandınız bana, neden cam köpeği üzerime saldınız?” diye sordu zavallı adam.
“Doğruyu söylemek gerekirse,” dedi kadın, “dış görünüşünüz hiç hoşuma gitmedi. Yanaklarınız solgun ve sarkık, gereğinden uzun saçlarınız keçe gibi, gözleriniz ise küçücük ve kıpkırmızı. Kocaman kaba elleriniz var. Üstelik çarpık bacaklısınız.”
“Ama bunları değiştirmek gelmez ki elimden!” diye yakındı cam ustası. “Hem, benimle evleneceğinize söz vermiştiniz.”
“Birazcık yakışıklı olsaydınız, sözümü tutardım,” diye cevap verdi kadın. “Fakat bu koşullar altında bana uygun bir eş olamazsınız. Malikâneme yaklaşmaya kalkarsanız, köpeği üzerinize salıveririm, bilmiş olun!” Bu sözleri söyleyip telefonu kapattı, söyleyeceği başka bir şey kalmamıştı.
Sefil hâldeki cam ustası evine döndü. Yüreği, hayal kırıklığıyla dolmuştu. Odasına girip yatağının kenarındaki demire bir ip bağlamaya başladı. Kendini asmaktı niyeti.
O sırada kapı çaldı. Büyücü gelmişti.
“Köpeğimi kaybettim,” dedi.
“Gerçekten mi?” diye cevap verdi cam ustası ipe düğüm atarken.
“Evet. Biri çaldı köpeğimi.”
“Çok kötü olmuş,” dedi cam ustası umursamadan.
“Bana yeni bir köpek yapman gerek,” dedi büyücü.
“Yapamam. Bütün aletlerimi attım.”
“Ne yapacağım o zaman?” diye sordu büyücü.
“Bilmiyorum. Belki köpeği bulana ödül verebilirsin.”
“Ama hiç param yok ki!”
“O zaman iksirlerinden birini ver,” diye öneride bulundu cam ustası, kafasını sokacağı bir ilmek atmakla meşguldü.
“Verebileceğim tek şey,” diye cevap verdi büyücü, düşünceli bir şekilde, “bir güzellik tozu.”
“Ne!” diye feryat kopardı cam ustası, ipi yere atarak. “Elinde öyle bir şey var mı gerçekten?”
“Var, tabii. Tozdan biraz yutan, anında dünyanın en güzel insanı olur.”
“Eğer böyle bir ödül sunacaksan, senin için köpeğini