Köle, Savaşçı, Kraliçe . Морган Райс. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Серия: Tahtlar ve Zafer
Жанр произведения: Героическая фантастика
Год издания: 0
isbn: 9781632917980
Скачать книгу
altınla Ceres'in annesine yanaştı Lord Blaku ve avucuna bıraktı.

      "Kızınız her bir altına değdi," dedi. "İyi bir eş olup bana çok sayıda oğlan çocuğu verecek."

      Ceres dudaklarının içini ısırdı, kafasını tekrar tekrar salladı.

      "Lord Blaku sabah seni almaya gelecek, o nedenle şimdi içeri git ve eşyalarını topla," dedi Ceres'in annesi.

      "Toplamayacağım!" diye bağırdı Ceres.

      "Senin problemin hep bu oldu kızım. Sadece kendini düşündün. Bu altın," dedi annesi keseyi Ceres'in yüzünde şıngırdatarak, "erkek kardeşlerinin hayatını kurtaracak. Ailemizi bir arada tutarak evimizde barınıp burayı tamir etmemizi sağlayacak. Bunu düşünmekten aciz misin?"

      Çok kısa süreliğine Ceres belki de bencil davrandığını düşündü fakat annesinin ona tekrar akıl oyunları oynadığını ve Ceres'in erkek kardeşlerine karşı duyduğu sevgiyi kullandığını fark etti.

      "Endişelenme," dedi Ceres'in annesi Lord Blaku'ya dönerek. "Dediklerimi yapacaktır. Tek yapmanız gereken ona sert davranmak, böylece bir kuzu kadar yumuşak olur."

      Asla. Asla, bu adamın karısı ya da malı olmayacaktı ve asla annesinin ya da her hangi birinin, hayatını  elli beş altın karşılığında almasına izin vermeyecekti.

      "Asla bu köle efendiyle gitmeyeceğim," diye cevapladı Ceres, midesi bulanarak adama bakarken.

      "Nankör çocuk!" diye bağırdı Ceres'in annesi. "Eğer dediğimi yapmazsan seni öyle bir döverim ki bir daha yürüyemezsin. Şimdi içeri gir!"

      Annesi tarafından dövülme düşüncesi korkunç ve organlarını parçalayan anıları beraberinde getirdi, henüz beş yaşındayken annesinin onu bayıltana kadar dövdüğü o korkunç ana gitti aklı. O dayaktan ve diğerlerinden kalan yaralar iyileşti ancak Ceres'in kalbinde kanayan yara asla durmadı. Şu an, annesinin onu sevmediğinden, hatta hiç sevmemiş olduğundan emin olduğu için kalbindeki yara hiç kapanmayacak şekilde açılmıştı.

      Daha cevap veremeden Ceres'in annesi öne geldi ve yüzüne öyle bir tokat attı ki Ceres'in kulağı çınlamaya başladı.

      Ceres önce bu ani saldırıdan dolayı şaşırdı ve neredeyse pes edecekti fakat ardından içinde bir şey harekete geçti. Her zaman olduğu gibi kendine sinmek için izin vermeyecekti.

      Ceres annesinin yanağına bir tokat patlattı, öyle sertti ki onu sendeletip düşürdü ve dehşet içinde ağzını açık bıraktı.

      Annesi kıpkırmızı olmuş yüzüyle ayağa kalktı, Ceres'i omuzlarından ve saçlarından tutarak midesine tekme attı. Ceres acı içinde öne doğru sendeleyince annesi dizini yüzüne geçirdi ve yere düşmesine sebep oldu.

      Köle tüccarı durup fal taşı olmuş gözlerle bu sahneyi izlerken kıkırdadı, bu dövüşten keyif aldığı belli oluyordu.

      Öksürüp saldırıdan dolayı nefes almaya çalışan Ceres sendeleyerek ayağa kalktı. Çığlık atarak annesinin üzerine çullandı ve onu yere indirdi.

      Ceres'in tek düşünebildiği bunun bugün sona ermesi gerektiğiydi. Sevilmeden, aşağılanarak geçen onca sene öfkesini ateşlemişti. Ceres kapalı tuttuğu yumruklarını annesinin yüzüne tekrar tekrar indirirken yanaklarından yaşlar süzülüyor, hıçkırıkları kontrol edilemez bir şekilde dudaklarından dökülüyordu.

      Sonunda annesi cansız kaldı.

      Ceres'in omuzları her ağlayışında sarsılıyordu,  içi dışına çıkmıştı. Göz yaşlarıyla buğulanan gözleriyle köle tüccarına baktı, ona karşı artık daha yoğun bir nefret duyuyordu.

      "İyi bir eş olacaksın," dedi Lord Blaku kurnaz bir sırıtışla, altın keseyi yerden alıp deri kemerine taktı.

      Ne olduğunu anlayamadan adamın ellerini üstünde hissetti. Adam Ceres'i tutup arabaya tırmandı ve tek bir hızlı hareketle Ceres sanki bir patates çuvalıymış gibi onu arkaya fırlattı. Koca cüssesi ve gücü Ceres'in direnmesi için oldukça fazlaydı. Bir koluyla bileğini tutarken diğerinde zincir taşıyordu ve, "yarın sabah burada olacağını düşünecek kadar aptal değilim," dedi.

      Ona on sekiz sene boyunca yuva olmuş bu eve son kez baktı,  gözleri kardeşleri ve babasını düşünürken doluyordu. Fakat bileklerine zincir geçmeden kendini kurtarmak için bir karar vermesi gerekliydi.

      Bu yüzden hızlı tek bir hareketle tüm gücünü topladı ve köle efendinin ellerinden kolunu kurtarıp bacağını kaldırarak yüzüne tüm gücüyle bir tekme attı. Arabadan dışarı geriye düşüp yere serildi.

      Arabadan atladı Ceres ve çamurlu yolda olabildiğince hızlı koşmaya, bir daha asla anne demeyeceği kadından uzağa, bugüne kadar tanıdığı ve sevdiği herkesten uzağa doğru yol almaya başladı.

      DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

      Kraliyet ailesiyle çevrili Thanos, elindeki altın şarap kadehini tutup keyifli ifadesinde ısrarcı olmak için uğraş veriyor ancak pek başarılı olamıyordu. Burada olmaktan nefret ediyordu. Bu insanlardan, ailesinden nefret ediyordu. Kraliyet törenlerine, özellikle de Ölüm Festivali'nin ardından yapılanlara katılmaktan nefret ediyordu. İnsanların nasıl yaşadıklarını, ne kadar fakir olduklarını biliyordu ve tüm bu gösteri ve şımarıklığın ne kadar manasız ve adaletsiz olduğunu hissedebiliyordu. Buradan uzakta olmak için her şeyini verirdi.

      Kuzenleri Lucious, Aria ve Varius'la beraber duran Thanos şirin sohbetlerine katılmak için ufacık bir çaba sarf etmiyor bunun yerine saray bahçelerinde  togaları ve stolalarını kuşanıp yüzlerindeki sahte gülümsemeler ve zoraki nezaketle dolaşan kraliyet misafirlerini izliyordu. Kuzenlerinden bir kaçı düzenlenmiş çimler üzerindeki yiyecek ve şarap dolu masalar arasından birbirlerine yiyecek fırlatıyorlardı. Diğerleri Ölüm Festivali'nde en sevdikleri sahneleri yeniden anlatırken bugün hayatını kaybedenlerle dalga geçip kahkaha atıyorlardı.

      Yüzlerce insan diye düşündü Thanos ve içlerinden biri bile onurlu değil.

      "Önümüzdeki ay, üç tane savaşçı efendi satın alacağım," dedi en büyükleri Lucious, neredeyse bağırarak; alnındaki terleri ipek mendiliyle silerken. "Stefanus ödediğimin yarısı bile etmezmiş, eğer bugün ölmemiş olsaydı ilk turda öyle kız gibi dövüştüğü için kılıcı bizzat kendim saplayacaktım."

      Aria ve Varius güldüler fakat Thanos bu yorumu eğlenceli bulmadı. Ölüm Festivali'ni bir oyun olarak düşünseler de düşünmeseler de cesur olanlara ve ölenlere saygı göstermeleri gerekirdi.

      "Brennius'u gördünüz mü?" diye sordu Aria, kocaman mavi gözlerini büyüterek. "Aslında onu almayı düşünmüştüm ama antrenman sırasında bana öyle kendini beğenmiş bir ifadeyle baktı ki. Buna inanabiliyor musunuz?" diye ekledi gözlerini devirip puflarken.

      "Bir de kokarca gibi kokuyor," diye ekledi Lucious.

      Thanos dışında herkes bir kez daha güldü.

      "Hiç birimiz onu seçmezdik," dedi Varius. "Beklenenden daha uzun dayanmış olsa da korkunç bir formdaydı."

      Thanos bir saniye daha sessiz kalamayacaktı artık.

      "Brennius'un tüm arenadakilerden daha iyi formu vardı," diye karşı çıktı. "Hakkında bir şey bilmediğin savaş sanatı hakkında yorum yapma bari."

      Kuzenler sustu ve Aria'nın gözleri yere bakarken fal taşı gibi açıldı. Varius göğsünden nefes verdi ve kaşlarını çatarak kollarını birleştirdi. Thanos'a sanki ona meydan okur gibi yaklaşırken havadaki gerginlik arttı.

      "Kendilerine önem veren şu savaşçıları bir kenara bırakın," dedi Aria aralarına girip durumu savuştururken. Çocuklara daha yakına toplanmaları için işaret ettikten