“Bu adamları kim yönetiyor?” diye sordu.
“Ben, lordum.”
Vesuvius dönüp baktığında, iri yarı bir trol olan Suves’i gördü, Marda’daki yardımcı komutanı ona bakıyor, arkasında on binlerce trol duruyordu. Vesuvius Suves’in gururlu görünmeye çalıştığını söyleyebilirdi, fakat bakışlarının ardında korku geziniyordu.
“Sizin öldüğünüzü düşünmüştük lordum” diye ekledi, sanki açıklıyormuş gibi.
Vesuvius kaşlarını çattı.
“Ölmedim” diye çıkıştı. “Ölüm korkaklar içindir.”
Vesuvius baltalı kargısını tutan elini sıkıp gevşetirken troller korku ve sessizlik içinde ona bakıyordu.
“Peki, niye burada durdunuz?” diye sordu. “Neden Escalon’u tamamen yok etmediniz?”
Suves korku içinde bir adamlarına bir Vesuvius’a baktı.
“Biz durdurulduk efendim” diye itiraf etti sonunda.
Vesuvius öfkelendiğini hissetti.
“Durduruldunuz mu!?” diye çıkıştı. “Kim tarafından?”
Suves tereddüt etti.
“Alva diye bilinen biri tarafından” dedi sonunda.
Alva. İsim Vesuvius’un ruhunun derinliklerinde titreşti. Escalon’un büyük büyücüsü. Belki de kendisinden daha fazla güce sahip tek kişi.
“Yerde bir yarık açtı” diye açıkladı Suves. “Geçemeyeceğimiz bir kanyon. Güneyi kuzeyden ayırdı. Birçoğumuz çoktan geçmeyi denerken öldü. Saldırıyı durduran, burada bugün gördüğünüz trolleri kurtaran kişi benim. Değerli hayatlarının kurtarılmış oluşu için teşekkür etmeniz gereken kişi benim. Ulusumuzu kurtaran benim. Bu yüzden efendim, beni terfi ettirmenizi istiyorum ve komutayı bana vermenizi istiyorum. Sonuçta bu ulus artık bana lider olarak bakıyor.”
Vesuvius içindeki öfkenin patlama noktasına geldiğini hissetti. Elleri titriyordu, hızlı iki adım attı, baltalı kargısını savurdu ve Suves’in başını uçurdu.
Suves yere yığılırken diğer troller şok ve korku içinde onlara baktı.
“Al sana” dedi Vesuvius ölü trole “komuta.”
Vesuvius trol ulusunu iğrenerek inceledi. Saflar arasında bir aşağı bir yukarı gezinip hepsinin yüzlerine bakarak üzerlerinde korku ve panik oluşturdu ve bundan keyif aldı.
Sonunda konuşmaya başladığında sesi daha çok bir hırıltı gibi çıkıyordu.
“Büyük güney önünüzde uzanıyor” diye gürledi öfkeyle dolu en pes sesiyle. “Bu topraklar bir zamanlar bizimdi, atalarımızdan çalındı. Buralar bir zamanlar Marda’ydı. Bize ait olanı bizden çaldılar.”
Vesuvius derin bir nefes aldı.
“İlerlemekten korkanların adlarını ve aile bireylerinin adlarını alacağım ve her birinize tek tek, yavaş yavaş işkence edip daha sonra sizi Marda’nın çukurlarında çürümeye bırakacağım. Savaşmak isteyen, hayatlarını kurtarmak, atalarımızın bir zamanlar sahip olduklarını geri almak isteyenler bana katılsın. Kimler benimle?” diye bağırdı.
Büyük bir tezahürat yükseldi, saflar arasında bir gümbürtü yükseliyordu, göz alabildiğine uzanana sıralar boyunca troller baltalı kargılarını kaldırıp onun adını söylüyordu.
“VESUVIUS! VESUVIUS! VESUVIUS!”
Vesuvius yüksek bir savaş narası attı, döndü ve güneye doğru koşmaya başladı. Ardında onu takip eden binlerce trolün gök gürültüsünü andıran sesini duyuyordu, Escalon’u sonsuza dek bitirmeye kararlı büyük bir ulus ardından geliyordu.
BÖLÜM DOKUZ
Kyra Theon’un sırtında hızla Marda’nın güneyine doğru uçarken, bu karanlık diyarı terk ediyor oluşu nedeniyle yavaş yavaş kendine gelmeye başlıyordu. Olduğundan çok daha güçlü hissediyordu. Sağ elinde Hakikat Asası’nı taşıyordu, asadan parlak bir ışık yayılıyor, ikisini de içinde tutuyordu. Bunun kendisinden çok daha büyük bir silah olduğunu biliyordu, kaderi değiştirebilecek bir nesneydi, onu kendi gücüyle dolduruyor, Kyra’nın ona hükmettiği gibi silah da Kyra’ya hükmediyordu. Bu silahı elinde tutmak ona evrenin daha büyük olduğunu, kendisinin de daha büyük olduğunu hissettiriyordu.
Kyra sanki doğduğu günden beri taşımaya yazgılı olduğu bir silahı tutuyormuş gibi hissetti. Hayatında ilk defa neyin eksik olduğunu anlamıştı ve tamamlanmış hissediyordu. O ve asa, Marda’nın derinliklerinden çıkarttığı bu silah birdi.
Kyra, artık daha iri ve daha güçlü olan Theon’u güneye doğru uçurdu, Theon’un gözlerindeki öfke ve intikam kendininkiyle aynıydı. Saatler boyunca uçtular ve sonunda kasvet kaybolmaya ve Escalon’un yeşillikleri görülür hale gelmeye başladı. Anavatanını görmek Kyra’yı heyecanlandırmıştı; orayı bir daha asla göremeyeceğini düşünmüştü. İçinde bir aciliyet duygusu hissetti, babasının Ra’nın orduları tarafından sarılmış olduğunu, ona güneyde ihtiyacı olduğunu, Pandesialı askerlerin topraklarını doldurduğunu, Pandesia gemilerinin denizden Escalon’u vurduğunu, yüksekte bir yerlerde Escalon’u yıkmak isteyen ejderhaların daireler çizdiğini ve trollerin istila halinde olduğunu biliyordu, milyonlarca yaratık anavatanını parçalıyordu. Escalon her açıdan darboğazdaydı.
Kyra gözlerini kırptı ve anavatanının parçalanışı görüntülerini, uzun harabe, moloz ve kül düzlüklerini aklından çıkarmaya çalıştı. Aynı zamanda, asayı daha sıkı kavradıkça, bu silahın kurtuluş için bir umut olabileceğini düşünüyordu. Bu asa, Theon ve kendi güçleri gerçekten Escalon’u kurtarabilir miydi? Bu kadar dağılmış bir şey kurtarılabilir miydi? Escalon bir zamanlar olduğu haline geri dönebilir miydi?
Kyra bilmiyordu. Fakat umut hep vardı. Babasının ona öğrettiği şey buydu: en karanlık anda bile, her şey amansız görünse, tamamen yok edilmiş gibi dursa bile, her zaman umut vardı. Her zaman bir hayat, bir umut, bir değişim kıvılcımı vardı. Hiçbir şey mutlak değildi. Yıkım bile!
Kyra içinde kaderinin oluşmakta olduğunu hissederek, bir iyimserlik hissi ile, her an daha da güçlendiğini hissederek uçmaya devam etti. Düşündü ve kendi içinde bir şeyi fethetmiş olduğunu hissetti. Örümcek ağını kesişini hatırladı ve o ağı keserken kendi içinde de bir şeyi kesip atmış gibi hissetti. Kendi başına hayatta kalmaya zorlanmıştı ve en derin şeytanlarını alt etmişti. Artık Volis Kalesi’nde büyümüş olan o kız değildi; hatta Marda'ya gitmiş olan kız da değildi. Artık bir kadın olarak dönüyordu. Bir savaşçı olarak…
Aşağıdaki arazinin değiştiğini hissederek bulutların arasından aşağı baktı ve bir zamanlar Ateşler'in olduğu sınıra gelmiş olduklarını gördü. Arazideki büyük yarayı incelerken aşağıda gözüne bir hareketlilik takıldı.
“Theon, aşağı.”
Kalın bulutların arasından aşağı doğru dalışa geçtiler ve kasvet dağıldığında Kyra sevdiği ülkesini tekrar gördüğü için çok mutlu oldu. Kendi topraklarını, tanıdığı tepeleri ve ağaçları görmek, Escalon’un havasını solumak onu heyecanlandırmıştı.
Fakat bir kez daha baktığında morali bozuldu. Aşağıda milyonlarca trol ülkesini dolduruyor, Marda’dan güneye doğru koşuyordu. Görüntü, yaratıkların toplu istilasını andırıyordu ve gümbürtüleri oradan bile duyulabiliyordu. Bu gördüklerine