Kardeşlerin Yemini . Морган Райс. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Серия: Felsefe Yüzüğü
Жанр произведения: Героическая фантастика
Год издания: 0
isbn: 9781632916693
Скачать книгу
sarf ederken bunların gerçek olduğunu biliyordu ve ona karşı hissettiği aşk tüm benliğinde akıyordu. Diğerlerinin önünde ona daha önce sahip çıkmadığı için bir suçluluk dalgası hissetti. “Onun halkı benim halkımdır. O benim ve ben onunum. Hiçbir şey, hiç kimse, ne siz ne de bir başkası bizi ayırabilir.”

      Sandara, Darius’a döndü.

      “Hoşça kal, kardeşim,” dedi. “Kendrick’e katılacağım.”

      Darius kocaman sırıtırken Zirk kaşlarını çattı.

      “Bir daha yüzümüze asla bakma,” diye çemkirip döndü ve büyüklerle beraber oradan uzaklaştı.

      Sandara Kendrick’e döndü ve ikisi buraya geldiklerinden beri yapmak istediği şeyi yaptı. Onu hiç korkmadan, herkesin ortasında görünür şekilde öpüp ona duyduğu aşkı nihayet ifade edebildi. Kendrick onu öpüp kollarına alırken çok keyifli hissetti.

      “Güvende ol kardeşim,” dedi Sandara.

      “Sen de kardeşim. Yeniden buluşacağız.”

      “Bu dünyada ya da diğerinde,” dedi.

      Bu sözlerle Sandara döndü, Kendrick’in koluna girdi ve birlikte Kendrick’in halkına katılarak Büyük Çöl’e, şüphesiz ölüme doğru ilerlemek için yol aldı. Sandara dünyada neresi olursa olsun, Kendrick yanında olduğu sürece gitmeye hazırdı.

      SEKİZİNCİ BÖLÜM

      Finli kıyafetlerine bürünen Godfrey, Akorth, Fulton, Merek ve Ario Volusia'nın parlak sokaklarında birbirinden hiç ayrılmadan tetikte ve son derece gergin bir şekilde yürüyorlardı. Godfrey'in çakırkeyifliği çoktan yok olmuşken, belindeki altın keseleriyle bu görev için gönüllü olmasından ve sonraki adımı bulmak için beyin patlatmasından dolayı kendine küfrederken, bilmediği bu sokaklarda yürüyordu. Şimdi bir içki içmek için her şeyi verirdi.

      Buraya gelmek ne kadar korkunç, berbat bir fikirdi. Neden bir anlık şövalyelik ruhuna teslim olmuştu ki sanki? Şövalyelik de neydi ayrıca diye merak etti. Bir anlık tutku, kendini düşünmeme ve delilik. Şimdi boğazı kuruyor, kalbi çarpıyor ve elleri titriyordu. Bu histen ve geçirdiği her andan nefret ediyordu. Koca ağzını kapamış olmayı diledi. Şövalyelik ona göre değildi.

      Yoksa ona göre miydi?

      Artık  hiç bir şeyden emin değildi. Şu anda tek bildiği bu maceradan kurtularak hayatta kalmak, içmek ve burası hariç başka bir yerde olabilmekti. Bir bira için neler vermezdi. Bir yudum biraya dünyadaki en destansı hareketi değişirdi.

      "Biz tam olarak kimden intikam alacağız?" diye sordu Merek, sokaklarda birlikte yürürken tam yanına gelerek.

      Godfrey beynini zorladı.

      "Ordularında olan birine ihtiyacımız var," dedi nihayet. "Bir kumandan. Yüksek rütbeli olmasına gerek yok. Orta karar rütbe olsa yeter. Altına öldürmekten daha kıymet veren biri olmalı."

      "Böyle birini nerede bulacağız?" diye sordu Ario. "Kışlalarına dalacak halimiz yok."

      "Deneyimlerime göre, kusurlu ahlaka sahip olan birini bulmak için gidebilecek tek güvenilir yer var," dedi Akorth. "Tavernalar."

      "Şimdi oldu," dedi Fulton. "Nihayet biri mantıklı bir şey söyledi."

      "Bu korkunç bir fikir bana göre," diye karşı çıktı Ario. "Bana sadece içmek istiyorsunuz gibi geliyor."

      "Kesinlikle istiyorum," dedi Akorth. "Bunda utanılacak bir şey mi var?"

      "Ne sanıyorsunuz?" diye cevap verdi Ario. "Tavernaya öylece girip, bir kumandan bulup onu satın alabileceğinizi mi? Bu kadar kolay mı?"

      "Vallahi, çocuk nihayet doğru bir şey söyledi," diyerek katıldı sohbete Merek. "Bu kötü bir fikir. Altınlarımızı görünce bizi öldürüp hepsini alırlar."

      "Bu yüzden altınlarımızı götürmeyeceğiz," dedi Godfrey karar vermeye çalışarak.

      "Ne?" diye sordu Merek ona dönerek. "Ne yapacağız onları öyleyse?"

      "Saklayacağız," dedi Godfrey.

      "Tüm altınları saklayacak mıyız?" diye sordu Ario. "Delirdin mi? Zaten çok fazla miktardalar, şehrin yarısını satın alacak kadar."

      "Tam olarak bu nedenle saklayacağız altınları," dedi Godfrey bu fikre iyice alışarak. "Doğru kişiyi, doğru fiyata bulup, güvenebileceğimiz birine onu yönlendireceğiz."

      Merek omuz silkti.

      "Bu aptalca olur. İşler iyice kötüleşecek. Senin peşinden neden geldik Tanrı bilir. Bizleri mezara sokacaksın."

      "Peşimden geldiniz çünkü onur ve cesarete inancınız var," dedi Godfrey. "Beni takip ettiniz çünkü peşimden geldiğiniz anda kardeş haline geldik. Cesaret kardeşleri. Kardeşler birbirlerini asla bırakmazlar."

      Yürümeye devam ederken diğerleri sustu, Godfrey kendine şaşmıştı. Zaman zaman ortaya çıkan bu karakteri kendi de anlamakta zorlanıyordu. Acaba konuşan babası mıydı, kendisi mi?

      Bir köşeyi dönünce, şehir önlerinde açıldı ve Godfrey bir kez daha buranın güzelliğiyle büyülendi. Her şey parlıyordu; altınla döşenmiş, deniz suyunun kanallarıyla keşen sokaklar dört yanda altın rengini yansıtıp gözlerini kör eden ışıklarla parlıyordu. Sokaklar canlıydı ayrıca ve Godfrey, hayret ederek kalabalık gruplara karışıyordu. Omzuna bir çok defa çarpmıştı insanlar, bir de İmparatorluk askerlerinin onu fark etmemesi için kafası sürekli önde geziyordu.

      Her çeşit zırha sahip askerler farklı yönlere koşturuyorlar, İmparatorluk soyluları ile hemen tanınır sarı tenleri, küçük boynuzları ve Volusia'nın sokaklarında bir aşağı bir yukarı sattıkları mallarıyla ülkenin vatandaşları birbirine karışıyordu. Godfrey, bir de İmparatorluk kadınlarını gördü uzun zamandır ilk kez. Adamlar kadar uzun, onlarınki kadar geniş omuzlulardı, arkadan bakınca Halka'nın adamları kadar iri görünüyorlardı. Boynuzları daha uzun ve sivri uçluydu, su yeşili renkte parlıyordu. Adamlardan daha vahşi görünüyorlardı. Godfrey onlardan biriyle dövüşmeyi hiç istemezdi.

      "Belki hazır buradayken kadınları yatağımıza alabiliriz," dedi Akorth geğirirken.

      "Sanırım boğazını keserken onlar da en az senin kadar zevk alacaklardır," dedi Fulton.

      Akorth omuz silkti.

      "Belki ikisini de yaparlar," dedi. "En azından mutlu bir adam olarak ölürüm."

      Kalabalıklar artarken şehrin sokaklarında kendilerine yol açmak için birbirlerini ittiriyorlardı. Godfrey terliyor, endişeyle titriyor, kendini güçlü ve cesur olmaya, köyünde geride bıraktıklarını, yardımına ihtiyacı olan kız kardeşini hatırlamaya zorluyordu. Karşı koymak zorunda oldukları adamların sayısını düşündü. Eğer bu görevi başarırsa, belki bir fark yaratıp onlara gerçekten yardım edebilirdi. Bu, cesur ve şanlı savaş kardeşlerinin izlediği bir yol değildi ama Godfrey'in yoluydu, hatta bildiği tek yoldu.

      Bir köşeyi daha dönünce Godfrey ileriye baktı ve tam olarak aradığı şeyi gördü: orada, uzakta, taştan bir binadan dışarı dökülen bir grup adam birbirleriyle güreşiyor, etraflarına toplanan kalabalık onlar için tezahürat yapıyorlardı. Birbirlerini yumrukluyor ve Godfrey'in hemen tanıdığı bir şekilde sendeliyorlardı: sarhoş şekli. Sarhoşların dünyanın her yerinde aynı görünmesi onu hayrete düşürüyordu. Aptallık kardeşliğiydi bu. Binanın üstünde siyah bir bayrağın dalgalandığını görünce ne olduğunu hemen anladı.

      "İşte," dedi Godfrey, sanki Mekke'ye bakıyormuş gibi. "İşte aradığımız bu."

      "Bu şimdiye dek gördüğüm en temiz taverna," dedi Akorth.

      Godfrey