Karşıt Güçler. Aldivan Teixeira Torres. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Aldivan Teixeira Torres
Издательство: Tektime S.r.l.s.
Серия:
Жанр произведения: Детская проза
Год издания: 0
isbn: 9788873045816
Скачать книгу
hissediyorum. Bir ışık parlamasında kendimi, efendilerin yönettiği tarlalarda çalışan bir köle olarak buluyorum. Zincirleri ve kanları görüyor, arkadaşlarımın çığlıklarını duyuyorum. Zenginlik, gurur ve sömürgecilerin kahpeliğini görüyorum. Aynı zamanda ezilenler için kopan özgürlük ve adalet çığlığını da görüyorum. Ah, dünya nasıl da adaletsiz! Bazıları kazanırken diğerleri çürümeye terk edilmiş, unutulmuş. Kelepçeler kırılıyor. Bir parça özgürüm. Hâlâ ayrımcılığa uğramışım, nefret ediliyorum ve mazlumum. Bana “zenci” diyen beyaz adamlardaki şeytanı hâlâ görüyorum. Hâlâ ikinci sınıf hissediyorum. Feryat çığlıklarını yine duyuyorum ama ses şimdi net, keskin ve tanıdık. Feryat kayboluyor ve yavaş yavaş bilincimi geri kazanıyorum. Birisi beni kaldırıyor. Hâlâ biraz sersem, haykırıyorum:

      —Ne oldu?

      Gözyaşları içindeki koruyucu bir cevap bulamıyormuş gibi görünüyor.

      —Oğlum, mağara az önce başka bir ruhu yok etti. Lütfen üçüncü görevi kazan ve bu lâneti yen. Evren senin başarın için bir araya geldi.

      —Nasıl kazanacağımı bilmiyorum. Yalnızca yaratıcının ışığı düşünce ve hareketlerimi aydınlatabilir. Seni temin ederim: hayallerimden kolayca vazgeçmeyeceğim.

      —Sana ve ulaştığın eğitime inanıyorum. İyi şanslar Tanrı’nın Çocuğu! Yakında görüşürüz!

      Tuhaf kadın böyle söyleyerek ayrıldı ve bir dumanın içinde kayboldu. Artık yalnızdım ve son görev için hazırlanmam lâzımdı.

      Dağa çıkmamın üzerinden altı gün geçti. Bütün bu görev ve deneyim süresi beni çok olgunlaştırdı. Doğayı, kendimi ve diğerlerini daha kolay anlayabiliyorum. Doğa kendi ritminde gidiyor ve insanların gösterişlerine karşı duruyor. Ormanları ağaçsızlaştırıyoruz, suları kirletiyoruz ve atmosfere gaz salınımına neden oluyoruz. Bundan ne elden ediyoruz? Bizim için gerçekten önemli olan ne, para mı yoksa hayatta kalmak mı? Sonuçlar ortada; küresel ısınma, bitki ve hayvan çeşitliliğinin azalması ve doğal afetler. İnsan bütün bunların kendi hatası olduğunu görmüyor mu? Hâlâ zaman var. Hayat için zaman var. Kendinize düşeni yapın: Su ve enerji tasarrufu yapın, atıkları geri dönüştürün, çevreyi kirletmeyin. Hükümetinizden çevre sorunlarıyla ilgilenmesini isteyin. Bu kendimiz ve dünya için yapabileceğimiz en küçük şey. Benim serüvenime dönelim, dağın tepesine bir kez çıktım mı istek ve sınırlarımı daha iyi anladım. Hayallerin yalnızca asil ve doğru olduğu sürece mümkün olduğunu anladım. Mağara âdil ve üçüncü görevi kazanırsam hayalimi gerçekleştirecek. Birinci ve ikinci görevleri kazandığımda diğerlerinin dileklerini daha iyi anlamaya başladım. İnsanların çoğu zenginlik, toplumsal saygınlık ve yüksek yönetim mevkileri istiyor. Hayatta en iyi şeyin ne olduğunu artık görmüyorlar: Mesleki başarı, sevgi ve mutluluk. İnsanı gerçekten özel yapan çalışmalarında parlayan nitelikleridir. Güç, refah ve toplumsal gösteriş kimseyi mutlu yapmaz. Kutsal dağda aradığım bu: Mutluluk ve “karşıt güçler”e tamamen hâkim olmak. Biraz dışarı çıkmaya ihtiyacım var. Ayaklarım beni adım adım inşa ettiğim kulübenin dışına yönlendiriyor. Bir kader işareti görmeyi umuyorum.

      Güneş ısıtıyor, rüzgâr güçleniyor ve hiçbir işaret görünmüyor. Üçüncü görevi nasıl kazanacağım? Eğer hayalimi gerçekleştiremezsem bu başarısızlıkla nasıl yaşayacağım? Olumsuz düşünceleri zihnimden atmaya çalışıyorum ama korku daha güçlü. Dağa tırmanmadan önce kimdim? Tamamen güvensiz, dünya ve insanlarıyla yüzleşmeye korkan genç bir adam. Bir kez mahkemede haklarını savunan ama alamayan genç bir adam. Gelecek bana bunun en iyisi olduğunu gösterdi. Bazen kaybederek kazanırız. Hayat bana bunu öğretti. Etrafımda birkaç kuş tiz sesle bağırıyor. Endişemi anlıyormuş gibi görünüyorlar. Yarın yeni bir gün olacak, dağın tepesindeki yedinci gün. Dua edin okuyucular, kazanabilmem için dua edin.

      Yeni bir gün başlıyor. Hava sıcaklığı güzel ve gökyüzü bütün enginliğiyle mavi. Uykulu gözlerimi tembelce ovuşturuyorum. Büyük gün geldi ve buna hazırım. Her şeyden önce kahvaltımı hazırlamalıyım. Bir önceki gün bulabildiğim malzemelerle çok sınırlı bir kahvaltı olmayacak. Tavayı hazırlıyorum ve iştah açıcı tavuk yumurtalarını kırmaya başlıyorum. Yağ sıçrayıp neredeyse gözüme giriyor. Hayatta kaç defa başkaları bizi endişeleriyle incitmiş gibi görünüyor. Kahvaltımı yapıyor, biraz dinleniyor ve stratejimi hazırlıyorum. Üçüncü görev kolay dışında her şey olabilirmiş gibi duruyor. Bana göre öldürmek düşünülemez bir şey. Eh, öyle bile olsa, bununla yüzleşmem gerekecek. Bu çözümle yürümeye başlıyorum çok geçmeden kulübenin dışına çıkıyorum. Üçüncü görev burada başlıyor ve ona hazırlanıyorum. İlk yola girip yürümeye başlıyorum. Patika yolun kenarındaki ağaçlar büyük ve derin kökleri var. Gerçekten ne arıyorum? Başarı, zafer, kazanma. Bununla beraber, ilkelerimin dışına çıkan herhangi bir şey yapmayacağım. İtibarım şöhret, başarı ve güçten önce gelir. Üçüncü görev beni rahatsız ediyor. Yalnızca bir hayvan bile olsa öldürmek bana göre bir suç. Diğer yandan, mağaraya girip isteğimi söylemek istiyorum. Bu iki şeyi temsil ediyor, “karşıt güçler” veya “karşıt yollar”.

      Yolda kalıyor ve hiçbir şeye rastlamamak için dua ediyorum. Kim bilir belki de üçüncü görevden azledilirim. Koruyucunun bu kadar cömert olacağını sanmıyorum. Kurallara herkes uymalı. Biraz duruyorum ve önümde gördüğüm sahneye inanamıyorum: bir tür leopar ve üç yavrusu etrafımda dolaşıyor. Olan bu. Üç yavrunun annesini öldürmeyeceğim. Buna cesaretim yok. Hoşça kal başarı, hoşça kal umutsuzluk mağarası. Bu kadar hayal yeter. Üçüncü görevi tamamlamadım ve gidiyorum. Evime ve sevdiğim insanlara geri döneceğim. Eşyalarımı toplamak için aceleyle kulübeye gidiyorum. Üçüncü görevi tamamlamıyorum

      Kulübe yıkılmış. Bütün bunların anlamı ne? Bir el hafifçe omzuma dokunuyor. Dönüp bakıyor ve koruyucuyu görüyorum.

      —Tebrikler canım! Görevi tamamladın ve artık umutsuzluk mağarasına girmeye hakkın var. Kazandın!

      Bana sıkıca sarılması kafamı daha da karıştırıyor. Bu kadın ne söyledi? En nihayetinde mağaraya ve hayalime ulaşabilir miyim? Buna inanmadım.

      —Ne demek istiyorsun? Üçüncü görevi tamamlamadım. Ellerime bak: temizler. Adımı kanla lekelemeyeceğim.

      —Bilmiyor musun? Tanrı’nın bir çocuğunun böyle bir zalimlik yapabilecek kapasiteye sahip olabileceğini mi sanıyorsun? Gerçek olmaları zaman alsa da hayallerini gerçekleştirecek kadar değerli olduğun konusunda hiçbir şüphem yok. Üçüncü görev sana iyice değer biçti ve sen Tanrı’nın yarattıklarına karşı koşulsuz sevgini gösterdin. Bu bir insan için en önemli şey. Bir şey daha: Yalnızca saf bir kalp mağaradan sağ çıkabilir. Bunun üstesinden gelmek için kalbini ve düşüncelerini temiz tut.

      —Teşekkürler Tanrım! Bu şans için teşekkürler hayat. Seni hayal kırıklığına uğratmamaya söz veriyorum.

      Dağa tırmanmadan önce hiç olmadığı kadar duygusallaşmıştım. Mağara gerçekten mucizeler gerçekleştirebilir miydi? Öğrenmek üzereydim.

      Üçüncü görevi kazandıktan sonra korkulan umutsuzluk mağarasına girmeye hazırdım, imkânsız hayalleri gerçekleştiren mağara. Şansını deneyecek olan başka bir hayalperesttim. Dağa tırmandığımdan beri aynı değildim. Artık kendime ve beni içinde barındıran muhteşem evrene