Karşıt Güçler. Aldivan Teixeira Torres. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Aldivan Teixeira Torres
Издательство: Tektime S.r.l.s.
Серия:
Жанр произведения: Детская проза
Год издания: 0
isbn: 9788873045816
Скачать книгу
Bu fakir bir insanın istemesi için çok mu?

      —Tabii ki değil, Aldivan. Yeteneğin var ve bu dünyada nadir görülen bir şey. Doğru zamanda başaracaksın. Zafere ulaşanlar hayallerine inananlardır.

      —İnanıyorum. Bu yüzden medeniyetin temellerinin henüz ulaşmadığı hiçliğin ortasındaki bu yerdeyim. Dağa tırmanmak, görevlerin üstesinden gelmek için bir yol buldum. Şu an bana kalan tek şey mağaraya girmek ve hayallerimi gerçekleştirmek.

      —Sana yardım etmek için buradayım. Kutsal hâle geldiğinden beri dağın koruyucusuyum. Görevim umutsuzluk mağarasını arayan tüm hayalperestlere yardım etmek. Bazıları para, güç, toplumsal gösteriş veya diğer bencil maddi hayallerini gerçekleştirmek istiyor. Şimdiye kadar hepsi başarısız oldu ve sayıları az da değildi. Mağara dilekleri yerine getirme konusunda âdil.

      Sohbet canlı bir tarzda bir süre daha devam etti. Tuhaf bir ses beni kulübeden dışarı çağırırken konuşmaya olan ilgimi yavaşça kaybediyordum. Bu ses beni her çağırdığında meraktan dışarı çıkmaya mecbur hissediyordum. Gitmeliydim. Düşüncelerimdeki bu tuhaf sesin ne demek istediğini bilmek istiyordum. Kadına nazikçe veda ettim ve sesin geldiği yere yöneldim. Beni ne bekliyor? Hadi beraber devam edelim okuyucu.

      Gece soğuktu ve ısrarlı ses zihnimde duruyordu. Aramızda bir tür tuhaf bağlantı vardı. Kulübenin dışında şimdiden birkaç metre yürümüştüm ama bedenim kilometrelerce yürümüşçesine gibi yorgundu. Zihinsel olarak aldığım talimatlar beni karanlığa yönlendirdi. Yorgunluk, korku ve bilinmeyen ve merak birleşimi beni kontrol ediyordu. Bu tuhaf ses kime aitti? Sesin sahibi kadın ne yapmamı istiyordu? Dağ ve sırları… dağı tanımaya başladığımdan beri ona saygı duymayı öğrenmiştim. Koruyucu ve sırları, yüzleşmek sorunda kaldığım görevler, hayaletle karşılaşma; hepsi özeldi. Kuzeydoğudaki en yüksek, hatta en etkileyici bile değildi ama kutsaldı. Büyücü doktor efsaneleri ve hayallerim beni ona yönlendirmişti. Bütün görevleri kazanmak, mağaraya girmek ve dileğimi söylemek istiyordum. Değişmiş bir adam olacaktım. Artık yalnızca kendim değil, mağarayı ve ateşini yenen adam olacaktım. Koruyucunun fazla güvenmemeyle ilgili sözlerini hatırlıyorum. İsa’nın sözlerini hatırlıyorum:

      -—Bana inanan sonsuz hayata sahip olur

      Bunun içerdiği riskler hayallerimden vazgeçmemi sağlamayacak. Bu düşünceyle beraber her zamankinden daha inançlıyım. Ses daha da güçlü hale geliyor. Sanırım gideceğim yere varıyorum. Tam önümde bir kulübe görüyorum. Ses bana oraya gitmemi söylüyor.

      Kulübe ve etrafı aydınlatan ateşi açık, düz bir zeminde. Genç, uzun, zayıf ve siyah saçlı bir kız ateşte bir tür meze pişiriyor.

      —Demek geldin. Çağrıma cevap vereceğini biliyordum.

      —Kimsin sen? Benden ne istiyorsun?

      —Mağaraya girmek isteyen başka bir hayalperestim.

      —Beni zihninle çağırabilmek için nasıl özel güçlere sahipsin?

      —Bu telepati, ahmak. Bilmiyor musun?

      —Duymuştum. Bana da öğretebilir misin?

      —Bir gün öğreneceksin, ama benden değil. Söyle bana, hangi hayal seni buraya getiriyor?

      —Her şeyden önce, adım Aldivan. Karşıt güçlerimi bulmak umuduyla dağa tırmandım. Kaderimi belirleyebilirler. İnsan karşıt güçlerini kontrol edebilirse mucizeler gerçekleştirebilir. Sevdiğim bir alanda çalışma hayalimi gerçekleştirmek için ihtiyacım olan bu ve bununla birçok ruhun hayal kurmasını sağlayacağım. Yanlıca kendim değil bana bu yetenekleri veren tüm evren için mağaraya girmek istiyorum. Dünyadaki yerimi alacağım ve bu şekilde mutlu olacağım.

      —Adım Nadja. Pernambucan sahilinde yaşıyorum. Topraklarımda bu mucizevî dağdan ve mağarasından bahsedildiğini duydum. Her şeyin yalnızca bir efsane olduğunu düşünsem de buraya bir yolculuk yapmak hemen ilgimi çekti. Eşyalarımı toplayarak Mimoso’yu arkamda bırakıp ayrıldım ve dağa tırmandım. Büyük ikramiyeyi vurdum. Şimdi buradayım, mağaraya gireceğim ve dileğimi gerçekleştireceğim. Güç ve zenginlikle donanmış büyük bir tanrıça olacağım. Herkes bana hizmet edecek. Senin hayalin çok saçma. Dünyaya sahip olabilecekken neden bu kadar az istiyorsun?

      —Yanılıyorsun. Mağara küçük mucizeleri gerçekleştirmiyor. Başarısız olacaksın. Koruyucu senin girmene izin vermeyecek. Mağaraya girmek için iç görevi yerine getirmelisin. Ben iki aşamayı zaten geçtim. Sen kaç tane kazandın?

      —Ne kadar aptalca, görevler ve koruyucular. Mağara yalnızca en güçlü ve kendine güveni en fazla olanlara saygı duyar. Hayallerime yarın ulaşacağım ve kimse beni durdurmayacak, duydun mu?

      —Sen bilirsin. Pişman olduğunda çok geç olacak. Eh, sanırım gidiyorum. Biraz dinlenmem lâzım çünkü geç oldu. Sana gelince, sana mağarada şans dileyemem çünkü Tanrı’nın kendisinden daha güçlü olmak istiyorsun. İnsan bu noktaya gelirse kendisini yok eder.

      —Saçma, sadece konuşuyorsun. Hiçbir şey beni kararımdan döndürmeyecek.

      İnatçı olduğunu görünce onun için üzülerek vazgeçtim. İnsanlar bazen nasıl bu kadar küçülebiliyorlar? İnsan yalnızca doğru ve eşitlikçi idealler için savaştığında değerli oluyor. Yolu yürürken aklıma bunun yanlış bir sınav veya diğerlerinin ihmali yüzünden mi olduğunu düşünerek yanıldığım zamanlar geldi. Bu beni mutsuz ediyor. Hepsinin üstünde, ailem tamamen hayalimin karşısında ve bana inançları yok. Bu canımı yakıyor. Bir gün mantıklı düşünüp hayallerin gerçek olabileceğini görecekler. O gün, her şey söylenip yapıldıktan sonra zafer şarkımı söyleyeceğim ve yaratıcıyı onurlandıracağım. Bana her şeyi verdi ve yalnızca yeteneklerimi paylaşmamı istedi, çünkü İncil’in söylediği gibi bir ışık yakıp onu masanın altına koymayın. Onu herkesin benimseyip aydınlanması için yukarı koyun. Yol kayboluyor ve aniden inşa etmek için çok ter döktüğüm kulübeyi görüyorum. Uyumam gerekiyor çünkü yarın bir bakla gün ve kendim ve dünya için plânlarım var. İyi geceler okuyucular. Sıradaki bölüme kadar…

      Yeni bir gün başlıyor. Aydınlık beliriyor, sabah meltemi saçlarımı okşuyor, kuşlar ve böcekler kutlama yapıyor ve bitkiler yeniden doğmuş gibi görünüyor. Bu, her gün oluyor. Gözlerimi ovuşturup yüzümü yıkıyor, dişlerimi fırçalayıp banyo yapıyorum. Bu benim kahvaltıdan önceki rutinim. Orman ne avantaj ne de seçenek sunuyor. Buna alışık değilim. Annem beni kahvemi bana getirecek kadar şımarttı. Kahvaltımı sessizce yapıyorum ama zihnimde bir ağırlık var. Üçüncü ve son görev ne olacak? Bana mağarada ne olacak? Cevabı olmayan çok fazla soru var, bu başımı döndürüyor. Sabah ve sabahla beraber heyecanlarım, korkularım, ürpertilerim de ilerliyor. Ben artık kimim? Belli ki aynı değilim. Ne olduğunu bile bilmediğim bir kaderi aramak için kutsal bir dağa tırmandım. Koruyucuya rastladım ve yeni değerlerle daha önce varlığını hayal ettiğimden bile büyük bir dünyayı keşfettim. İki görevi tamamladım ve şimdi sadece üçüncüsüyle karşılaşmam gerek. Uzak ve bilinmeyen ürpertici bir üçüncü görev. Kulübenin etrafındaki yapraklar her zamankinden yavaş hareket ediyor. Doğayı ve işaretlerini anlamaya başladım. Birisi yaklaşıyor.

      —Merhaba! Orada mısın?

      Sıçradım, bakışlarımın yönünü değiştirdim ve koruyucunun gizemli figürüne baktım. Daha mutlu ve görünen yaşına göre hoş duruyor.

      —Gördüğün gibi buradayım. Bana ne haberler getirdin?

      —Bildiğin gibi, bugün üçüncü ve son görevini