Kimilerini değneğim,
Bağırttı değip giderken.
Kurnazların çoğu pısıyor,
Yüzleşemez ya nara atarak…
Açarak göğsü, hava sıcak,
Koynuna gitti yumuşayarak…
Halkı düzgün yöneticiler
Övünüyor gururlanarak…
Gülüşü başka gaklarcasına,
Sesi bir başka patavatsızca,
Konuşuverse bir yerlerde,
Akımı sert, uğuldarcasına…
Sancak’a girse, başkasından da,
Merhameti yüksek ışıldarcasına…
Halkın bozuk olduktan sonra,
Sancak ta şaklatır durur ya.
Tabandan başlarsın tozmaya,
Boşuna tepeleyip dolaşmakla…
Cahilim kendim de,
Bir mizaçta kalmıyorum.
Uysallığın güçlü olduğunu,
Görsem dahi, uymuyorum.
Kongre’den sonra halkımı
Sıkıntıya sokmayacağım.
Evvelden küfesi boş kötüleri,
İyilerle bir tutmayacağım.
Güçlüler bir yana, güçsüzleri
Olabildiğince ellemeyeceğim.
Sancak varken ki terbiyesizliği
Sancak yokken etmeyeceğim.
Ivır zıvır, saçma sapan şeylere
Fayda görüp meyletmeyeceğim.
“Bu yasak, haylaz” diye,
Hiç kimseyi tekmelemeyeceğim.
“İnançlı olun” diye toplayıp halkı,
Birleştirmeyi sürdüreceğim.
Arabozucuların başkaldırısını,
“Doğru fikir”, diye tasdikleyeceğim.
Nesebim zayıf, neslim boş,
Sadece biraz ailem var.
Ailem kurusun, bilirim;
Yöneticiliğin yolu dar…
Nasıl yardımı olur,
Nadan hepsi hırsızlar?
Demin gördüm, düşünsene,
Utanma, namus, kaldı mı ar?
Sıradaki seçim yapıldığında,
“Düşer mi” diye oylar daha,
“Bu günümü bir gün,
Çok ararım” diyorum ya…
Bu sözümü bir düşünün,
Akıl veren akrabalar…
Kusurlar çoğalıp gitti,
Azar işitti, bozuldu güzelliği.
Bu halkı elde tutabilecek kişi
Ben değilim, gel kurtar hepimizi!
Elden gelmez cefaya
Niye tutuldum ki bu kadar?
Yayıldı işte, yetmez mi(?)
Sancak’a da bir haber?
“Daha şöyle ettin” diye,
Hareket verir, ele alır,
Sert baskı yapıldıktan sonra,
Başım mahkemeye taşınır.
Kirlenip düştükten sonra
Gördüğüm gün ne ola?
Sana malum, haylazlar
Kendi kendine ne bula?
Kâğıt verir, atar-tutar,
En sonunda saçmalar.
Eskisi gibi devran kalmadı,
Büyüklerin yolu daraldı.
Yalan verilen dilekçenin
Akıbeti altındakine bağlı…
Kendi eken, kendi biçer,
Kâğıdı gözünü kör eder.
Bulur bulmaz yalanını,
Suçlarını sayıp döker.
Zalim yargıçların kendisi
Tanıyıp aldı ya nicelerini…
Görmezmiş gibi düşeriz,
Demir gözlü sarayın halini…
Biri diğerinden öne çıksa
Biri diğerinden öne çıksa,
Hünerleri ölçülüp tartılsa,
Okuyan, bilen bilir yalnızca
Nadan, nadandır ne yapsa da.
Okuyan bilir her sözü,
Nadan gibi bakmaz gözü.
Nadan mantıklı düşünmez,
Yalnızca kapristir onun gücü.
Şaşkınlıktan kala kalsanız,
Sevinir nadan, memnun kalır.
Tatminkâr hiçbir şeyi olmaz,
Adammış gibi boşa dayılanır.
Akıl da yok, kaygı da onda,
İşi yok, ters mi, doğru mu?
Dilenip, umarak arar daima
Kuruş mu, yoksa bir som mu?
İt görmüş keçice göz pörtletir,
Akıl hastası deli gibi söylenir.
Yaşından örnek almaz zavallı,
Hüner bulup da ne etsin hakir.
Malum bilgiç adammış gibi,
Birilerine karşı öyle alay edici.
Çırpınarak kendini ağırdan satar,
Bencil, günahkâr, lanetli.
Adamda sorumluluk olsa,
Durmaz o kendini bir tutarak,
Gider gelir, bir yerlerde arar da,
Alır kendi sevdiğini uygun bularak.
Mest olur yöneticin
Mest olur yönetici bolısın,
Büyük sırtını sıvazlayınca.
Kendini metheden Rus’un,
Rütbeli cepken bağışına.
Her gün iyi mi davranır,
Bir tavrından hoşlandığına?
Sırmalı palto tatmin olur mu,
Arını şerefini sattıkça?
Neşelenip göze çarpana,
Salınarak iftihar duyana,
Şaşıyorum, böbürlenerek
Varı yoğu alt üst kılana.
Birileri