Dilhoş Dadı bana baktı ve burada durdu, sonra, “Kuzum, dadı! Bitirsene…” diye ısrar ettim, o merakıma dayanamadı, belki anlayamayacağım diye düşündü ve söyledi:
“Bu derdi bana biri verdi, bilmiyorum ki dert benden çıktıktan sonra ona baba mı diyecek, büyük baba mı diyecek?…”
O zaman gerçekten anlamadım, dadımın yüzüne bön bön baktım. Fakat sıkıntıyla duydum ki ruhumun içine bir kurşun gülle ağırlığıyla belirsiz bir gerçek indi. Asıl gerçeği kim bilir kaç yıl sonra anladım. Hâlâ şarkının melodisi beynimin içinde titrer ve bende de bir ağlamak isteği uyanır.
1. Соедините выражения с их переводом на русский язык:
2. Переведите следующие слова и фразы:
Могила, дух, искренность, нападать, гнев, защитник, ссора, насмешка, брызгать водой, вязать носок, запускать воздушного змея, бормотание, горизонт, племя, правитель, веревка, ножницы, медлить, упрямиться, распухать, настаивать, любопытство, свинцовое ядро.
3. Вставьте пропущенные слова:
a. Neden dert ve tehlike zamanlarında ______________ onun bakışında, onun gülüşünde arıyordum?
b. Fakat bana karşı sevgisinin gücüyle o herkese karşı ______________ bir tavırla yürürdü.
c. Ben kendimi koruyamaz______________ bulamazdım.
d. Dadımın dilinde padişah kelimesi ______________, buna sonra karar verdim.
e. Esirliğine rağmen evin hanımları yanında bile onurlu tavırları, onu ______________ gösteriyordu.
4. Найдите верные утверждения:
a. Yazar Dilhoş Dadı’yla birlikte 7 yıl yaşadı.
b. Dilhoş Dadı yazarı diğer çocuklardan ayırıyordu.
c. Dilhoş Dadı neşeli şarkılar söylüyordu.
d. Yazar dama tek başına çıkabilirdi.
e. Dilhoş Dadı şarkının anlamını hemen söylemedi.
f. Yazar Dilhoş Dadı’nın sözlerini yıllar sonra anladı.
1. 1d, 2a, 3f, 4c, 5g, 6b, 7e
2. Mezar, ruh, samimiyet, saldırmak, öfke, koruyucu, kavga, alay, su çırpmak, çorap örmek, uçurtma uçurmak, mırıltı, ufuk, kabile, hükümdar, sicim, makas, tereddüt etmek, inat etmek, şişmek, ısrar etmek, merak, kurşun gülle.
3. а. güvenliği, sağlığı, teselliyi; b. kendinden o kadar emin; c. göz yaşlarından başka bir çare; d. bir kabile başkanı demekti; e. başka türlü üstün bir muameleye layık.
4. b, e, f
2
Ayrılık Noktası
Onun bana sevgisinde bir özellik vardı ki bunu çocukluğumda anlamıyordum. Bugün hatıralarıma yeniden bir hayat vermeye çalışıyorum ve küllerin altında bazı kıvılcımlara rastgeliyorum. Kum, çöl, güneş diyarının bu narin, hastalıklı kızını için için bir özgürlük hasreti yiyordu. Günden güne daha narin, daha hastalıklı görünüyordu. Sırlarını kimseye veremiyordu. Beni seviyordu ama varlığımın arasından başka şeyleri de seviyordu.
Bugün bundan şüphe etmiyorum: Evet, beni sevmekle memleketinin bulutsuz gecelerini, o gecelerin yıldızlarını, kızgın güneşin altında kumlarını düşünüyordu. Ve bana sevgisi sayesinde kendisine, kendi kimliğine, kendi kökenine ait şeyleri buluyor ve kucaklıyordu.
Uzaklığın duvarları dağlar gibi yükseliyordu. Kim bilir, böyle binlerce binlerce kilometre ötede, bu duvarların arkasında nasıl yüzler, nasıl sevgiler bıraktı. Belki de belli bir yüz yoktu, belki o karışık hatıralarının içinden hiçbir yüz bir dağ gibi yükselmiyor, onu kendine çekmiyordu. Ne yazık ki onun ruhu bu kalabalık içinde daima yalnız kalmak zorundaydı. Genç ruhunda bir sevgi çiçeği yoktu, olamazdı. Dört duvar içindeydi, gökleri görmek için başını yukarı kaldırmak lazımdı. Kalbini de sanki çetin bir sur içine aldılar. Boş kalbini doldurmak, sevmek ve sevilmek[9] ihtiyacının ateşi onu yakıyordu.
İşte ben onun bu ihtiyacına geçici cevap veriyordum. Bir oyuncaktım, yalnız ben artık mini mini bir çocuk değildim, on yaşını aştıktan sonra, o da genç kızlıktan uzaklaştı, bir kadın oldu. Aramız da bozulmaya başlıyordu. Ben artık bağımsız olmak istiyordum. O da hissediyordu ki kendisine ihanet ihtimali günden güne artıyordu ve buna hazır olmak istiyordu.
Bir veremli ölümün gelişini[10] görüyor, fakat bundan kimseye bahsetmemeye, hattâ kendi kendisini aldatmaya çalışıyor. İkimiz de o veremli gibiydik: Bir manevi ayrılık gününün gelişini görüyorduk ama beraber hem etrafı, hem kendimizi aldatmaya karar vermiş gibiydik. Yalnız ikimiz de sonun acısını önceden duyuyorduk, ikimizde onun için derin bir yara vardı.
Bu son, tahminlerden daha erken geldi. Galiba ben on iki yaşındayım, ayrı bir odam vardı ve burada artık yalnız yatıyordum. Ancak bazen kapım açılırdı, ya annem ya dadım yatağımın üstüne eğilir, örtümü kontrol etmek isterdi. Ondan başka, sabaha kadar tek başımaydım. Bir gece yine henüz daldım, uykumun arasında yine biri yatağıma eğildi ve hissettim ki bu, ne annem, ne dadım. Birden fırladım ve yatağımda oturdum. Bu amcalarımdan biriydi. “Gel, bak,” dedi, “dadının borusu tutmuş[11].”
Yataktan atladım, terliklerimi giymeye vakit bulamadım, yalın ayak amcamın arkasından fırladım. Dilhoş Dadı’nın odasına kadar gittik… Hemen bütün ev halkı orada, oda kapısının önündeydi. Hiç kimse içeri girmeye cesaret edemiyordu, yalnız amcalarımdan biri onun yatağının yanında başını okşuyor, tatlı bir sesle onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «ЛитРес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на ЛитРес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона,