Gördüğümüz gibi bu adamlara göre etersel ruhların sayısı sonsuz olmalıdır; eğer matematikçilerimizin dediği doğruysa ve bir taş, yıldızlar küresinden yani sekizinci küreden dünyamıza düşecek ve her saatte yüz mil katedecek olsa yere varması en az 65 sene sürecekse, yer ve gök birbirinden bu kadar uzaksa, bazılarının dediğine göre gök yerden 170 milyon mil mesafedeyse, göğün de ötesinde başka gökler, yapısı kristale veya suya benzeyen küreler varsa ve Maginus’un dediği gibi bu küreler de ruhlar barındırıyorsa tüm bu boşluğun kaç ruh barındırması icap eder? Üstelik Thomas, Albertus ve daha nice adamların meleklerin şeytanlardan sayıca fazla olduğunu iddia ettiğini de ekleyelim.
Sayıları ister çok olsun ister az, Quod supra nos nihil ad nos (kavrayışımızı aşan meseleler bizi ilgilendirmez). Ancak, Martianus’un budalaca varsaydığı üzere Aetherii daemones non curant res humanas, onlar bize aldırmıyor ve hareketlerimizi gözetmiyor olsalar bile bu etersel ruhların yönetecek başka dünyaları ve takip edilecek başka işleri olacaktır. Bu Ay-altı ruhlardan veya şeytanlardan kısaca bahsedeceğiz; geri kalanlar için ise din âlimlerimiz şeytanların yıldızlar ve gökler üzerine hiçbir gücünün olmadığını söylemektedir. Carminibus caelo possunt deducere lunam (sihirleri ile gökten ayı indirebilirler) gibi sözler şairlerin kurgusundan ibarettir; Horace’ın cadı Canidia’ya söylettiği sistere aquam fluviis, et vertere sidera retro (nehirleri durdurur, yatağından geriye bile çevirirler) gibi sözler tamamen yalandır. Onlar, kıyamete değin bu Ay-altı dünyaya hapsedilmişlerdir ve dört element29 dışında hiçbir şeye etki edemezler, o kadarını bile ancak Tanrı’nın izni dahilinde başarabilirler. Bu Ay-altı şeytanları hem yerlerine hem vazifelerine göre ayıran diğer yazarların aksine Psellus onları altıya ayırır: ateşte, havada, toprakta, suda, ve yeraltındaki şeytanlar; bunların yanında periler, su perileri, satirler vb. ayrı bir kategori oluştururlar.
Bodine’in Theatri Naturae’sine göre kayan yıldızlar, ateş ejderleri ve insanları in flumina aut preacipitia (nehirlere veya uçurumlara) çeken ignes fatui30 ateş ruhlarının veya şeytanların işidir: Quos, inquit, arcere si volunt viatores, clara voce Deum appellare aut prona facie terram contingente adorare oportet, et hoc amuletum majoribus nostris acceptum ferre debemus (İnsanlar bu ışıkları uzak tutmak için net bir sesle Tanrı’nın adını telaffuz etsin veya yüzleri yere değerek secde edip ona tapınsın); benzer şekilde sahte güneşler ve aylar, sık sık da yıldızlar gösterip gemilerin direklerinde otururlar (in navigorum summitatibus visentur). Onlara, Eusebius’un Contra Philosophos’unda Zenophanes’e dayanarak Dioscuri, yani “ufak bulutlar” denmektedir; ad motum nescio quem volantes (rüzgârla beraber her yöne uçar dururlar) ama Cardan’a göre insana görünmezler, eğer görünürlerse bu mutlaka insanın başına gelecek bir yaramazlığın habercisidir. Bazen iyi bir iş yapar gibi gözüktükleri de olur, mesela bir deniz savaşında kendilerini hangi tarafa gösterirlerse zaferi o kazanır; genellikle Aziz Elmo’nun ateşi31 denir onlara ve fırtınadan sonra ortaya çıkarlar; Polonyalı dük Radzivilius, bu görüntülere Sancti Germani Sidus (Aziz Germanus’un Yıldızı) der ve onları, 1582’deki İskenderiye’den Rodos’a giderken, hem fırtına sonrasında hem de fırtına esnasında gördüğünü anlatır. Hikâyeler böyle doğaüstü görüntülerle doludur. Bazıları bu şeytanların İzlanda’da bir dağ olan Hecla’da, bazıları Sicilya’daki Etna Yanardağı’nda, Lipari veya Vezüv’de yaşadıklarına inanır. Bu tür şeytanlara, batıl inanışlı kişiler Pyromancy32 ile tapınmaktadır.
Havasal ruhlar veya şeytanlar genellikle havada gezinir ve nice fırtınalara, kasırgalara, yıldırımlara yol açarlar; meşe ağaçlarını yarıp evleri, ahırları ateşe verir, insan ve hayvanları çarpar, Livius’un zamanında yaşandığı gibi gökten taş, yün ve kurbağa yağdırırlar; gökte sahte ordular ve kılıçlar meydana getirip tuhaf sesler duyururlar; böyle bir olay Türkler gelmeden evvel Viyana’da gözlenmiştir, Roma tarihinde de pek çok örneğinden, Scheretzius de Spectris’inde, Lavater’in yine aynı isimli kitabında ve eski Romalılardan Julius Obsebquens’in doğaüstü olaylar hakkında yazdığı kitapta bahsedilmiştir. Machiavel bunun pek çok örneğini betimler; Josephus, kitabı de Bello Judaico’da Kudüs’ün yok edilmesinden önce gökte bazı emarelerin göründüğünü anlatır. Gulielmus Postellus, ilk kitabı de Obis Concordia’nın yedinci kısmında etkili bir argüman kullanarak insanları şeytanlara ve ruhlara inanmaktan vazgeçirmeyi dener. Meteorologlarımıza göre ani fırtınalar ve hortumlar doğal nedenlerle ortaya çıkmaktadır; fakat ben, Bodine’le aynı fikirdeyim: O, Theatri Naturae’de bu olayların çoğunun hava şeytanlarınca ortaya çıktığını yazmaktadır; Richard Argentine, onların fırtınalara ata biner gibi bindiğini de iddia etmektedir (tempestatious se ingerunt). Kormannus’a göre umutsuzluğa düşmüş bir adam, öylelerinin pek sık yaptığı gibi kendini asarak veya suda boğarak canına kıyarsa bu şeytanlar bir günahkârın ölümünü bayram edip dans ederek kutlarlar. Bu varlıklar havayı bozup hastalık ve salgın çıkarabilir, fırtınalara, deniz kazalarına, yangınlara ve sellere neden olabilirler. Jovianus Pontanus bunun İtalya’da Mons Draconis’te yaşanmış son derece hatırda kalıcı bir emsalini nakleder. Lapland, Litvanya ve İskandinavya’da, Saxo Grammaticus, Olaus Magnus ve Damianus a Goes’in tanıklıklarına göre, denizcilere rüzgâr satıp fırtınalar çıkaran büyücüler çok yaygındır. Venedikli Marcus Paulus, aynı tür büyücülerin Tatarlar arasında da bulunduğunu kaydeder33. Porfirios’a göre bu tür şeytanlar kendilerine adak adanmasından zevk alırlar ve eskiden dünyayı korkuyla idare etmişlerdir, Roma’da, Yunanistan’da ve Mısır’da pek çok isimle anılmış, pek çok putun şahsında kendilerine kurban kestirmişlerdir. Bugün dahi kandırdıkları çeşitli milletleri, mesela Hintlileri demir yumrukla yönetmekte, tanrı diye tapınılmaktadırlar. Eski putperestlerin tanrıları şeytanlardı, Trismegistus bunu Asclepius adlı eserinde itiraf etmekte, sihirli sözlerle şeytanları birer ikona içine davet edebildiğini söylemektedir. Aynı şeytanlar, Pictorius’un kanaatine göre bugün Katoliklerce “azizler adı altında saygı görmektedir.” Cardan’ın düşüncesine göre cadılarla cinsel ilişkiye girmeyi arzulayan varlıklar (incubuslar ve succibuslar), şekil