Volusia gelişigüzel bir şekilde zertasından indi, uzandı ve kumandanı Soku'nun uzanarak ona verdiği kısa, altın mızrağı tuttu.
Bir elini rüzgara karşı kaldırıp esintiyi hissetti, tek gözünü kısıp nişan aldı.
Öne eğilip fırlattı.
Volusia, mızrağı kavis çizerek neredeyse elli metre yüksekten uçtuğunu gördü, ardından gelen korkunç bir çığlık ile beraber mızrağın eti delerek çıkardığı o tatmin edici sesi duydu. Liderin sırtına saplanmasını keyifle izledi. Lider, zertasından düşüp bağırarak çöl zeminine düştü.
Maiyeti durup dehşetle aşağı baktılar. Zertalarında otururken sanki dursalar mı yoksa gitseler mi tartıyor gibilerdi. Geri döndüklerinde Volusia'nın ufuğa serilen adamlarının artık yürümeye başladığını görünce geri gitmenin bir anlamı olmadığı aşikardı. Dönüp dört nala ilerlemeye başladılar, çöl zemininde yatan liderlerini bırakarak şehir kapılarına yöneldiler.
Volusia maiyetiyle beraber, ölmek üzere olan lidere ulaşana kadar sürdü ve yanı başında indi. Uzakta demir kapıların çarpışını duydu, maiyetin Dansk'a girdiğini ve büyük kapıların artlarından kapandığını fark etti. Şehrin devasa çift demirli kapıları arkalarından sıkıca kapanarak bir hisar oluşturdu.
Volusia sırtı üstü dönüp acı ve dehşetle ona bakarak can çekişen lidere baktı.
"Şartları konuşmaya gelen bir adamı yaralayamazsın," dedi öfkeyle," Bu, İmparatorluk'un tüm kanunlarına aykırıdır! Daha önce böyle bir şey yaşanmadı!"
"Seni yaralama amacında değilim," dedi yanı başında çömelip hançerin ucunu dokundurup çekerek. Sonra mızrağı boğazına soktu ve can çekişmeyi bırakıp son nefesini bırakana kadar hiç gevşetmeden saplamaya devam etti.
Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
"Seni öldürme amacındayım."
ONUNCU BÖLÜM
Thor, küçük kayığın önünde ayakta dururken, arkasında kardeşleri vardı; akıntı onları doğruca şu an önlerinde olan bu küçük adaya taşırken kalbi heyecanla çarpıyordu. Thor yukarı bakıp kayalıkları hayretle izledi, daha önce böyle bir şey görmemişti. Üzerlerinde hiç pürüz olmayan, beyaz, sağlam granitten oluşan duvarlar, iki güneşin altında parıldıyor ve doğruca yüzlerce metre yukarı ulaşıyorlardı. Ada kendinden dairesel şekildeydi, tabanı kayalarla çevriliydi ve dalgaların mütemadiyen çarpmalarıyla oluşan ses yüzünden düşünmenin imkanı yoktu. Nüfuz edilemez görünüyordu, bir ordunun kat edemeyeceği imkansızlıktaydı.
Thor bir elini gözüne götürüp güneşe karşı gözünü kıstı. Kayalıklar bir noktada, yüzlerce metre yükseklikteki platonun en son noktasında duruyor gibi görünüyordu. Orada, en tepede her kim yaşıyorsa Thor o kişinin sonsuza kadar orada güvende olacağını fark etti. Orada yaşayan biri olduğu farz edilirse tabii.
En tepede, adanın üstünde bir hare gibi dolaşan açık pembe ve mor renkli bulut halkaları güneşin sert ışınlarını bir battaniye gibi örtüyor ve bu yeri sanki Tanrının kendisi tarafından ödüllendirilmiş gibi gösteriyordu. Nazik bir esinti çıktı, hava keyifli ve yumuşaktı. Annesinin kalesine gittiğinden bu yana bu şekilde hissetmemişti.
Diğerleri de yüzlerindeki hayranlık ifadeleriyle yukarı baktılar.
"Burada kim yaşıyordur?" diye arkadaşlarının zihnindekini yüksek sesle sordu O'Connor.
"Kim ya da ne?" diye sordu Reece.
"Belki kimse yoktur," dedi Indra.
"Belki de yol almaya devam etmeliyiz," dedi O'Connor.
"Daveti de es mi geçelim?" diye sordu Matus. "Yedi kişiyiz ve yedi ip görüyorum."
Thor kayalıkları incelerken daha yakından baktı, en tepeden sahile doğru salınarak inen yedi tane altın ipin güneşin altında parıldadığını görünce meraklandı.
"Belki biri bizi bekliyordur," dedi Elden.
"Ya da aklımızı çelmeye çalışıyordur," dedi Indra.
"Ama kim?" diye sordu Reece.
Thor en tepeye bakarken tüm bu düşünceler onun da zihninde dolanıyordu. Buraya geldiklerini kimin bilebileceğini merak etti. Biri tarafından izleniyorlar mıydı?
Hepsi sessizce suyun üstünde duran kayığın içinde dururlarken akıntı onları adaya daha çok yakınlaştırıyordu.
"Asıl soru," diye başladı cümlesine Thor, sonunda sessizliği bozarak, "dost canlısı olup olmadıkları veya bunun bir tuzak olup olmadığı."
"Bir şey fark eder mi?" diye sordu Matus yanına gelerek.
Thor kafasını salladı.
"Hayır," dedi, kılıcın kınını daha sıkı tutarken. "Her halükarda burayı ziyaret edeceğiz. Eğer dost canlısıysalar onları kucaklarız, düşmanlarsa onları öldürürüz."
Akıntılar devam ederken, uzun ve kıvrılan dalgalar kayığı, bu yeri çevreleyen siyah kumla dolu dar kıyıya kadar taşıdı. Kayıkları nazikçe kalkarak kumun üzerine oturdu ve bir an sonra herkes kıyıya atladı.
Thor kılıcının kınını kenarından sıkıca kavrıyor ve her yöne dikkatle bakıyordu. Sahilde çarpan dalgalardan başka hiç bir hareket yoktu.
Thor kayalıkların dibine doğru yürüyüp, avucunu yaslayarak ne kadar pürüzsüz olduklarını, yaydıkları ısı ve enerjiyi hissetti. Kayalıklardan doğruca yukarı çıkan ipleri incelerken kılıcını yerine koyup içlerinden birini tuttu.
Biraz asıldı, ip düşmedi.
Diğerleri de bir bir ona katılarak iplerden birini alıp asıldılar.
"Taşır mı?" diye sordu O'Connor yüksek sesle doğruca yukarı bakarak.
Hepsinin aynı şeyi düşündüğü belli oluyordu.
"Bunu öğrenmenin tek yolu var," dedi Thor.
Thor iki eliyle ipi tutup zıpladı ve tırmanmaya başladı. Etrafında duran diğer arkadaşları da aynı şeyi yaparak dağ keçileri gibi kayalıklara tırmanmaya başladı.
Thor tırmanmaya devam ederken, kasları ağrıyor güneşin altında yanıyordu. Boynuna doğru giden terler önce gözlerini yakarken bacakları titriyordu.
Fakat aynı zamanda bu iplerle ilgili sihirli bir şey, onu ve diğerlerini destekleyen ve daha önce hiç olmadığı kadar hızlı çıkmalarını sağlayan garip bir enerji vardı, sanki ipler onları yukarı çekiyordu.
Mümkün olduğunu düşündüğü süreden çok daha önce Thor kendini yukarıda buldu. Uzanınca çimen ve toprağa çıktığını görerek şaşırdı. Kendini yukarı çekip yumuşak çimenlerde yuvarlandı. Yorgundu, nefes nefese kalmıştı, elleri ve kolları ağrıyordu. Etrafında diğer arkadaşlarının da vardığını gördü. Başarmışlardı. Bir şey onların yukarıda olmasını istemişti. Thor bunun bir rahatlama sebebi mi yoksa endişe kaynağı mı olduğunu bilmiyordu.
Dizinden destek alıp kılıcını çekti ve hemen kenara gitti, ne bekleyeceğini hiç bilmiyordu. Etrafındaki kardeşleri de aynısını yaparak ayağa kalkıp içgüdüsel olarak yarım daire şekli alarak birbirlerinin arkalarını kollamaya başladılar.
Fakat Thor orada durup bakarken gördüğü nedeniyle şaşırdı. Kayalıklı, çorak ve ıssız bir yerde bir düşmanın onu karşılamasını bekliyordu.
Bunun yerine, onları karşılayan kimsenin olmadığını gördü. Kayaların yerine ise gözlerinin