“Otur,” dedi Kitty. Zararsızdı ya da değildi, bilmiyordu. Zararlıysa da Kitty tamamen onun insafına kalmıştı. O korkunç görünen cinayet, savaş ve ani ölüm silahını iki eliyle kaldırıp ona nişan alarak ateşleyebilirdi. Hayatta olmaz!
“Bu akşam eve geldiğimde yerde bir mektup buldum, Bay Gregory’dendi. Gidip getireceğim. Sen ona Gregor mu diyorsun?”
“Adı Stefani Gregor, yıllar yıllar önce beni dizlerinde sallamıştı. Sen dönene kadar kıpırdamayacağıma söz veriyorum.”
Kitty hâlâ şüpheliydi ama korkmuyordu, mutfaktan çıktı. Telefona gitmek için Gregory’nin mektubunu bahane etmişti ama telefonun yanına gittiğinde ahizeyi kaldırmadı. Onun yerine kapıcıya ıslık çaldı.
“Ben Bayan Conover, on dakika sonra daireme gelin. Hayır mevzu su boruları değil. On dakika içinde gelin.”
On dakika içinde çok ciddi bir şey olamaz, diye düşündü. Hem kapıcı güvenilirdi, çizgi romanlara konu olan türden değildi. Yakınlarda bir arkadaşının olduğunu bilmenin verdiği güvenle mektubu mutfağa götürdü. Anlaşılan davetsiz misafiri yerinden kımıldamamıştı. Tabanca da koyduğu yerdeydi.
“Oku,” dedi.
Misafir mektuba şöyle bir göz attı. “Bu Gregor’un el yazısı. Zavallı ihtiyar! Kendimi asla affetmeyeceğim!”
“Neden affetmeyecekmişsin?”
“Onu bu işe sürüklediğim için. Telgraflarımdan birini ele geçirmiş olmalılar.” Kederli bir şekilde kuzinenin önündeki muşambalara baktı.
“Amerikalı mısın?”
“Evet.”
“Tanrı ülkenize son derece nazik davranıyor. Ne kadar nazik olduğunun farkına vardığından şüpheliyim. Ben artık gideyim, aynı fikirde olmamızın bir manası yok.” Katlanmış bir mendili kafasına taktığı şapkanın içine koydu.
“Bununla ilgili bilgin var mı?” diye sordu tabancayı göstererek.
“Pek sayılmaz.”
“Göstermeme izin ver. İçi dolu, şarjörde beş mermi var. Şu mandalı görüyor musun, böyleyken kapalı ve zararsız. Böyleyken de karşındakini öldürebilirsin.”
“Korkunç!” diye bağırdı Kitty. “Lütfen bunu da götür. Ateş etmek için tetikte olamam.”
“Sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Bütün kadınlar bu küçük silahları nasıl kullanacağını bilmeli. Tekrar teşekkür ederim. Senin iyiliğin için bir daha görüşmeyeceğimizi umuyorum. Hoşça kal.” Pencereden çıktı ve gözden kayboldu.
Kitty zihinsel bir kördüğümün içindeydi, yalnızca pencerenin arkasından karanlığı seyredebiliyordu. Bu büyüleyici durum bir dakika kadar sürdü, ardından yumuşak ve aralıksız gelen bir ses büyüyü bozdu. Yağmur yağıyordu. Tavada yanan yumurtaya yan bir bakış attı. Az önce olanlar gerçekten yaşanmıştı, rüya görmemişti.
Beyni canlandı. Bir düşünce diğerini beraberinde getirdi, biri tam şekillenmeden bir diğeri ortaya çıkıyordu ve hepsi bir örsün kıvılcımları kadar anlamsızdı. Varsayımlar çığı oluşmuştu ve sonunda tek bir gerçek ortaya çıktı. Adam dürüsttü. Açım derken samimiydi, gülüşü samimiydi. Kimdi, neydi? Konuşmalarına bakıldığında İngiliz olduğu söylenemezdi, jestleriyse İtalyan değildi. Can çekişen zihniyet. O gün bir yerlerde hayatta kalabilmek için savaşmıştı. John Two-Hawks.
Bir de adı aslında Stefani Gregor olan ihtiyar Gregory’nin gizemli bir şekilde ortadan kayboluşu vardı. Hem de bu kadar sıradan ve alelade eski bir apartmanda!
Kitty’nin riskli işlerle ilgili az çok bilgisi vardı, bu da ona ailesinden miras kalan bir şeydi ancak bunun farkında değildi. Başta gizem olmak üzere belirli bileşenler olması gerekiyordu. İğrenç bir şeyin araya girmesine izin verilmemeliydi. Bir muhabir olarak sık sık yarı tehlikeli işlere girişmişti, suçların işlendiği uğursuz evlere girip çıkmıştı ancak hep o olayın konu edileceği bir köşe yazısının sekiz dolardan kaç kopya çıkaracağını hesaplamakla meşguldü. Ama bu, her seferinde kafasında harika ve son derece netken, iş kâğıda dökmeye gelince biraz anlaşılmaz hale gelen hikâyelere benzer bir şeyden fazlasını vaat etmiyordu. Gizli bir topluluk mu? Veya intikam? Savaşın yankısı olabilir mi?
“Johnny Two-Hawks,” diye mırıldandı yüksek bir sesle. “Üstelik bir daha asla görüşmeyeceğimizi umuyor!”
Lavabonun üzerinde bir ayna vardı, Kitty aynaya bir bakış attı. Böyle düşünüyorsa onun da işine gelirdi.
O anda zil çaldı. Sözüne sadık kapıcı gelmiş olmalıydı. Kapıya koştu.
“Beni niçün çağarmıştınız Bağyan Conover?”9
“Bay Gregory’ye ne oldu?”
“Ona mı? Ambülans bu akşamüstü onu alup götürdü. Binada onlarla karşılaşşana kadar bi sıkıntısı olduunu bilmiyodum.”
“Yaralı mıydı?”
“Bilmem. Gördüümde sedyedeydi. Çarşafın altında.”
“Ölmüş olmasın?”
“Yok. Sordum, şok gibü bi şey dediler.”
“Hangi hastaneye götürmüşler?”
“Tüh ya! Onu sormayı unuddum.”
“Ben öğrenirim. İyi geceler.”
Kitty onu hangi hastaneye götürdüklerini öğrenemedi. Tüm özel hastaneleri ve devlet hastanelerini aradı ancak o akşam ne Gregor ne de Gregory diye bir hasta girişi yapılmıştı. Tarife uyan biri de yoktu. Sis, Stefani Gregor’u yutmuştu.
Altıncı Bölüm
Kitty Conover’daki muhabirlik içgüdüsü doğuştan gelen kadınsal merakıyla birleşince onu meselenin derinlerine inmeye sevk etti. Gazetesiyle arasında dağlar kadar mesafe vardı, sadece anlaşılmaz olanı bir olay örgüsüne çevirip sonuçlandırmak için olağanüstü bir istek duyuyordu. Kendi halinde yaşayıp giden yaşlı Gregor’un ortadan kaybolması ve John Two-Hawks’un (Bu da ne saçma bir isim!) kusursuz İngiliz aksanıyla, Latin jestleriyle, mosmor gözüyle ortaya çıkıp onu gözünün bu halinin oradan, o kırık dökük dünyadan gelen çapraz bir elektrik akımı, politik bir mesele olduğuna inandırması… Can çekişen zihniyet. Bu, Johnny Two-Hawks’un o gün bir yerlerde hayatı için savaştığından başka ne anlama gelebilirdi ki? Gregor, Two-Hawks’u yalnız bırakmak, kafasını karıştırmak ve direnme gücünü azaltmak için mi kaçırılmıştı? Yoksa Gregor’un dairesinde çok değerli bir şey vardı ve Johnny Two-Hawks arkadaşını kurtarmakta geç mi kalmıştı?
Zihninden, berbat bir bataklıktan gelen kötü bir kokuyu andıran bir kelime geçti. Kelimeyi fark ettiğinde, beklenmedik bir anda bir kobrayla karşı karşıya kalınca hissedilecek türden bir korku ve tiksinti onu ele geçirdi. Enternasyonalizm. Dünyanın tüm pisliği yüzeye çıkıyor. Her şeye, hatta kendisine bile zehirli bir şekilde saldıran yarı kör bir engerek! Yıkan ama neyi nasıl yeniden inşa edeceğini bilmeyen bir muhrip! Kitty, New York’un aşağı kısımlarının bu terörle, demokrasinin tahıl ambarına girmeye çalışan binlerce mide bulandırıcı Avrupalı fareyle kaynadığını biliyordu. Ama sonuca ilişkin belli bir endişesi yoktu. Amerikan mizacının ve sağduyusunun tepki veren kimyasalları bu virüsü elbet etkisiz hale getirecekti. Belki de bu edepsiz girdabın dalgaları ayağına kadar gelmişti, işte