BİRİNCİ BÖLÜM
MUTLULUĞA İLK ADIM
Mutluluk 101
Herkes onun peşinden koşuyor. Kimi onun için hayatını çalışmaya, kazanmaya adıyor, kimi fiziksel sınırlarını zorluyor. İnsanlar dünyanın öbür ucuna onu bulmaya gidiyor. Onu, yani mutluluğu. “Mutluluk” ne demek? Herkesçe kabul gören tek bir anlamı var mı? Bir duygu mu, yoksa bir karakter özelliği mi? Hoşa giden deneyimlerle mi açıklanabilir yoksa beynimizin yol açtığı fizyolojik bir halle mi? Ya da basitçe, mutsuzluğa sebep olacak koşulların var olmaması durumu mu?1 Peki “mutluluk” olarak tanımlanabilmesi için hissedilen halin ne kadar sürmesi, ne derece kalıcı olması gerekli?
Bu sorular tarih boyunca sayısız kez masaya yatırılmış, farklı cevaplar verilmiş. Örneğin Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin siyasi ve ruhani lideri Mahatma Gandhi mutluluğu, “Düşündüğün, söylediğin ve yaptığın şeylerin bir uyum içinde olması” şeklinde tanımlarken, Antik Yunan filozofu Aristoteles’e göre, mutluluk hayatın anlamı ve amacı.
Mutluluk, üzerine makaleler, tezler, kitaplar yazılan bir konu. Mesela Mutluluğun Koşulları isimli bir kitabı bulunan yazar Ruut Veenhoven mutluluk konusunda şunları söylüyor: “Bir birey, hayatının her alanını ve bu alanlardaki kaliteyi değerlendirdiğinde pozitif bir yargıya varıyorsa mutludur. Özetle mutluluğu, bireyin yaşadığı hayattan ne derece hoşnut olduğu belirler.”2
Mutluluk için yapılabilecek farklı tanımları göz önüne aldığımızda dikkatimizi çeken ilk nokta, bu tanımın kişiselliği oluyor, yani belirli bir standardının olmayışı… Mutluluk için kişinin kendini ‘mutlu’ olarak görmesi, mutlu addetmesi gerekiyor. Aynı durumu yaşayan bir kişi kendini mutsuz hissedebilecekken, başkası çok mutlu olduğuna inanabiliyor. Bir diğer konu, insanlara “Mutlu musunuz?” diye sorduğunuzda, yanıt için kafalarında ölçüp tarttıkları faktörler… Örneğin Birleşmiş Milletler her sene hazırladığı Dünya Mutluluk Raporu’nda ülkeleri mutluluklarına göre sıralarken, gelir, sosyal destek, sağlıklı yaşam beklentisi, özgürlük, sosyal güvence, güven ve cömertlik gibi temel faktörleri göz önüne alıyor. Oysa sizin “Mutlu musunuz?” dediğiniz kişi, o sıra hayatında aşkın eksikliğini yaşadığı için diğer tüm faktörleri göz ardı ederek pekâlâ mutsuz olduğuna kanaat getirebilir, sizi bu şekilde yanıtlayabilir.
Herkes mutluluğu arıyorken, bu konu üzerine yapılan bilimsel araştırmaların artmış olması da şaşırtıcı değil. Psikolojiden ekonomiye farklı bilim dalları, araştırmak için mutluluk, iyilik halini seçiyor. Son yıllarda da mutluluk konulu kitaplar, anketler, gazete haberleri, köşe yazıları ile mutluluk endeksleri sıkça karşımıza çıkıyor.
Günümüzde, ‘Bilim, mutlu insanların bu 9 ortak özelliğe sahip olduğunu söylüyor’ başlığıyla yayınlanmış bir haberin, internette sörf yapan birinin dikkatini çekme ihtimali hiç de az değil.3 16 Temmuz 2017’de Business Insider’da yayımlanan bu habere tıkladığınızda, ilk olarak “mutluluğun yaklaşık yüzde 40’ının bizim kontrolümüzde olduğunu, geri kalanının ise dış etkenler ve genetikle ilgili olduğunu” okuyorsunuz. Devamında, kaynak olarak kullanılan araştırmaların adlarına da yer vererek, mutluluğa katkı sağlayan bu dokuz özellik şöyle sıralanıyor: Sağlam ilişkiler kurmayı başarabilme, zamanı paraya tercih etme, rahat geçinmeyi sağlayacak bir gelire sahip olma, hayattaki iyi şeyleri görebilmek adına ‘yavaşlamayı’ başarabilme, bir başkasına iyilik yapma, fiziksel aktiviteye (spora) zaman ayırma, parayı eşyadansa deneyime harcamayı seçme, anda kalmayı başarabilme, sosyal çevre ve yakın arkadaşlarla zaman geçirme…
Farklı teorilerin yanıtlamaya çalıştığı bir soru da dış etkenlerin mi yoksa yaşanan içsel/psikolojik sürecin mi mutluluğa sebep olduğu. Karşımıza çıkan yanıtlar arasında, “Ne sadece biri, ne de öteki” göze çarpıyor. İçsel ve dışsal faktörlerin etkileşimi sonucunda mutlu hissediyor ya da hissetmiyoruz.4
Yani maalesef, mutluluk formülü için hem çok basit hem de çok zor diyebiliriz.
İnsanların en değerli iki kaynağı olarak görülen ve ikisi de sınırlı kaynaklar olan zaman ve parayı düşünelim. İkisi de sınırsız olsa ne kadar da mutlu olurduk değil mi? Değilmiş. Araştırmalar, mutluluğun var olan kaynakların miktarıyla değil, insanların bu kaynakları nasıl algıladığı ve kullanmayı tercih ettiğiyle ilgili olduğunu ortaya koymuş. Paradansa zamana odaklanmanın, kendindense başkalarına, eşyadansa deneyime para harcamanın daha fazla mutluluğa olanak sağladığı saptanmış.5
Peki mutlu olmak doğuştan gelen bir özellik mi, yoksa öğrenilebilir mi? Pozitif psikoloji alanının kurucularından olan psikolog Martin Seligman, bu soruyu evet diye yanıtlıyor. Hatta gençlerde depresyonun yaygınlığı da, neden öğretilmesi gerektiğini gösteriyor bize.6 Gerçek Mutluluk ve Öğrenilmiş İyimserlik kitapları Türkçeye de çevrilmiş olan psikolog ve yazar Seligman bir başka kitabı “Flourish”te iyimserlik, motive olma ve hayatı maksimumunu alacak şekilde yaşayabilmek üzerinde duruyor ve mutluluğun akışta olmak olduğunu, anlam, sevgi, minnet, gelişim, başarı gibi kavramların bireylerin serpilip gelişmesini sağlayacağını anlatıyor.
“Mutluluk öğrenilebiliyorsa, öğretilir de” mantığıyla sunulan eğitimler sadece Seligman’ın girişimleriyle sınırlı değil. Örneğin D.T. Max’in ABD’deki George Mason Üniversitesi’nde aldığı pozitif psikoloji derslerine dair izlenimlerini içeren The New York Times yazısına bakarak fikir sahibi olmak mümkün. Örneğin bilimsel yollarla mutluluğa ulaşmayı vaat eden dersin bir oturumunda, iyi hissetmekle iyilik yapmak arasındaki ayrım konu ediliyor. İyi hissetmek üzerinden tanımlanan mutluluk hep daha fazlasını istemenize sebep olacak hazcı bir yaklaşımken, iyilik yapma eyleminin daha kalıcı bir mutluluğa olanak verdiği paylaşılıyor. Bir derste ödev olarak meditasyon ve yoga verilirken, bir diğerinde öğrenciler ilk aşklarını anlatıyor veya minnet hissettikleri birine mektup yazmayı, o kişiyi ziyaret etmeyi deneyimliyor.7
Mutluluğu ‘öğrenmek’ için dersine girmek şart değil elbette. Daha mutlu hissedebilmek, pozitif ruh halimizi daha uzun süreli kılmak için kendi kendimize yapabileceğimiz şeyler de var. Haydi adım adım mutluluğa…
Mutluluğa Adım At
Ne kadar mutlu olacağımızı belirleyecek güç büyük ölçüde bizim elimizde, tamam ama bu defa da karşımızda yeni bir soru var: Nereden başlayacağım? Yanıt basit, kendinizden. Kendi düşüncelerinizden, inançlarınızdan… Mutlulukla aramıza giren fikirlerimize bir göz gezdirelim mesela. Mutlaka çevrenizde benzerlerine denk gelmişsinizdir: “Bu işte başarılı olursam çok mutlu olacağım”, “Onunla evlenirsek