• Rüyalarınızda bile işle ya da çözemediğinizi düşündüğünüz kişisel konularla uğraşıyor, dinlenmemiş bir şekilde uyanıyorsanız,
• Kendinize, ailenize, sevdiklerinize ayırdığınız zamanlarda bile konuyu sürekli olarak kafanızdaki mevzuya getiriyor ya da onları düşündüğünüz için ortamdan keyif alamıyorsanız…
Akışta Kal
En son ne zaman sevdiğiniz bir sanatçının konserine gittiniz? Eğer 2010’lu yıllardaysa, benzer sahnelere şahit olduk demektir. Onlarca, yüzlerce seyirci yerleşmiş, heyecanla bekliyor. Derken sanatçı alkışlarla sahneye çıkıyor, performansına başlıyor. Herkes çok eğleniyor, hafif hafif salınmaya, dans etmeye başlıyor, şarkılara eşlik ediyor… Yo, herkes cep telefonu çıkarıp sahnenin videosunu çekmeye başlıyor. Sosyal medyada yayınlayacağından, en güzel açıyı bulma amacıyla hareket ediyor sağa sola, dans etmek için değil. Konseri en güzel açıdan izleyenler kesinlikle cep telefonları yani. Ortam ışıl ışıl ama sahne şovunun bir parçası değil, flaşların ışıklarından. Biletleri de telefon başına kesseler çok daha mantıklı yani, öyle ya, başından sonuna kadar sahneden ‘gözlerini’ ayırmayanlar onlar günümüzde. Ee madem videodan izleyecektik, boş yere para ve zaman harcayıp konser mekânına gitmeseydik bari. Yaşadığımız ânı gerçekten de yaşıyor olmak bu noktada fark yaratıyor işte. Geçmişi, geleceği, hayali şeyleri düşünmektense gerçekten orada olduğumuz zamanlar, daha mutlu hissettiğimiz zamanlar, o deneyimi dolu dolu yaşayabildiğimiz zamanlar. Üstelik akışta olmaya izin verdiğimizde zihnimizin de bize sürprizleri oluyor çoğu zaman. Hayal gücümüz işbirliğine evet diyor, aylardır bulmayı beklediğimiz fikir birden kendini gösterebiliyor. Daha spontane hareket ederek bambaşka deneyimlerin göbeğinde bulabiliyoruz kendimizi.
‘Ânı yaşa’ felsefesi artık kulağa klişe gibi geliyor olsa da yaşadığımız an içerisinde olduğumuz yüzdeyi artırarak mutluluğumuzu etkileyebilmek mümkün. Modern teknolojinin de sayesinde odak sürelerimizin iyice kısaldığı şu zamanda bir şeye uzun süre konsantre olabilmek, dikkatimizin dağılmaması çok zor. Örneğin Harvard Üniversitesi araştırmacılarının 2250 gönüllüyle yaptıkları bir çalışmada, katılımcılar ellerindeki işle uğraştıkları sürenin en azında yüzde 30’unda başka bir şeyi düşündüklerini söylemişler.22
Bu durum hepimiz için geçerli. O halde bize düşen, uzaklaştığını fark ettiğimiz böyle durumlarda kasıtlı olarak zihnimizi şimdiki zamana geri çağırmak. Bu noktada aklımıza gelen soru: Nasıl anlayacağız akışta olduğumuzu? O anlar hangileri? Cevap basit, neyle uğraşıyorsak onunla harika bir uyum yakaladığımız, zaman nasıl geçmiş farkına varmadan, dikkatimizi özellikle tekrar toplamaya ihtiyaç duymadan ne yapıyorsak onunla ilgilendiğimiz anlar. Bu anlardan birindeysek sorun yok zaten. Değilsek, önce fark edeceğiz.
Uğraştığımız şeyi değil de sonucunu, getirisini, bir sonraki adımı düşündüğümüzü fark ettiğimizde, kendimize, “Bir dakika” diyeceğiz. “Daha oraya gelmedik. Şu an işin hangi aşamasıyla uğraşıyorsan ona bir bak. Konuşmanın sonunda alacağın cevap için değil, sohbetin tamamını dinleyerek otur masada.” Bu hatırlatmayla birlikte hayatımıza sadece sonuçların değil sürecin de keyfini çıkarabilme, takdir edebilme yeteneği dahil olacak. Sonrasıysa, anda olmayı başardıkça mutluluğumuzdaki artışı gözlemlemek…
• Ânı kaçırdığınızı fark etmeden bu konuda bir şey yapabilmek imkânsız. Fark ettiğiniz anda ise hemen kendinizi kasıtlı olarak o âna döndürmek sizin elinizde. O esnada orada neler yaşanıyor? Etrafta nasıl bir koku var, hangi renkler dikkatinizi çekiyor? Kendinizi tamamen o ortama bırakın. Oradaki atmosferin detaylarının sizi cezbetmesine fırsat tanıyın.
• Akışta olduğunuzu düşündüğünüz zamanlarda neler hissediyordunuz, onlarla ilgili notlar almaya çalışın. Örneğin saatin kaç olduğuna aldırmadan kâğıda bir şeyler mi çizdiniz? Nasıl geçti bu süre sizin için, neler hissettiniz çizerken? Aklınızdan neler geçiyordu? Yazın.
• Meditasyon yapmak, anda olmak üzere tercih edilen pratiklerden biri. Yakın bir yoga stüdyosundan ücretsiz meditasyon deneme dersi alabiliyor musunuz? Bu bir seçenek. Cep telefonlarındaki ücretsiz meditasyon uygulamalarından faydalanarak da deneyebilirsiniz meditasyonu. 4-5 dakika ile başlayıp süreyi zamanla uzatarak bunu bir alışkanlığa çevirmeniz pekâlâ mümkün. Yeter ki bir şans verin.
Gözlemle
Gözlemlemenin kelime anlamı, Türk Dil Kurumu sözlüğünde, “Gözlemek” ve “Dış dünyadaki bir şeyi iyi bilmek için dikkati onun üzerinde tutmak, müşahede etmek” olarak geçiyor. Bu bölümde de gözlemlemenin mutluluğumuza etkilerini ele alırken hem kendimizi hem de çevreyi gözlemleyerek elde edeceklerimize bakacağız. Tanımında da gördüğümüz üzere, gözlemin kritik noktası dikkati veriyor olmak. Tersi durumu düşünelim. Sizin de “Oradaydım ama değildim sanki” diyebileceğiniz bir ânınız olmuştur. Gittiğiniz bir yerde mesela, aklınız başka yerlere takılmıştır; konuşulana, etraftaki insanlara kulak vermemişsinizdir. Sorsalar, mekânı ya da insanların fiziksel özelliklerini bile tarif edemezsiniz. Sadece fiziken orada var olduğumuz, gözlemlemediğimiz durumların en güzel örnekleri işte… Peki gözlem nasıl bir fark yaratır, gözlem dendiğinde aklımıza ne gelmeli? Üstünkörü bir şekilde değil, neler olup bitiyor, bunlar beni ve çevremi nasıl etkiliyor, bu durum bende ne gibi hislere yol açıyor gibi sorular eşliğindeki bir dikkatten söz ediyoruz o zaman.
Gözlem yapmak, öğrenmede ve yaratıcılığımız üzerinde etkili. Dikkatimizi neye veriyorsak, kendimizi o konu hakkında daha çok bilgiye ve tecrübeye açıyoruz. Yani verdiğimiz dikkatin karşılığını alıyoruz. Günlük hayatta da örnekleri çok. Başkalarının davranışları, aldıkları riskler ve karşılaştıkları sonuçları gözlemleyerek, yolumuzu çizerken nelerden kaçınmamız gerektiğine dair fikirler ediniyoruz, dersler çıkarıyoruz. Ebeveynler çocuklarının hareketlerini, sözlerini gözlemledikleri ölçüde çok daha bilinçli tavır alma şansı kazanıyor.
Peki daha iyi bir gözlemci olmak iç dünyamızı nasıl etkiliyor? Empati kurmamıza yardımcı oluyor. Farklı insanlar ve yaşantılarıyla göz göze gelmek zihnimizde yeni pencereler açabiliyor. Bu sayede, şükran ve minnet gibi diğer olumlu duygularla da daha fazla bağlantıda oluyoruz. Yaptığımız kısacık bir gözlem, dünyanın sadece kendimiz ve kendi küçük çevremizden ibaret olmadığını hatırlatabiliyor. Ufkumuzun genişlemesine, daha toleranslı bir birey olmamıza katkı sağlayabiliyor. “Ortak tek bir noktam olamaz” diye düşündüğümüz insanların da bizim gibi üzüldüğünü, âşık olduğunu, mutlu olduğunu fark etmemizi sağlayarak daha az yalnız hissetmemize yardımcı oluyor.
Gelelim bakışımızı kendimize doğru çevirme konusuna… Sadece çevreyi değil, kendi iç dünyamızı ve duygularımızı da gözlemleyeceğiz elbette. Düşüncelerimizin, duygularımızdaki ani değişikliklerin gözümüzden kaçmasına izin vermediğimizde, bu konularda harekete geçme şansımız oluyor. “Bu aralar bir şeyler sanki farklı, enerjim biraz düşük ama olsun, geçer” deyip kestirip atmaktansa, hayatımıza, son zamanlarda neler yaşadık, kimlerle nasıl sosyal ilişkilerimiz oldu, maddi durumumuzdaki değişiklikler nasıldı gibi farklı açılardan bakabiliriz. İşin bir de can alıcı kısmı var, ona da dikkat şart: Gözlemi, her şeyi büyütüp altında bir sorun bulmak için değil, kendimiz ve hislerimiz dikkate değer olduğu için yapmak. Bu konuda da bilinçli olduktan sonra, düşünce ve davranışlarımıza hak ettikleri dikkat süresini vermek o kadar