Babaannenin geldiği sabahlardan biriydi. Aramızda bir tartışma çıktı. Bana çok kızdı ve bebeği alıp evden çıkmak istedi. Ben de kızgındım, bebeği bir yere götüremeyeceğini söyledim. İkimizin arasındaki meseleye bebeği karıştırmasına daha da çok kızdım. Gitmekten vazgeçer diye düşünüyordum. Ama bebeği de bırakıp çıktı gitti.
Oğluşla baş başa kaldık. Olduğum yerden bebeğe bakıyordum, o da bana çevirmişti gözlerini. ‘Kimseye ihtiyacın yok’ diyordum içimden, ‘kimseye ihtiyacın yok!’ Sahiden kimseye ihtiyacım yok muydu? İçim içimi yiyor, kendi kendime konuşuyordum. ‘Babaannenin gitmesine izin verdin, bakalım şimdi ne yapacaksın? Daha önce de yaptım diye kendini teselli et bakalım sen. Yanında tecrübeli birileri varken iki saat bebek oyalamak kolaydı. Yapayalnızsın. Şimdi bak bakalım kolaysa. Bütün gün bebeklesin, kimi yardıma çağırabilirsin ki?’
Beni bir endişe almıştı. Kafamda konuşan sesleri susturdum ve bebeğime döndüm. Bakıştık. Yanımda gerekli her şey var mı diye düşünüyordum. Pişik kremi, ıslak mendil ve bez ararken oğlum altına yapmıştı bile. Hemen bezini değiştirmeye giriştim. Ben uğraşırken bacaklarını pedal çevirir gibi sallamaya, tekmeler atmaya başladı. Kollarıma, omuzlarıma hatta yüzüme. Bez elimden düştü. Bir elimle ayaklarını tutup diğeriyle bezi toparladım. Temizini koyana kadar yeniden kakasını yaptı. Kaka koltuğa yayıldı. Derken oğlum avazı çıktığı kadar bağırmaya koyuldu. Resmen başım döndü! İlk çığlığı bitince burnundan derin bir nefes aldı ve tekrar bağırdı. Sonra tekrar, tekrar ve tekrar… Yediğim onca darbeye rağmen ben kazanmış, bezini değiştirmekle kalmayıp, halıya sıvaşan kakaları bile temizlemiştim.
Oynaması için oyun yerine götürdüm. O oynarken koltuğa sıçrayan son kaka artıklarını da sildim. Mızmızlanınca uyutmak için kucağıma aldım. Geceleri kucağıma alıp 15 tur attığımızda uyumuş olurdu. Garanti olsun diye 20 tur attık. Kollarım ağrımıştı. Kucağımdayken gözlerini göremiyordum. Uyuduğundan emin olmak için aynadan kontrol ettiğimde kocaman açılmış gözlerini bana diktiğini gördüm. Çaresizce bir 20 tur daha attık. Ve uyudu, sonunda uyudu. Annesi gelene kadar gözlerini açmayıp, işimi kolaylaştıracağını umuyordum. Ama 2 saat sonra uyandı. Meyve ve sebzeleri hazırdı, yedirdim. Yatakta biraz tepişmenin ardından oyuncaklarıyla baş başa bıraktım. Sıkılınca güzel havayı fırsat bilip dışarı çıktık. Sahilde bir kafede ilk çayımı söylerken o uyumuştu bile. Sonrasında uyanma, yemek, oyun derken akşamüzeri olmuş annesi eve gelmişti.
Yorulmuştum, çok yorulmuştum.
Düşününce aklıma yerli kabilelerinin insanları geldi: Yetişkinliğe adım atma sırasında ısırıkları can acıtan karınca sürülerine kendini ısırtmak, günlerce aç kalmak, ayaklardan bağlanıp uçurumlardan aşağı sarkıtılmak ve benzeri testlerden geçiyorlar. Daha önce karşılaşmadığım bir meydan okumayla yüzleşmemle fiziki ve psikolojik olarak bunun üstesinden gelmem bana benzer hisleri yaşattı.
Bebeğin ihtiyaçlarını karşılayarak onunla duygusal bir bağ kurulabileceğini idrak etmek de benim testim oldu. Bu testle beraber oğlumun doğumundan bu yana hiç hissetmediğim gibi hissettim. Bu yalnızca babaannenin yerine bebeğin bakımını üstlenmek değildi. Aynı zamanda her ilişkinin sadece özveri ve sevdiğine ayırdığın zaman sayesinde sağlam temellere oturabileceğini bir kere daha anlamaktı. Bakışlarından, çıkardığı seslerden bebeğin ne hissettiğini, gözlerinin ne aradığını, bedeninin ihtiyacının ne olduğunu çok daha iyi fark etmek başka bir bağ oluşturdu aramızda.
Not: O günden beri evde olduğum her an bebekle baş başa zaman geçirmeyi onun küçük kalbinde daha çok yer edinmek için bir fırsat olarak görüyorum.
Uyumak ya da Uyumamak…
Bu tecrübe bir dönüm noktası oldu, anladım ki bizim konumuz uykuydu. Bu uyku işini çoğunlukla ben üstlendim. Bazen gece bazen gündüz nöbetlerini tuttum.
Yeni ben, yeni hayatımın içine direkt dalmıştı. Aylar boyunca iş ve dinlenme haricinde kalan zamanım Turquinho’nun uyku düzeninin peşinde geçti.
Hayır, düzeltmek isterim; düşünüyorum da dinlenme zamanım da onun uyku sürecinin bir parçasıydı. Eğer uyutma işi daha kısa ve daha az yorucuysa dinleniyor hatta ben de sızıyordum. Ama aksiyse, sanırım bunun ne anlama geldiğini bütün anne ve babalar bilir.
Bir bebeği uykuya alıştırmak, bir düzen tutturmak ne kadar zor olabilirdi ki. Dünyada bunca şeyi başarabilmiş insanlık, elbette bunu da çözmüştür sanıyor insan. Özel bir dokunuşu, bir ninnisi, bir kolay yolu vardır, diyor içinden ve dışından.
Sonra, kabullenme aşaması geliyor: Uykusuzluk da mümkündür ve bununla yaşanır. Gülümse baba, bak oğlun gülüyor!
Uyusun da Büyüsün
Hatırlıyorum, 3-4 yaşlarındayken, insanların orasını burasını ısırıp mıncıklayarak sevmek istediği, güleç ve tombul bir çocuktum. Beni çok seven, ailemin samimi olduğu ve güvendiği bazı komşu ve akrabalarımız beni alıp bakkala götürürdü.
Bazıları unutulmazdı: Bakkala girdiğimizde bir şeyi değil ‘istediğin her şeyi al’ derlerdi. Her şeyi! Nasıl mutlulukla dolardım. Her şey! Donup kalırdım! Aklıma hemen birkaç şey gelirdi ama sınırı neydi bunun? Kaç çeşit olabilirdi? Çok şey alsam ayıp olur muydu? Ne yapacağımı bilemezdim. Yine de çok ama çok mutlu olurdum. Adrenalin gibi bir kimyasal vücudumu sarar, içimi rahatlıkla doldururdu. Bu mutluluk ve huzur hissi çok uzun sürerdi.
Şimdi yaşım dört değil, otuz dört. Turquinho gün boyu benle oluyor ve onu akşam 10’da uyutuyorum. Gece 12 gibi uyanıyor, süt içiyor sonra sabah 5-6 olana kadar yeniden uyuyor. Gece 10 ve sabah 5-6 saatleri arasındaki döngü neredeyse tamamen annede.
Benim kendime ait tek zamanım işte bu aradaki süre. Bu zaman diliminde o çocukluk anılarımdaki huzuru hissediyorum. Endişesiz, kendime ayırabileceğim kısa ama bana göre kocaman bir vakit: Uyku dahil 7-8 saat. Bu zamanı bir şeyler okuyarak ya da belki artık takip etmekte zorlandığım yeni filmlerden birini izleyerek değerlendirebilirim. Blogum için yeni bir yazı yazabilirim. Sosyal medyada salınabilirim. Uyuyabilirim. Hiçbir şey yapmamayı da seçebilirim. Hangisini seçtiğimin bir önemi yok aslında. Bu sürenin varlığı beni esas mutlu eden, içimi çocukluktaki gibi mutlulukla dolduran şey. Çok uzun olmasa da uyuyana kadar devam ediyor bu hâl.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.