“Ne zaman döner dersiniz?” diye sordu yabancı.
“Pek emin değilim.” diye yanıtladı Lowten, yabancı gözlerini yere çevirdiğinde, Mr. Pickwick’e göz kırparak.
“Onu beklemek faydasız mı diyorsunuz şimdi?” dedi yabancı, umutla büroya bakarak.
“Ah, hayır.” diye yanıtladı yazman, kapıyı biraz daha ortalayarak. “Bu hafta dönmeyeceği kesin, haftaya döner mi dönmez mi o da belli değil. Perker şehir dışına çıktığında dönmekte pek acele etmez.”
“Şehir dışında mı?” dedi Mr. Pickwick. “Vay başıma gelenler, şanssızlığa bak!”
“Gitmeyin, Mr. Pickwick.” dedi Lowten. “Size bir mektubu var.” Yabancı ne yapacağını bilemez hâlde bir kez daha yere bakınca yazman sanki aralarında özel bir sır varmış gibi sinsice göz kırpmış olsa da Mr. Pickwick bunun altında yatan gerçeği kesinlikle anlamamıştı. “İçeri gelin Mr. Pickwick.” dedi Lowten. “Pekâlâ Mr. Watty, biz de isterseniz mesajınızı iletebiliriz ya da siz yine arar mısınız?”
“Benim davama ne oldu, o konuda bilgi vermesini isteyin ve Tanrı aşkına savsaklamayın Mr. Lowten.” dedi adam.
“Yok, yok, unutmam.” diye yanıtladı yazman. “İçeri girin Mr. Pickwick. Size iyi günler Mr. Watty, tam yürüyüşlük hava değil mi?” Yabancının hâlâ orada durduğunu görünce Sam Weller’a efendisini takip etmesini işaret etti ve kapıyı adamın yüzüne kapadı.
“Dünyanın başladığı günden beri böylesine yapışkan bir müflis olmamıştır bence!” dedi Lowten, sanki yanmış gibi bir tavırla kalemini elinden fırlatarak. “Davası temyiz mahkemesine geleli daha dört sene olmuştur olmamıştır ama her hafta buraya gelip mızmızlık ediyor. Şuradan gelin Mr. Pickwick. Perker burada sizinle görüşecek. Çok soğuk farkındayım.” diye ekledi hırçın biçimde. “Bir de o kapıda durmuş zamanımı berduşlarla harcıyorum!” Epey büyük bir ateşi epey küçük bir çubukla karıştırdıktan sonra yazman misafirlerini müdürün odasına götürüp Mr. Pickwick’in geldiğini bildirdi.
“Ah, sevgili beyefendiciğim.” dedi ufak tefek Mr. Perker, bir anda sandalyesinden ayağa fırlayarak. “Ee efendim, sizin olayla ilgili gelişmeler nedir?” Freeman’s Mahkemesi’ndeki dostlarımızdan haber var mı? Gece gündüz çalışıyorlardır, ondan eminim. Ah, ne akıllı onlar, ne akıllılar bir bilseniz.”
Ufak tefek adam lafını tamamlayınca Dodson and Fogg’un akıllılığına bir övgü sunmak istercesine enfiyesinden koca bir tutam aldı.
“Alçak adamlar.” dedi Mr. Pickwick.
“Öyle, öyle.” dedi ufak tefek adam. “Bu kişisel fikirdir ve biz de neyin ne olduğuyla ilgili tartışacak değiliz çünkü böylesi durumlarda profesyonel olmak beklenemez. Neyse, biz elimizden geleni yapıyoruz. Dava avukatı olarak Snubbin’i ayarladım.”
“İyi adam mıdır?” diye sordu Mr. Pickwick.
“İyi adam ne demek!” diye yanıtladı Perker. “Tanrı sizi inandırsın, efendim, Dava Avukatı Snubbin bu işin ehlidir. Mahkemede herkesten üç kat daha fazla iş bitirir, her davaya bağlıdır. Yine aramızda kalsın ama biz aramızda, yani bu meslekte olanlar aramızda deriz ki Dava Avukatı Snubbin mahkemeyi parmağının ucunda oynatır.”
Ufak tefek adam konuşmasına devam ederken tütününden bir tutam daha aldı ve gizemli bir edayla Mr. Pickwick’e başını salladı.
“Üç arkadaşımı şahit gösterdiler.” dedi Mr. Pickwick.
“Ah! Yapmışlardır tabii.” diye yanıtladı Perker. “Önemli şahitler. Sizi hassas vaziyette gördüler.”
“Ama kendi kendine bayıldı.” dedi Mr. Pickwick. “Kendini kollarıma atıverdi.”
“Çok muhtemel beyefendiciğim.” diye yanıtladı Perker. “Çok muhtemel ve çok da doğal. Bundan daha doğal bir şey yok, olamaz. Ama bunu kim kanıtlayacak?”
“Hizmetkârımı da şahit gösterdiler.” dedi Mr. Pickwick, Mr. Perker’ın sorusu onu biraz sarstığı için diğer konudan vazgeçerek.
“Sam’i mi?” dedi Perker.
Mr. Pickwick onayladı.
“Elbette beyefendiciğim, elbette. Bunu yapacaklarını biliyordum. Size bunu bir ay önce kendim söyledim hatta. Ancak şunu söyleyeyim beyefendiciğim, davanızı avukatınıza teslim ettikten sonra hâlâ yönetimi ele alacağım diye diretirseniz sonuçlarına da katlanırsınız.” Mr. Perker tam bu anda mahsus gurur yapmış gibi bir hava takınarak gömlek manşetlerine takılmış enfiye tozunu silkeledi.
“Peki ne kanıtlamak istiyorlar?” diye sordu Mr. Pickwick, iki üç dakikalık bir sessizlikten sonra.
“Davacıyla bir tür uzlaşma elde etmek istediğinizi kanıtlamaya çalışıyorlardır herhâlde.” diye yanıtladı Mr. Perker. “Önemli değil ama savcının onu kandırabileceğini sanmıyorum.”
“Ben de sanmıyorum.” dedi Mr. Pickwick, Sam’in şahit olarak kullanılması hâli gözünün önüne gelince üzüntüsüne rağmen gülümseyerek. “Nasıl bir yol izlemeliyiz?”
“Tek bir yol izleyebiliriz beyefendiciğim.” diye yanıtladı Mr. Perker. “Şahitleri karşılıklı sorgulayacağız, Snubbin’in hitabetine güveneceğiz, yargıcın pusulasını bozacak, jüriyi etkileyeceğiz.”
“Ya karar benim aleyhime çıkarsa?” dedi Mr. Pickwick.
Mr. Perker gülümsedi, tütünü uzun uzun içine çekti, ateşi karıştırdı, omuz silkti ve anlamlı biçimde sessiz kaldı.
“Yani o durumda tazminat ödemem gerekir mi diyorsunuz?” dedi Mr. Pickwick, bu kısa ve öz cevabı kayda değer bir ciddiyetle izledikten sonra.
Perker ateşi bir kez daha gereksizce dürttü ve “Korkarım ki evet.” dedi.
“Öyleyse size kati suretle tazminat ödemek gibi bir niyetim olmadığını bildirmek isterim.” dedi Mr. Pickwick vurgulayarak. “Hem de hiç, Perker. Tek bir kuruş, tek bir zırnık bile benim cebimden çıkıp Dodson ve Fogg’un ceplerine giremez. Bu benim kesin ve değişmez kararımdır.” Mr. Pickwick niyetinin değişmezliğinin altını çizmek adına önündeki masaya sertçe vurdu.
“Hayhay, beyefendiciğim.” dedi Perker. “Siz daha iyisini bilirsiniz elbette.”
“Öyle tabii.” diye yanıtladı Mr. Pickwick sabırsızlıkla. “Dava Avukatı Snubbin nerede yaşıyor?”
“Lıncoln’s Inn Old Square’de.” diye yanıtladı Perker.
“Onu görmek isterim.” dedi Mr. Pickwick.
“Dava Avukatı Snubbin’i görmek mi dediniz beyefendiciğim?” diye karşılık verdi Perker müthiş bir şaşkınlık içinde. “Ne yazık ki bu mümkün değil beyefendiciğim. Dava Avukatı Snubbin’i görmek mi? Siz de bir âlemsiniz, beyefendiciğim. Böyle bir şeyin danışmanlık ücreti önceden ödenmeden ve danışmanlık randevusu da alınmadan yapılması ne görülmüş ne de duyulmuş. Böyle bir şey olamaz beyefendiciğim, olamaz.”
Ancak Mr. Pickwick bunun olabileceğine dair kesin kararını vermekle kalmamış, böyle bir şeyin imkânsız olduğuna yönelik teminatı aldıktan on dakika sonra Dava Avukatı Snubbin’in ta kendisinin bekleme salonundaydı.
Bu, ateşin yanına çekilmiş ve üstündeki örtünün artık solup zaman ve tozla aslen yeşil olan rengini, mürekkep lekesiyle sonsuza kadar bozulan yerler dışında yerini griye bıraktığı bir yazı masasının bulunduğu,