Üç yüz kırk beş yılında da Mansur’un bir büyük donanması ile Sicilya emiri Rum diyarına gaza etmiştir.
Sicilmase Emiri Muhammed İbni Vâsûl bir zamandan beri Şakir Lillah ve emirü’l-müminin unvanını alıp kendi adına para bastırmakta olduğundan, Mansur üç yüz kırk yedi senesinde Rum kölelerinden Cevher’i başkomutan atayarak bir büyük ordu ile Garb-ı Aksa’ya göndermişti. Cevher, bütün savaşlarda muzaffer olarak İbni Vâsûl’u tutmuş ve Atlas Okyanusu sahiline kadar gitmiştir. Kısacası Afrika’da Ubeydiyye Devleti önemli bir güç ve kuvvet kazanmıştır.
İleri Gelenlerin Vefatı
Üç yüz otuz beş yılında âlim ve Arap bilginlerinden, meşhur eserler yazmış Ebu Bekiri’s-Savlî vefat etti. Üç yüz otuz dokuz yılında da nahiv ilminin ünlü bilginlerinden Zeccâc’ın ömür şişesi kırıldı, vefat etti. Rahmetullahi aleyhimâ.
Yine bu yıl İslam filozoflarının en büyüğü olan Ebu Nasır Farabi, hayat defterini dürdü. Farab köyünde doğmuş bir Türk idi. Türkçeden başka bazı dilleri bildiği hâlde Bağdat’a gelip güzel Arapça tahsil ettikten sonra felsefe ilimleri ile meşgul oldu. Mantık ilminde mahir olan meşhur Hakim Ebu Bişr Meta İbni Yunus’un dersine devam etti. Sonra Harran’a gidip Muktedir’in hilafet günlerinde vefat eden Yuhanna İbni Haylân adlı Hristiyan filozoftan ders aldı. Sonra Bağdat’a gelip felsefe ilimlerini tamamladı, Aristo’nun kitaplarını açıkladı ve yazdı. Musiki ilminde maharet kazandı. Eserlerinin çoğunu Bağdat’ta tamamladı. Sonra Şam’a gitti, oradan Mısır’a geçti ve dönüp Şam’a geldi. Türk elbisesi giyip kıyafetini asla değiştirmedi. Bir gün Seyfu’d-Devle meclisinde Şam’ın faziletlileri toplanmış olduğu hâlde yapılan sohbet ve konuşmalarda onun sözü üstün ve diğerlerinin sözleri alt olunca ondan sonra herkes susmayı tercih ederek onun sözlerini yazmaya başladılar. Farabi ise Şam’da kalmayı ve yalnızlığa çekilmeyi tercih ederek daima bahçelerde ve akarsu kenarlarında oturur ve dünya işlerinden uzak dururdu. Seyfu’d-Devle tarafından tahsis olunan günlük dört dirhem ile yetinirdi. Seksen yaşında iken üç yüz otuz dokuz senesinde dâr-ı bekaya göçtü. Gufire lehû.
Mantık ilminin mucidi olan Aristo’ya “Muallim-i Evvel” denildiği gibi bu ilmi Arap dilinde en güzel açıklayan Farabi’ye de “Muallim-i Sânî” denilmişti. Sonra felsefi ilimleri bir mertebe daha araştırıp zenginleştiren İbni Sina’ya da “Muallim-i Sâlis” denilmiştir.
Üç yüz kırk yılında Hanefi mezhebinin fakihlerinden meşhur Ebu’l-Hasan El-Kerhî vefat etti. Fazlasıyla abit bir zat olup ancak amelde Hanefi mezhebinde olduğu hâlde itikatta Mutezile mezhebinde idi.
Mütenebbî diye bilinen meşhur Şair Ahmed İbni’l-Hüseyin ki bir aralık Semâve Çölü’nde peygamberlik davasına kalkarak başına Beni Kelb’den pek çok kişiyi toplamış olduğundan, Mısır ve Şam Emiri İhşid’in Humus’ta vekili olan Lü’lü onun üzerine gidip topluluğunu perişan ve kendisini esir etmişti. Bunun üzerine Mütenebbî, tövbe ve istiğfar ederek kurtulup Seyfu’d-Devle İbni Hâmdân’ın yanına ve oradan Mısır’a varıp Kâfûr İhşidî’yi methetmeye başladı. Üç yüz elli tarihinde onu hicvedip yanından uzaklaşarak, Fars Emiri Adudu’d-Devle’nin yanına gelmiş ve onu methettikten sonra üç yüz elli dört yılında Kûfe’ye döndüğü sırada, yolda giderken çöl Arapları onu ve oğlunu öldürüp mallarını gasp etmişlerdir.
Üç yüz elli altı yılında “Kitab-ı Agânî” ve birçok eserin sahibi Ebu’l-Ferec El-İsfahanî bu fânilik meclisini terk etti.
Rüknü’d-Devle’nin veziri olan Ebu’l-Fadl İbnu’l-Amîd, üç yüz elli dokuz yılında ahiret yolculuğuna çıktı. Nadir bulunan bir zat idi. Güzel tedbir almada, siyasette, devlet işlerinde, yazışmada ve edebî yazılarda başkalarının ulaşamayacağı üstün özellikle ve kendisinde toplanmış olan pek çok faziletler başkasında toplanmamıştır. Birçok ilimde mahir idi. Hem de şeci ve bahadır idi. Her hâlükârda Rüknü’d-Devle’nin yüzünü ağartmış ve oğlu Adudu’d-Devle’ye devlet idaresini, ilim ve âlimleri sevip saymasını o öğretmiş idi. Doğrusu yerini boş bırakıp gitti. Fakat ileride kendi yerini tutacak bir zat yetiştirmişti ki bu kişi Ebu’l-Kasım İbni Ubbâd olup, İbni Amîd’in sohbet ve gözetiminde bulunduğundan ona “Sahib-i Vezir” derlerdi. Ve sonra “Sahib İbni Ubbâd” diye bilinmiştir. Bu da Müeyyidü’d-Devle’nin bütün işlerini düzeltmiştir. Sahib, veziriazam olarak vefatına kadar Rüknü’d-Devle’nin oğullarına pek güzel hizmet etmiştir. İbnu’l-Amîd’in en büyük hizmetlerinden biri devletine bir vezir yetiştirmektir.
Vefat Eden Melikler
Üç yüz otuz dört yılında Mısır ve Şam emiri olan İhşid İbni Togaç Şam’da iken dâr-ı bekaya göç edince yerine oğlu Ebu’l-Kasım Enûcûr geçirildi. Fakat küçük olması nedeniyle babasının zenci kölesi ve en ileri gelen komutanı olan Kâfûr adlı hadım ağa, saltanatın vâsisi olup devlet idaresi onun elinde kaldı. Hemen Enûcûr’u alıp Mısır’a götürdü. Halep Emiri Seyfu’d-Devle İbni Hâmdân İhşid’in vefatını işittiği zaman askerle varıp Şam’ı istila ettiyse de arkasından Kâfûr gelip Şam’ı geri almıştır.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.