bir taarruz addolundu. Bu yüzden Moustique’in çelmesi de gerekli bir müdafaa olmak üzere kabul gördü. Bu çelme üzerine Abdullah ses çıkarmamış olsaydı cezasını çekmiş sayılacaktı. Hâlbuki taarruzu, bir talipliye el kaldırmak, tokat atmak derecesine kadar vardırdı. İyi oldu ki Moustique, iki tarafın pazu kuvveti denk olmayan şu çarpışmada devam etmedi. “Sen de beni dostlarım vasıtasıyla tanırsın.” mukabelesi pek edibane bir mukabele sayıldı. İş yalnız bu derecede kalsaydı; dostlardan ikisi o küstahın yanına gönderilerek düelloya davet olunur ve Moustique de onun kafasına bir kurşun kondurarak yahut meç ucuyla vücuduna bir delik açarak namus ikmal edilir ve iş de bu şekilde biterdi. İşte Moustique, Abdullah’a karşı böyle bir düellodan hiç korkmuyor. Kahraman Moustique! Lakin diyor ki, “Ben kendi namusumu temizlediğim hâlde siz kendi namusunuzu temizlemeyecek misiniz?” İşte Moustique’in bu sözü pek haklı görüldü. Abdullah’ın tıbbiye öğrencisini aşağılaması o kadar büyük bir terbiyesizlik olarak görüldü ki kendisi düello şerefine de layık görülmedi. Denildi ki: “Düello terbiyeli adamlar arasında namusa dair meseleyi halletmek için şerefli bir şeydir. Öyle terbiyesizlere bu şerefi layık görmemelidir.” Nihayet Abdullah, Moustique’e olan taarruzunu nasıl ki insanlık kaidelerine mugayir olarak icra etmiş ise; tıbbiye öğrencisi de onun cezasını insanlık kuralları ve medeni usullere muvafık olarak vermeye karar verdi. O ceza da hangi suretle oldu ki? Anladınız mı? Tıbbiye öğrencisinden hangisi Abdullah’ı her nerede görür tanır ise tokatlamak suretiyle…