Acı Gülüş. Hüseyin Rahmi Gürpınar. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6486-12-6
Скачать книгу
kollarından çekerek ikisini de meclis odasına götürür.

      “Ben şimdi geliyorum.” ihtarıyla kendisi tekrar dışarı çıkar. Erkek, kadın, zampara ve sermaye, bütün ev halkının çarşaflı olarak topluca bulundukları odaya girer. Orada uzun uzun fısıltılar, müzakereler olur. Kadınlardan biri avluya iner. Ahmet’i bir köşeye çekerek tehlikeyi kulağına fısıldar. Herifin benzi atar. Kadın daha der ki:

      “Ne yaparsan yap, bu mahalleliyi dışarı savmanın bir kolayına bak… Savamazsan lakırtıyı uzat, yukarıya çıkmalarına meydan verme. Biz o iki sarhoşu şimdi sızdırırız.”

      Kadın, Ahmet’i bu suretle uyandırdıktan sonra alt kattaki kilere girer. Çarşafının altına bir binlik rakıyla birçok meze sıkıştırarak yukarı çıkar. Sakallıya teslim eder. Sakallı tekrar çarşafına bürünerek yükü ile meclis odasına döner. Boş şişeler dolar, meze tabakları donanır.

      Yorgancı ustaları bu sakallı ikramcılarını tekrar çarşaflı görünce sorar:

      “Ne var arkadaş… Yine namahremliğin mi tuttu? Neye örtünüyorsun? Sana kem gözle bakanın gözü çıksın. Hovarda lafı laftır. Dünya ve ahiret istersen babamız ol, istersen anamız ol… Hangisi keyfine gelirse… Ne kadar sarhoş olsak sana karı muamelesi etmeyiz. Kuruntuya düşme…”

      Sakallı gülerek: “Yok, sizden kendimi sakındığım için değil… Aşağıdan yukarı bir polis filan çıkıverirse beni kadın zannetsinler diye çarşaflandım.”

      “Öyle ise aman sakalını iyi ört… Ele verirsen kepazelik olur. Mahalleliden biri sana sataşırsa öyle bize yaptığın gibi sertlenip bıçkınlaşma. Hele o akordu bozuk dilenci armoniğine benzeyen kartal sesini hiç çıkarma. Biraz kırıl, dökül, fıkırda… Hi hi hi yapıver. Yalnız çarşafa girmek para etmez. Sokakta sarhoş çok. Bir zorlusuna rast gelirsen sakalını da göstersen fayda vermez. Tehlikeden kurtulmak için seni suratına maske koymuş zannederler. Kim vurduya gidersin. Vücudun meşe kütüğüne benziyor ama hoşur meraklısı da vardır. Deminden biz bile aldandık.”

      Sakallı kadehi doldurur. Birer tane misafirlere verir. Bir de kendi alır.

      Tosun: “Ver elmasım, nazik elinizden içelim. Orta oyununda mıyız? Kerhanede mi? Baskında mı? Biz de şaşırdık.”

      Sakallı meze vermede acele eder.

      Emin: “Aman nazlım, meze için yorulma. Biz birkaç rakı içer sekiz tabak meze yeriz. Ortada ne varsa ellerimiz hepsini dolaşır. O senin verdiğin dişimizin kovuğuna gitmez. Fakat mezelerden biri eksik. Topsalata!”

      Biraz muhabbetten sonra birer daha, birer daha yuvarlarlar. Yorgancıların midelerindeki eski maya tazelenir.

      Tosun, sarhoş bir söylenişle: “Baksana bu… Buraya sakallı aftosum. Eğer sana hışırın biri kötü gözle bakarsa be… Be… Beni göster. Umurunda olmasın. Dünyayı ya… Yakarım alimallah! Sa… Sa… Sakalını da alazlarım kurtulursun… Bana Yorgancı Tosun demişler. Do… Doğduğum zaman ba… Ba… Babam ha… Hani o benim babam, asıl babam… Daha kundakta iken benim ne mal olduğumu anlamış adıma To… Tosun demiş… Asgısar?”40

      Emin el şakasına başlar. Sakallıyı gıdıklayarak: “Ah, aman biraz cilvelen bakalım… To… Topsalata gelinceye kadar boş duramayacağım.”

      Sakallı bir iki gerdan kırıp raks eder gibi vücudunu titreterek zenne sedasıyla: “Ay aman hıyanet, etme, sen gıdıkladıkça yok mu vallahi içim…”

      Tosun: “Eh… Eh elverir… Cilveyi kes. Arada bir sakalını göster. Mertliğe söz verdik ama… Sarhoşluktur bu… Kalbim aldanıyor. Sen Zuhuride41 baskın oynadın mı? Çarşaff… Altında iyi vücut depreştiriyorsun.”

      Birer tane daha çekerler. Emin meze tabaklarından birini çekerek içindekileri hep yalar yutar.

      Tosun: “Ra… Rakı var. Mezeler de bol. Aftos da gelecek… Fakat, çalgı yok… Böyle eğlentiye bir zırıltı ister.”

      Emin avurdunu nefesiyle şişirip dümbelek gibi parmaklarıyla üzerine vurarak:

      “Güm… Bla… Bla… Bla… Bla…”

      Tosun’a: “Ulan sen de zurna gibi zırla.”

      Tosun iki avucunu birleştirip ağzına götürerek gayet genizden: “Gına ya ya ya gıya ya ya…”

      Bu çifte nara ile zurnanın birbirine uymaz iki sedasından meydana çıkan sarhoşça edalı bir düzme ahenktir başlar.

      “Ah yelelam” ara nağmesiyle beraber “Karga da seni tutarım aman!” raks havasına girişilir.

      Sakallı oyuna kalkar. Zavallı herif bu iki büyük belayı sızdırmak için her hakarete, her saldırmaya, yer yer vücudunu çürüten o buram buram çimdik acılarına, gıdıklamalara katlanarak üzerinde henüz iki kırık dişinin kanları duran sakalını sağa sola kıra kıra gözlerini süze süze hiç durmadan göbek hoplatarak sahibinin sopasından titreyen ayı gibi oynar.

      Emin coşkunlukla boğuk bir nara attıktan sonra: “Göbek fırtınası olacak… Bilirsin ya akşamki gibi…”

      Tosun, ağız zurnasını uzun, gunneli42 bir nağme ile keserek: “Bozukluğum olsa yapıştırırdım.”

      Dışarı ses gitmemesi için oda kapısı kapatılmıştı. Fakat bu havranın şamatasının aşağıdan işitilmemesi mümkün değildi. Polisler yukarıda iki olgun yorgancı gencin bulunduğunu biliyorlardı ama Uncu Ahmet’in namusunu müdafaa için verdiği heyecanlı nutuk, mahalleliye karşı söylediği korkunç sözler zihinlere o kadar hararet vermişti ki kimse bir saniye oradan ayrılamıyordu.

      Kendi âlemlerine bırakılmış sarhoşlar içtikçe azıyorlardı. Bunların öyle üç dört şişe ile sızan boydan olmadıklarını gören sakallı arada bir göbek atmasına aralık vererek, kadeh sayısının artmasıyla muvaffakiyet ümidinin değil işin kötülüğünün büyüdüğünü görüyor, ne yapacağını bilemiyor, hatta zavallı herif beraber içmek zorunda olduğundan dolayı onlardan evvel kendisinin sarhoş olacağını anlıyordu.

      Tosun ayağa kalkmak ister, sendeler. Düşmemek için sofraya tutunarak şangır şungur birkaç bardak, kadeh devirir. Ağırlıkları başka başka iki kefe arasında denkliğini bulamayan bir şaşkın terazi gibi kollarını uzatır. Birkaç yalpa ile ağır ağır gözlerini kapadıktan sonra:

      “Zararı yok… Uğurdur. Göz kafa patlamasın da cam şişe kırılsın… Hovardalıktır bu…”

      Sakallı: “Umurunda olmasın yiğidim… Sizin gibi tosunlara can feda…”

      Emin: “Anasını satayım… Parasını biz vermedik ya…”

      Tosun: “Ulan moruk bizi bardak kırıntısıyla piyazlama… Hani ya mangiz?.. Karı lafını kestik? Ceplerimize beşibiraradalar, koynumuza karılar girecekti?”

      Sakallı: “Hele biraz daha keyiflenelim. Hepsi olur, hepsi…”

      Tosun: “Biz zom olduktan sonra mı? Niyetin bizi sızdırmak mı? Verdiğin lafı tut, sakalını haşlanmış hindi gibi yolarız. O zaman Tüysüz Haçik’e43 benzersin.”

      Sakallı: “Böyle işte acele olmaz. Aşağıda mahalleli var. Böyle zamanda ortaya nasıl karı çıkarılır?”

      Tosun: “Ha ha… Anladım, bu herif bize kantin atıyor. Aval, aklınca To… Tosun’u tuzlama yapacak?”

      Tosun düşe kalka yürür. Minderin üzerindeki udu alır, Emin de tefi yakalar.

      Tosun:


<p>40</p>

Asgısar: Anladın mı? (e.n.)

<p>41</p>

Zuhuri: Orta oyununda taklitçi. (e.n.)

<p>42</p>

Gunne: Genizden söylemek, sesi burnundan çıkarır gibi okumak. (e.n.)

<p>43</p>

Tüysüz Haçik: O dönemin meşhur muhabbet tellalı. (e.n.)