Devrilen Kazan -Bir Yeniçeri Ocağı Romanı-. M. Turhan Tan. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: M. Turhan Tan
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6865-79-2
Скачать книгу
ayak sesini şöyle tavsif eder:

      Pür etti kûçeyi sıyti feşafeşi dâman

      İrişti zirvei nahide çin çini halhal!

      28

      Hattıistiva: Ekvator. (e.n.)

      29

      Tereddi: Yozlaşma. (e.n.)

      30

      Cevdet tarihinde bu hadise şu suretle hikâye olunuyor: “Dört nefer şekavetpişe Üsküdar’da büyük hamamın müsteciri Hafız’a gelip bin kuruş metalibesinde tehdit ve ihafe ettiklerinde Hafız Ağa “Ümmeti Muhammed yok mu?” deyu nida etmekle bu sesi duyan ahali sopa, balta ve kazmalarla seğirdip eşkıyayı merkumeden ikisini katlettiler. Diğer ikisi Atpazarı semtine firar ve orada bir bostana girip tüfek ve tabanca ile müdafaaya iptidar ettiklerinde birini ahali orada tüfek ile urup idam ve diğerini hayyen ahz ile Üsküdar kulluğuna teslim ettikten sonra maktullerin ayaklarına ip takıp tahkir ve teşhir ederek İskele Meydanı’na nakl ile saire ibret gösterdiler.” (y.n.)

      31

      Bu Köroğlu, Çamlıbel kahramanı olarak halk arasında şöhret alan yarı masal şahsiyet değildir. On yedinci asırda yetişen halk şairlerinden biridir. Onu ilk tanıyan ve tanıtan Evliya Çelebi’dir. Köprülü oğlu üstat Fuat, Muallim Agâh Sırrı ve daha birkaç güzide kalem sahibimiz, ondan bahsettikleri gibi, kıymetli muharrir Sadettin Nüzhet de şairin hayatı ve eserleri hakkında bir broşür neşretmiştir. (y.n.)

      32

      Mütezayit: Artan, çoğalan. (e.n.)

      33

      1910’da yanıp da şimdi mermer bir harabe hâlinde duran Çırağan Sarayı işte bu köşk ile mevlevihanenin arsaları üzerine 1866’da yapılmıştı. (y.n.)

      34

      Bu şarkı Enderunlu Vasıf’ındır. Şair, o sırada henüz sağdı. (y.n.)

      35

      Zu’m: Batıl zan. Şüphe. Yanlış zan. (e.n.)

      36

      Müncemit: Buz hâlinde bulunan, donmuş, donuk. (e.n.)

      37

      Sukut: Düşme, düşüş. (e.n.)

      38

      Tevsik etmek: Belgelendirmek, ispatlamak, kanıtlamak. (e.n.)

      39

      Muayyen: Belirli. (e.n.)

      40

      Arapların Zühre, Acemlerin Nahid dedikleri yıldız. Biz Türkler Çoban veya Kervan yıldızı deriz. Malum olduğu üzere bu yıldız güneş manzumesinin ikinci seyyaresidir, aşağı yukarı bizim küremiz kadar büyüktür ve onunla güneş arasında bulunduğu için bazen batı, bazen de doğu tarafında görünür. (e.n.)

      41

      Cevdet Tarihi’nin 11’inci cildine ilave olunan vesikalar arasında bu hadiseyi tenvir eden iki tezkere sureti vardır. Nişancı Hâlet Efendi’den Berberbaşı Ali Ağa’ya yazılan birinci tezkerede şöyle deniliyor:

      “Çırağan önünden güzel sada ile geçerken çağırılarak kendisine birkaç beste şarkı okutulan Gülhane hademesinden Hüseyin nam kimsenin Enderunu Hümayun ağaları zümresine ithal ve seferli koğuşuna çırağ buyurulması yeniçeriler tarafından duyulmakla böyle bir adamın Enderun’a alınmasına Sultan Süleyman kanununun müsait olmadığı beyanile bir fesat tohumu çıkarılmak istenildiği anlaşıldı. Aman efendim. Şu fesadın def’i için ne yapılmak lazım ise yapılması.”

      Berber Ali Ağa da şu cevabı veriyor:

      “Tezkerenizin vürudundan önce Serçukadar Ömer Ağa işin bu şekil alacağını kavrayarak şevketlu efendimizin huzuruna çıkmışlar ve barit muamelelerle meseleyi açıp ve padişaha yakışacak kelamlar bulup kendilerini kandırdıkta: ‘Benim pederim. Sen ne veçhile münasip görürsen sana izin verdim, öyle yap.’ buyurulduğundan sezilen fesadın önü kestirilmek için mezkûr Hüseyin’in yüz kuruş maaş ile yatağını verip saraydan çıkarmış olduğu malumunuz olmak üzere…”

      Not: Bu vesikalar uzundur: Tahammül olunamayacak kaba bir üslupla yazılmıştır. Biz telhis ettik. (y.n.)

      42

      Bu nişan taşıma merasimini Vakanüvis Esat Efendi Üssü Zafer adlı eserinde müstehzi bir lisanla hikâye eder. Daha fazla tafsilat almak isteyenlere o kitabı okumalarını tavsiye ederim. (y.n.)

      43

      Hikâyemizin cereyan ettiği tarihlerde Bahçekapısı’ndaki bekâr odalarına “melek girmez” derlerdi. Bu odalar yeniçerilerden otuz bir cemaatin idaresi altındaydı. Bu cemaat mensubu olan külhaniler, yakaladıkları kadınları “melek girmez” mıntıkasına aşırırlar ve akla sığmaz edepsizlikler yaparlardı. Şanizade tarihinde okunduğuna göre, büyük bir taun hastalığından istifade olunarak yerine şimdiki Hidayet Camisi yapılmak üzere bu odalar yıktırıldığı vakit birçok kadın ölüleri bulunmuştu. Nitekim Üsküdar’daki bekâr odaları kaldırılırken de piçlendirilmiş kadınların kullandıkları sayısız beşiklere tesadüf olunmuştu!.. (y.n.)

      44

      Tüysüz, bıyıksız yeniçerilere civelek derlerdi ki, aşağı yukarı yaver demektir. Bunlar külahlarının üstüne çaprazvari sarık sararlardı, arkalarına kırmızı salta, bacaklarına mavi şalvar, ayaklarına kırmızı yemeni giyerlerdi. Bellerine madenî kemer bağlarlardı. Civelekler ocak mutfağında çalıştırılır ve sokağa çıkışlarında -taarruza uğramamak için-yüzlerine peçe örterlerdi. Ocağın tefessüh devresinde kabadayı ağaların her biri, üç beş civelek istihdam etmeye başlamıştı. (y.n.)

      45

      Bektaşiler kurban kesmeye tığlamak derlerdi. (y.n.)

      46

      Yeniçeriliğe intisap edenlere sofa tezkeresi adı verilen bir vesika verilirdi. Bektaşi tarikatına girmek için yapılan ilk ayine de ikrar vermek denilirdi. İleride bu merasimi de anlatacağız. (y.n.)

      47

      Mescud: Secde edilmiş. Kendisine secde edilmiş olan. (e.n.)

      48

      Bektaşiliğe hurufilik de derin surette karışmıştır. Aşkname, Hakikatname, Mahşername, Hidayetname gibi hurufiliğe ait kitaplarda tekâmül etmemiş vicdanları kaba bir anthropomorphisme’e sürükleyen bu gibi telkinler çoktur. (y.n.)

      49

      Yeniçerilerin padişahları mühimsemediklerini belirten ilk hadise olmak itibarıyla kısaca anlatalım: İkinci Selim tahta çıktığı vakit ocaklıya bahşiş vermekte tereddüt göstermişti. Babasının cenazesiyle beraber Belgrad’dan İstanbul’a gelip de şehre girince yeniçeriler saflarını sıklaştırarak, onun yürümesine engel olmuşlardı. Beyazıt Meydanı’nda vezirlerden Pertev Paşa ileri geçerek, safları yürütmek ve zemheri soğuğu altında sıkıntıdan terleyip duran padişaha yol açmak istedi. Yeniçeriler “Bre mastibacak fitne. Biz senin kölen miyiz!” diye bağırdılar ve bir harbi darbesiyle