Ertuğrul Bey’den Sultan Vahdettin’e Tarihin En Kudretli Hanedanı Üç Kıtanın Efendileri Osmanlılar. Hasan Yılmaz. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Hasan Yılmaz
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-121-597-6
Скачать книгу
başlatılan askerî operasyon ile mümkün olabildi. Buna rağmen, Mehmet Ali Paşa’nın 1805 yılında Mısır’da söz sahibi olarak kendisini vali tayin ettirmesi önlenemedi. Mehmet Ali Paşa, Mısır’ın gerçek hâkimleri olan Kölemen beylerini ortadan kaldırdı. Koyduğu ağır vergilerle halkın yaşamını zorlaştırsa da Mısır’ın kalkınmasını hızlandırdı. Oluşturduğu savunma sistemiyle Mısır ordusunu güçlendirdi. İslam’ın kutsal yerlerine musallat olan Vehhabileri etkisiz hâle getirdi. Diğer yandan, 1826 yılında Mora’da ayaklanan Yunanların bastırılmasına verdiği destek ile de Osmanlı halkının sevgisini kazandı. Bu arada 1832’de Osmanlı Devleti üzerine yürüyen Mısır orduları da Kütahya’da Rusların yardımı ile durdurulabildi. Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı’ya isyanının faturasını, Osmanlı Devleti, 8 Temmuz 1833’te Beykoz’da imzaladığı Hünkar İskelesi Antlaşması ile ödedi. Antlaşma ile Osmanlı Devleti’nin Rusya’nın koruması altına girdiği belgelendi. Antlaşmanın gizli maddesinde yer alan boğazların Rusya dışındaki diğer devletlere kapalı olması konusu Avrupa devletleri arasında hoşnutsuzluk yarattı.

      Osmanlı orduları, Mısır ordusu ile ikinci büyük çarpışmayı Haziran 1839’da Nizip’te yaptı. Osmanlı Devleti’ni içine düştüğü zor durumdan bu sefer de İngiltere kurtardı. İngiltere’nin yardım etmesinin nedeni, Rusya’nın müdahalesine fırsat vermemek idi. İngiltere’nin yardımı ile Fransa tarafından desteklenmekte olan Mehmet Ali’nin direnişi kırılabildi. 24 Mayıs 1841’de varılan anlaşma ile Mısır’ın özerkliği resmen kabul edildi. Bu arada büyük devlet temsilcilerinin Londra’daki toplantısı sonucunda 13 Temmuz 1841’de hazırlanan Londra Boğazlar Sözleşmesi’yle, Osmanlı Devleti’nin katılmadığı savaşlarda, boğazların bütün devletlerin savaş gemilerine kapalı olması kabul edildi. Böylece boğazlara devletler arası bir statü verildi.

      Rusya’nın Planını Avrupalılar Bozdu

      Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından en büyük yarar uman devlet Rusya idi. Rusya’nın tek başına Osmanlı Devleti’ni tasfiye planını bozan, Avrupa devletleri oldu. 19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren artık, Rusya’nın Osmanlı üzerinde tek başına istediği gibi tasarrufta bulunmasını önleyen gelişmeler, 1848’de Polonya ve Macaristan’daki ihtilalin kanlı bir şekilde bastırılması, İngiltere, Fransa ve Avusturya’da Rusya aleyhine bir hava esmesine neden oldu. Polonya ve Macaristan’daki ihtilalin bastırılması sırasında her iki ülkeden Osmanlı Devleti’ne sığınan mültecilerin, her türlü tehdide rağmen iade edilmemesi, bu ülkelerin halklarının desteğinin kazanılması sonucunu doğurdu. Rusya, Küçük Kaynarca Antlaşması ile elde ettiği imtiyazları bahane ederek, “kutsal yerler sorunu”nu yarattı. Osmanlı Devleti’ni tasfiye etmeyi amaçlayan Ruslar, Osmanlı uyruğundaki 10 milyondan fazla Ortodoks’tan vergi alınmaması, ayrı mahkemeler kurulması gibi taleplerde bulundu. Bu talepler iki ülke arasındaki ilişkilerin gerilmesine neden oldu. Rusya’nın Avrupa karşısında güçlenmesini istemeyen Fransızlar da Osmanlı Devleti’ni destekledi. Bunun üzerine İngiltere, Fransa ve Osmanlı Devleti, ittifak halinde Rusların egemenliği altındaki Kırım’a saldırdı. 1853-1856 yılları arasında yapılan savaş sonunda kazanılan zaferle, Küçük Kaynarca’nın rövanşı alınmış oldu. Elde edilen zaferle birlikte Rusya’nın Ortodoks himayesiyle ilgili iddialarına son verildi. Buna karşılık 18 Şubat 1856’da Islahat Fermanı ilan edildi. Ferman, İngiliz, Fransız ve Avusturya elçileri tarafından hazırlanmış, Müslüman ve gayrimüslimler arasında vatandaşlık hukuku itibarıyla mevcut olan eşit olmama hâlini iptal ederek gayrimüslimlerin bu anlamda “kısıtlı” olma hâline son vermiştir. Anayasal yöndeki bu değişiklik özellikle ahalisi karışık olan vilayetlerde Müslüman ve gayrimüslim ahali arasında önemli çatışmalara ve yabancı devlet müdahalesine yol açtı. Gayrimüslimlere tanınan imtiyazlar, toplum içinde hukuki, mali, idari, eğitsel özerk adacıklar doğurdu. Ayrıca gayrimüslimleri sahip oldukları meclisleriyle devlet içinde devlet konumuna soktu. 1875 senesine gelindiğinde ise Hersek, Karadağ, Sırbistan ve Bulgaristan’da ayaklanmalar başladı. Ayaklanmaları bastırmak için Osmanlı ordusunun yaptığı müdahaleler de Batı kamuoyunda “Hristiyanlar katlediliyor” şeklinde propaganda edilerek Türk düşmanlığı körüklendi.

      Osmanlı Devleti’nin Geleceği, Tersane Konferansı’nda Masaya Yatırıldı

      Avrupa devletlerinden aldığı borçla 1854’te Ruslarla savaşa tutuşan Osmanlı Devleti, 1875’te borçları ödeyemeyeceğini ilan etti. Bu durum Avrupa kamuoyunun Osmanlı Devleti’ne duyduğu tepkiyi daha da artırdı. Yaşanan ekonomik bunalım, içeride de Müslüman halkın ve medrese öğrencilerinin sokak gösterileri yapmalarına neden oldu. Bunun sonucunda, 1876 yılı sonunda büyük devletler, Osmanlı İmparatorluğu’nun akıbetini görüşmek üzere toplanmaları amacıyla Tersane Konferansı’nı düzenledi. 23 Aralık 1876’da anayasanın ilanı bu krizden bir çıkış yolu olarak düşünüldü. Ancak sorunun anayasal sistemden kaynaklanmadığı tarihî tecrübelerle anlaşıldı.

      Osmanlı Devleti’nin 1876 yılında anayasayı kabul etmesi, Balkanlar’da ayaklanmaları hızlandırdı. Bu ayaklanmalar, Rusya için uygun bir fırsat yarattı. 1877 yılında Osmanlı Devleti’ne savaş ilan eden Rusya, bir yıl süren savaşın sonunda hem Kafkaslar’da hem Balkanlar’da Osmanlı Devleti’ne karşı büyük bir üstünlük sağladı. Rumi takvimle 1293 yılına denk gelmesinden dolayı 93 Harbi olarak tarihe geçen savaş, sonuçları itibarıyla Türk tarihinin en karanlık safhasını teşkil etti. Savaş Osmanlı ordularının Avrupa ve Asya cephelerindeki yenilgisiyle sonuçlandı. Plevne müdafaası ve Gazi Osman Paşa ile doğuda Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın direnişleri, yaşanan ağır hezimetlerin tesellisi olmak için abartıldı ve bunlar, halkın acılı yüreğine bir nebze su serpti. Savaş sonrasında özellikle Balkanlar’da, Türkler katliama maruz kaldı. Türklerin birkaç yüzyıllık birikimi talan edildi. Pek çoğu yaşadıkları yurtlarından sürgün edildi. Özellikle Balkanlar’dan Anadolu’ya doğru büyük bir göç dalgası oldu. Göç edenlerin büyük bölümü yollarda yaşamını yitirdi. Anadolu’ya ulaşan Balkan göçmenlerini yerleştirmek büyük bir sorun oldu. Gayrimüslimler ve özellikle Ermeniler, nüfus oranlarını bozabilecekleri endişesiyle bunların kendi bölgelerine yerleştirilmesini yabancı devlet konsoloslarını tahrik ederek önlemeye çalıştılar.

      1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Ruslarla imzalanan Ayastefanos Antlaşması, Rusları, Balkanlar’ın tek hâkimi durumuna getiriyordu. Osmanlı Devleti’nin yaşamasını güçleştiren bu antlaşma, Avrupa devletlerinin de çıkarlarına aykırı olduğu için 1878 yılında Berlin’de, Avrupa devletlerinin de taraf olduğu yeni bir antlaşma yapıldı. Antlaşma sonucunda Avrupa’daki Osmanlı topraklarında Romanya, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan bağımsızlıklarını elde etti.

      Bağımsızlığını Elde Edenler, Genişleme Peşine Düştü

      Bağımsızlığını elde eden Bulgaristan, Ayastefanos Antlaşması’nda kendisine bırakılan ancak Berlin’de geri alınan Doğu Rumeli ve Makedonya topraklarına tekrar sahip olabilmek amacıyla hareket etmeye başladı, 1885’te Türk nüfusunun en yoğun olduğu Filibe merkezli Özerk Şarki Rumeli eyaletini ele geçirdi. Osmanlı Devleti, Bulgarların bu genişleme siyasetine karşılık vermedi.

      Öte yandan Balkan devletleri arasında paylaşım sorununa neden olduğu için Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti’ne iade edilen Selanik, Manastır, Üsküp vilayetlerinin (Makedonya) paylaşımı mücadelesi, 1912-1913’teki Balkan Savaşlarına neden oldu.

      Diğer yandan Berlin Antlaşması sonrasında paylaşım büyük devletleri de tatmin edecek bir şekilde yapıldı. Bosna-Hersek, Avusturya-Macaristan’a bırakıldı. Yunanistan Epir bölgesini kazandı. Rusya; Kars, Ardahan, Batum vilayetlerini topraklarına kattı. Tunus ve