Konu hakkında bu kadar bol kaynak varken Selahaddin’in ayrıntılı bir biyografisinin daha önce yazılmamış olması hayrete şayan bir durum olmakla birlikte “nazik davranışları ile tanındığı kadar aydın ve ayrıcalıklı kalemiyle de anılan” M. Marin’in hayranlık uyandıran çalışmalarını göz ardı etmek de haksızlık olur. Provence’ta doğan M. Louise-François-Claude Marin, Censeur Royal’de26 ve kitaplık muhafızları arasında görev almış, Marseille ve Nancy Kütüphanesi ve Akademilerinin genel sekreterliğini yapmıştır. 1758’de iki güzel cilt hâlinde “Mısır ve Suriye’nin Sultanı Selahaddin’in Öyküsü” (Paris, Tilliard, Kitapçı, des Agustins Rıhtımı, Saint Benoit kopyası) adlı eseri basılmıştır. Kitap neredeyse kimse tarafından bilinmiyor; aksi hâlde muhakkak bir çevirmen bulurdu. M. Marin’in hem akademik ve felsefi bir dille hem de Fransızların eğitimin o hantal etkisinin hakkından tamamen gelmeyi başaran anlaşılır üslubuyla yazılmış olan biyografisi ancak imrenmek için okunabilir. Haçlıların güncelerinden ve Shultens’ın Bahaeddin baskısından bütünüyle yararlanmış ve İbnü’l Esir’in “Atabeyler”inin Paris’teki Arapça bir el yazmasından da yardım almıştır. Çağdaş materyallerden yararlanabildiği kadarıyla mükemmel bir çalışma ortaya çıkarmış fakat daha sonraki yazarlardan ve Herbelot’nun “Doğu’nun Kütüphanesi” gibi düzensiz olduğu hâlde bilgi dolu derlemelerden aşırı derecede destek almıştır; ne var ki onun zamanından itibaren birçok şeyin bulunduğu ve yayımlandığı tabiidir. Yine de zorunlu kısıtlamaları düşünülürse harika bir başarı yakaladığı ve bu gibi otoritelerle ilgilenirken yaptığı tek ciddi hatanın kendisinin de kullanabildiği gibi metnin gerçekten anlattığından ziyade “satır aralarını” okumaya gösterdiği eğilim olduğu söylenebilir. M. Marin “tarihî tasavvur” şeklinde adlandırılan bakış açısından oldukça serbest bir şekilde yararlanmıştır ve sıklıkla özgün kaynaklara atıfta bulunmasına rağmen başvurulmaması gereken kişisel çözümlemeleri tespit etmek mümkündür. İnsanın tarih yazarken kendisine hareket özgürlüğü tanıması oldukça ilginç olmakla birlikte bu cazibeye kapılmadan metnin aslına sadık kalınmalıdır.
Bazı yazarlar Mezopotamya tarihiyle ilgilenirken okuyucularını konuya Tufan’dan başlayarak hazırlamak gerektiğine inanmıştır, M. Marin ise Selahaddin’in biyografisine Muhammed’e ve İslamiyetin ilk öğretilerine dayanan bir giriş yapmayı uygun bulmuş. Ben okurların sabrını bu kadar ciddi biçimde sınamadım fakat tarihin 11 ve 12. yüzyıllarda Ön Asya’da izlediği yol hakkında bir miktar bilgi vermeden, Selahaddin’in nasıl bir siyasi tabloda kariyerine başladığını anlatmadan konuya girmek kitabın muallakta kalmasına neden olurdu. Tatmin edilemeyen arzuları Selahaddin’e imparatorluk yolunu açan selefi Edessa fatihi Zengi’nin elde ettiği başarılar özellikle önem taşır. Yine de giriş bölümleri küçük bir pusula niteliği taşıyacak kadar kısa tutulmuştur.
Doğulu isimler Batılı okuyucular için oldukça zorlayıcıdır, aksanlar, uzatma işaretleri, noktalar vs. konu hakkında bilgisi olmayanlara pek de yardımcı olmamaktadır. Dolayısıyla kitaptaki isimler olabildiğince kolay yazılmıştır ve okuyucuya düşen yalnızca sesli harfleri İtalyancadaki gibi okumaktan ibarettir. Daha detaylı transliterasyona ilgi duyanlar her ismin tam aksanları ve ayırt edici işaretlerinin yer aldığı ve bir akademisyenin hemen Arap harflerine çevirebileceği nitelikte hazırlanmış dizine bakabilirler. Metinde el-Musul, er-Ramallah gibi bilinen yerlerin isimlerinin önünde yer alan “el” takısı çıkarılmış ve bazı yerler için de Batılı okuyucunun aşina olduğu isimler kullanılmıştır; örneğin Edessa (Urfa), Aleppo (Halep) ve Kahire. Bir yerin Araplar ve “Franklar” yani haçlılar tarafından kullanılan iki ayrı ismi olması durumunda da ismin geçtiği ilk yerde ikisi birden kullanılmış, daha sonra bu kent haçlıların elinde kaldığı süre boyunca bu isimle anılmıştır.
Ön Asya’nın hükümdarları ve prenslerinin, Selahaddin’in ailesinin ve başlıca Haçlı hanedanlarından bazılarının o döneme ait tabloları, okuyucuların günün siyasi koşullarını anlamasına katkıda bulunacaktır. Haritalar “Batı Filistin Araştırması”, Thuillier ve Rey’in “Kuzey Suriye”si ve Arap coğrafyacılar temel alınarak hazırlanmıştır. Sayın Guy Le Strange’in değerli eseri “Müslümanlar Zamanında Filistin”den yararlanılmış ve General Sir Charles Wilson ve Yarbay Conder, R.E.’nin Filistin Hacılarının Metin Topluluğunun yaptığı Bahaeddin çevirisine eklediği notlara başvurulmuştur fakat metin Arapça aslından çevrilmediği için belirtilmemiştir. Yazar, Sayın T.A. Archer’a yalnızca haçlıların günceleriyle bağlantılı olarak ortaya çıkan herhangi bir zorlukta her an yardıma hazır olmasından ötürü değil, aynı zamanda aslen “Çağdaş Yazarlardan İngiliz Tarihi” serisi içinde yayımlanıp Profesör York Powell tarafından redakte edilen büyüleyici küçük kitabı “I. Richard’ın Haçlı Seferi” kapsamında basılan “Kral Richard’ın Seyahatnamesi” çevirisinin bazı kısımlarını alıntılamak üzere verdiği izin için özellikle minnettardır. Ayrıca yazar, Selahaddin’in muharebeleri süresince kaydı tutulan tutulmaların kronolojilerini araştırmasından ötürü Kraliyet Astronomi Topluluğunun son başkanı Sayın E. B. Knobel’a ve “Selahaddin dönemi”yle ilgili bir makalenin bir kısmının yeniden basılmasına verdiği müsaade için “Quarterly Review” dergisine teşekkürü bir borç bilir.
I. KISIM
GİRİŞ
Gördü bu gözler günlerini Hazretleri’nin Güçlü hükümdardan umuldu medet, O berkelam diyanet, Haçlı putperestlere afet, Sancağıdır doğruluğun ve cömertliğin,
İslam’a ve Müslüman’a efendilik ettin, Kurtararak mabedini elinden Nasrani’nin, Kutsal topraklara müsavi hizmet ettin, Muzaffer Yusuf, Eyüb baban, Şadi nesebin, Allah kabrin üstüne göstersin şefkat, Ve cennet katında ona bağışlasın sebat.
SELAHADDİN’İN HAYATI
1.BÖLÜM
SELAHADDİN’İN DÜNYASI
1132 yılında takipçilerinin önüne kattığı dağılmış bir ordu Dicle’nin sol yakasına vardı. Diğer tarafta, kara tarafından derin bir hendekle çevrili ve yalnızca hisarın göbeğinden suyun kenarına uzanan, kayalıklara oyulmuş gizli patikalarla ulaşılabilen, yılmaz Tikrit Kalesi sarp bir yamacın tepesinde yükseliyordu. Kaçanların tek umudu kaleye sığınmaktı ve kaderleri onları kalenin muhafızına yönlendirmişti. Neyse ki o da dostça davranarak kaçakları, ayarladığı sandallarla güvenli bölgeye geçirdi. Selahaddin’in