Üç Silahşörler. Александр Дюма. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Александр Дюма
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-605-121-893-9
Скачать книгу
üç silahşor övgü sırasını genç dostlarına bırakmıştı.

      Saat altıya doğru Treville, Louvre’a gitme zamanının geldiğini söyledi. Majestelerinin verdiği randevu saati geçmiş olduğundan arka merdivenlerden girmek yerine giriş salonunda oturdular. Kral avdan dönmemişti. Majestelerinin geldiği anonsu yapıldığında dört adam saraylılardan oluşan bir kalabalığın arasında yarım saattir oturmaktaydı.

      Bu anonsu işiten Dartanyan iliklerine kadar titrediğini hissetti. Gelecek dakikalar hayatının geri kalanını belirleyecekti muhtemelen. Bu sebepten Kral’ın girmek üzere olduğu kapıya acı içinde bakakaldı.

      13. Louis hızlı yürüyordu. Üzerindeki avcı kıyafeti toz içindeydi ve iri botlar giymekteydi. Elinde de bir kırbaç vardı. Dartanyan, ilk bakışta Kral’ın kızgın olduğunu anladı. Bu durum, saraylıların Kral’ın geçiş yoluna dizilmelerine engel olmadı. Kraliyet salonlarında öfkeli görünmek hiç görünmemekten daha iyidir. Üç silahşor ileri doğru adım atmakta tereddüt etmedi. Fakat Dartanyan onların arkasına saklanmayı tercih etti. Athos, Porthos ve Aramis’i şahsen tanıyan Kral, onlarla konuşmadan hatta onlara bakmadan yanlarından geçti. Âdeta onları tanımıyor gibiydi. Treville’e gelince, Kral’ın gözleriyle karşılaştığında öylesine sarsılmaz bakışlarla baktı ki başını çevirmek zorunda kalan majesteleri oldu. Daha sonra Kral, homurdanarak odasına geçti.

      “Durum vahim.” dedi Athos gülümseyerek. “Bu kez de şövalye yapılmayacağız.” dedi.

      “Burada on dakika bekleyin.” dedi Treville. “Bu süre sonunda beni göremezseniz otele dönün. Beni daha fazla beklemenize lüzum yok.”

      Genç adamlar on dakika, on beş dakika, hatta yirmi dakika bekledikleri hâlde Treville dönmeyince durumdan rahatsız bir vaziyette konağa döndüler.

      Treville, Kral’ın odasına cesurca girdiğinde majestelerinin keyifsiz olduğunu gördü. Koltuğa oturan Kral, kırbacının sapıyla botlarına vurmaktaydı. Yine de soğukkanlılığını muhafaza eden Treville, majestelerinin sıhhatini sordu.

      “Kötü beyefendi, kötü.” diye cevap verdi Kral. “Sıkıldım.”

      Bu 13. Louis’nin kurduğu en kötü şikâyet cümlesiydi. Zaman zaman saraylılarından birini alıp pencere kenarına götürerek, “Hadi bugün sıkılalım mösyö.” dediği olurdu.

      “Majesteleri nasıl yorgun? Bugün avcılık eğlencesine katılmadınız mı?”

      “Gerçekten de eğlenceliydi mösyö. Yemin ederim her şey bozuluyor ve ben avların mı kokusuz olduğunu yoksa köpeklerin mi burnunun olmadığını anlayamıyorum. Bir geyikle başladık ava. Tam altı saat boyunca onu kovaladık. Onu yakalamak üzereyken av köpekleri farklı bir koku almaya başladı ve iki yaşında bir geyiğin peşine düştü. Kuş avını bıraktığım gibi bırakmak zorunda kalacağım bunu. Ah ben nasıl da talihsiz bir kralım öyle Mösyö de Treville… Bir tane akdoğanım vardı o da evvelsi gün öldü.”

      “Hayal kırıklığınızı çok iyi anlıyorum efendim. Bu gerçekten de büyük bir talihsizlik. Yine de hatırı sayılır miktarda doğanınız, atmacanız var bence.”

      “Fakat bir tane bile onları yetiştirecek adam yok. Doğanların sayısı azalıyor. Asil avcılık sanatını benim kadar iyi bilen ikinci bir kimse tanımıyorum. Benden sonra yok olacak avcılık. İnsanlar kapanlarla ve tuzaklarla avlanmaya başlayacak. Keşke öğrenci eğitebilecek kadar zamanım olsaydı. Ama Kardinal her zaman yakınımda ve bir an dahi rahat bırakmıyor. Hep İspanya, Avusturya ve İngiltere hakkında konuşuyor. Kardinal demişken size gücendiğimi söylemek isterim Mösyö de Treville.”

      Bu Treville’in yakalamak istediği bir fırsattı. Eskiden beri tanıdığı Kral’ın yaptığı bütün şikâyetlerin kendisini şevklendirmek için sarf ettiği giriş cümleleri olduğunu biliyordu. Nihayet sadede gelmişti.

      “Peki sizin canınızı sıkmak talihsizliğini yaşamak için ne yaptım majesteleri?” diye soran Treville şaşkın taklidi yapıyordu.

      “İşinizi böyle mi yapıyorsunuz beyefendi?” diye devam etti Kral, Treville’in sorusuna doğrudan cevap vermeyerek. “Sizi, silahşorleriniz bir adama suikast düzenlesinler, bütün bir mahalleyi ayağa kaldırsınlar ve Paris’i yakmaya kalksınlar diye mi bu göreve getirdim? Ama yine de…” diye devam etti Kral. “Sizi suçlamakta acele ediyorum. İsyancıların hapsedildiğine şüphe yok. Adaletin yerini bulduğunu söylemek için geldiniz yanıma.”

      “Efendim!” dedi Treville sakince. “Tam tersine sizden adalet dilemeye geldim.”

      “Kime karşı adalet?” diye bağırdı Kral.

      “İftiracılara karşı.”

      “Ah! Bu da yeni çıktı. Yani şimdi sizin üç silahşorünüz ile Bearnlü delikanlı muhtemelen şu an ölmüş bulunan zavallı Bernajoux’a saldırmadı mı? Adamlarınız Mösyö de la Tremouille’ın konağını kuşatıp yakma tehdidinde bulunmadı mı? Savaş zamanında Hügenotlara yataklık eden bu yeri ortadan kaldırmak kötü bir şey olmazdı belki ama barış zamanında korkunç bir şey bu. Söyleyin bakalım bütün bunları inkâr edecek misiniz?”

      “Size bu güzel hikâyeyi kim anlattı efendim?”

      “Bana bu güzel hikâyeyi kim mi anlattı? Kim olacak ben uyurken etrafı gözeten, ben eğlenirken çalışan, ülke işlerini burada ve yurt dışında halleden kişi.”

      “Majesteleri Tanrı’dan bahsediyor galiba. Ben Tanrı dışında kimsenin Kral’dan üstün olabileceğini düşünmüyorum.”

      “Hayır beyefendi. Devlete destek olan yegâne hizmetkârım, yegâne dostum Kardinal’den bahsediyorum.”

      “Kardinal, papa değildir efendim.”

      “Ne demek istiyorsunuz beyefendi?”

      “Hata yapmazlık yalnızca papaya özgü bir durumdur. Ve bu durum Kardinalleri kapsamaz.”

      “Yani beni aldattığını mı söylüyorsun? Bana ihanet mi ediyor? O zaman onu itham ediyorsun demek ki. Hadi bakalım konuş o hâlde. Açık açık onu suçladığını ilan et.”

      “Hayır efendim, o kendini aldatıyor. Kendisinin yanlış bilgilendirildiğini söylüyorum. Kardinal, Majestelerinin silahşorlerini suçlamada acele etti diyorum. Kendisi silahşorlere karşı adaletsiz ve bu bilgiyi sağlam kaynaklardan edinmemiş.”

      “Bu suçlama Mösyö de la Tremouille’ın ta kendisinden geliyor. Buna ne diyeceksin?”

      “Şöyle diyebilirim ki efendim dük, tarafsız bir tanık olmak için konuyla fazla ilgilendi. Bunun da ötesinde dükün soylu bir beyefendi olduğunu biliyorum ve konu ile ilgili olarak kendisine müracaat ederim. Ancak bir şartım var efendim.”

      “Nedir?”

      “Majesteleri onu buraya getirtip kendisi sorgulayacak. Tanık olmadan, baş başa. Ben de dükle konuştuktan sonra siz majesteleri ile görüşeceğim.”

      “O zaman Mösyö de la Tremouille’ın söyleyeceklerine bağlısınız demektir.”

      “Evet efendim.”

      “Peki onun vereceği hükmü kabul edecek misiniz?”

      “Kesinlikle!”

      “Onun teklif edeceği tazminatı kabul edecek misiniz?”

      “Mutlaka!”

      “La Chesnaye!” dedi Kral. “La Chesnaye!”

      13. Louis’in kapıdan ayrılmayan güvenilir uşağı cevap vermek üzere içeri girdi.

      “La Chesnaye!” dedi Kral. “Derhâl birini Mösyö de la Tremouille’a yolla ve onunla bu akşam konuşmak