Nice kan dökülen savaşlarla binlerce er yiğidin başını alan “Kızıl Kırgın” yoluyla korunan 19. yüzyılın 70’li yıllarında Çarlık Rusyasından ilk muhacirler (Rus yerleşimciler) gelmeye başladı. Onların gelmeye başladıkları andan itibaren psikolojik baskıyla – yerli halkın rahatını bozarak asırlarca atalarından miras sahip oldukları topraklardan-zulüm yoluyla sürmeye başladılar.
Yerli halk arasında cıngar çıkarıp onların birlik ve beraberliğini bozarak kanı, dini ve kökü bir olan kardeş halkı birbirine düşman hâline getirmişlerdir.
Bir kriz batağına saplanıp ekonomik bakımdan zayıflayıp, Japonya ile yapılan savaştan sonra hazinesi tamtakır kalan, aklını yitirmiş çaresiz Rusya’yı bu karanlık ve dipsiz kuyudan çıkarma yolunu aranırken toprak reformundan sonra (1906) durum daha da zor hâle geldi. Cetisuu bölgesine gelen muhacirler başına buyruk bir biçimde yerleşmişler, sulak ve verimli arazileri sahiplenerek göç ve iskân kanununa aykırı olarak kendi menfaatleri doğrultusunda kanunları bozarak yerli halkın haklarına tecavüz etmiş ve üstelik onları hor görmüşledir.
1883 yılında Buğu boyundan Ömürzak ve Karaç adlı ağaların yönettiği halkı zorla Atbaşı’na göçe zorladıklarında, 19. yüzyılın ünlü ozanlarından biri olan Ozan Soltobay “ Isıkgöl’e Veda” adlı şiirini söylemiştir.
Küngöy, teskey barında,
Cırgap catkan bizdin el,
Ir kılganın Isıkköl,
Isılayt beleñ kayran el,
Caylooñ menen törüñay,
Caynap catkan kölüñ ay,
Cakañ menen çölüñay.
Köz açkanda körgön cer,
Kiçinemden köngön cer,
Aydagan malım öngön cer,
Aştığım kumday kömgön cer.
Tokunuñ ay, şarıñ ay,
Tokoyuñ ay, talıñ ay.
Canıbarım Isıkköl,
Cer ötpös senden maktanıp…
diyerek Ozan Soltobay kendi imkanları çerçevesinde bilgisine göre doğup büyüdüğü yerin haysiyetine uygun ifadelerle dönüp dönmeyeceğini bilmeksizin kendilerini zorla yerlerinden eden yöneticilerden memnun olmadığını dile getirmiştir.
Kazakların değerli evlatlarından biri olan, ünlü etnograf, büyük tarihçi, edebiyatçı, eleştirmen, mütercim Alihan Nurmuhammedoğlu Bököyhanov (müstear adı Kır Balası) Şestakov ile Kazak ve Kırgız halkının millî bağımsızlık hareketinin 10. yılına ithaf ettiği özel bir eser yazdılar. Bu değerli eser, 1926 yılında Moskova’da SSCB halkları merkezi basımevinde kitap olarak basılmıştır. O eserde şöyle denmektedir:
Halk Meclisine üye olan asillerden Markov adlı biri: “Kazaklar ve Kırgızlar; Cengiz Han ile Aksak Timur’un halkıdır, bunlara Amerika’daki Kızılderililere yapılan muamele gibi davransak bile bir şey olmaz.” diyerek galiz ifadelerde bulunmuştur. Amerika’daki Kızılderililer toprak sahibi bir halk idi. Amerikalılar onları birer birer vurarak öldürmüşler, topraklarını da ellerinden almışlardır. Çarlığın fedailerinden Markov, Kazak ve Kırgız halkına aynı şekilde davranmaya büyük bir istek ve şiddetle hazırlanmıştır. Bu durumdan dolayı kendi topraklarında köle olarak kullanılan çiftçi Ruslar, bizim topraklarımıza gelerek geniş çiftliklere sahip olup üst yöneticilerle kendi hükümetinden cesaret alarak dün köle sopası niteliğinde olanlar bugün böylece ne yazık ki gümüş kamçılı bey oldu. Ne çare ki, suyuna, toprağına Rus’un sahip olduğu Kazak ve Kırgızlar çaresizce boynunu büküp işte böyle adamlara köle oldular. İkiz kardeş gibi olan iki halk, bu şekilde tan yerinin ağarmasından ve güneşin doğuşundan bile ümidini kesmişlerdi. Gelen fakir Rusların gün geçtikçe zenginleştiği görülüyordu. Güzel topraklar da, bolluk da, lüks hayat da Kazak ve Kırgız topraklarındaymış meğer biçimindeki haberler, Rusya’da kalan aç çiftçilere ulaştıktan sonra onlar âdeta “açlara aş, çıplağa don verecek Kazak, Kırgız yurdu neredesin?” diye çekirge sürüsü gibi kaplamışlar her tarafı.”3
Türkistan Genel Valisi Kaufman’ın genelgesiyle Kırgızistan’dan zorla alınan sulak, çiftçiliğe uygun düz arazilere muhacirlerin evleri yapılmaya, köyleri kurulmaya başlamıştır. İlk kurulan yerleşim yeri 1874 yılında Karabalta’da, çok geçmeden 1877’de Çaldıbar’da, Talas’ta, Dimitriyevskoye, Mihalovka kasabaları oluşturulmuştur. Ondan sonra beş yıl içinde Talas’ta yeni 5 kasaba daha kurulmuştur. Verimli topraklara sahip Güneyde 1893 yılında Kurşap’ta Pokrovskiy kasabası kuruldu. Muhacirlerin yoğun olarak oturmaya başladığı yerlerden biri de suyun bol, tabiatın çok güzel olduğu Kökart vadisi oldu.
Esasen muhacirler ilk geldiğinde yerli halk, onlara saygı göstermiş, onlarla iç içe olup dostâne ilişkiler beklemiş, bağrına basmış, elindeki ekmeğini paylaşıp saygı göstermiştir. Onlardan ev ocak kurmayı, çiftçilik yapmayı, dilini, geleneklerini öğrenerek onların koruyucu ve destekleyici olduklarını düşünmüşlerdi. İçinde zerre kadar kötülüğü olmayan, dağda doğup dağda yetişen, tabiatın verdiği, cömertliği, bilgeliği sınırsız sunan, arkasına bakmadan daima ileri bakan Kırgızlar, Çarlık yönetiminin daha önce planlanan “kuyusunun kazıldığını, suyunun kaynatıldığını hissetmeden, kötü düşünceler ve kokuşmuş siyasetini bilmiyordu maalesef!”
“…1900 yılında Prejevalsk bölgesinin % 11’ini oluşturan Ruslar, bölgenin bütün işlenen topraklarının % 23,8’ine sahip bulunuyorlardı. 1916’da bölgenin %21,1’ini oluşturan Rus halkı işlenen bütün arazinin % 67,3’üne sahip olmuşlar ve 1920’de toprak reformu yapılana kadar tüm nüfusun %34,1’ini oluşturan Ruslar, bölgenin ekili arazisinin % 84,7’sine sahip olmuşlardır. Pişpek bölgesinin de aynı durumda olduğunu görüyoruz. …”4
Bu bilgilere göre yerli halk yıldan yıla öz topraklarından ayrılarak hayvancılıkla hayatını devam ettirmeye çalışan zavallı halkın gittikçe zorluk içinde kaldığı, geçim zorluğu nedeniyle ölüm ve kayıplara duçar olmasından dolayı halkın gelişme ve çoğalma oranı çok düşük kalmıştır. Ellerindeki topraklar da çok verimsizdi. (Kırgızların ekip biçtiği yerlere boş yere “Taştak” (Taşlık), “Korumduu” (Çoraklı) diye ad verilmemiş olmalı. Mesela, Isıkgöl’deki Carkınbayev Köyü (adı değiştirilen yerlerden biridir…) sulama suyundan da istediği kadar faydalanma imkânına sahip değildi. Bir başka deyişle, su Kırgızlara ancak muhacirlerden (Rus yerleşimciler) arttığında veya sadece pazar günleri verilirdi.
Çarlık yönetimi Kırgızların topraklarını zorla almalarının çeşitli yollarını buldular. Verimi yüksek ve sulak yerler hazineye bırakılacak bahanesiyle ellerinden alınıp muhacirlere kiralanmıştır. Belli bir zaman geçtikten sonra muhacirler o toprakları sahiplendiler ve o toprakları eski (asıl) sahiplerine yeniden kiralaya verdiler, kurnazlıkla gelir elde ettiler. Yerli halkı çok ezdiler, fakirleştirip sonunda kendilerine kâhya veya dilenci kıldılar.
“Çarlığın sömürge siyasetinin en büyük zararı, Kazak ve Kırgız halkının nüfusunun yavaş yavaş azalmasına sebep olmasıdır. 1902-1913 yılları arasında Kazak ve Kırgız halkının nüfusu yaklaşık olarak % 8 – 9 oranında azaldığı anlaşılıyor, bunun yanı sıra Tarancıların ve Dunganların da nüfusunun epey azaldığı görülmüş, ancak muhacirlerin nüfusu ise %10 artmıştır.”5
“Çarlık