Türkmen Ülküsü
ÖN SÖZ
TÜRKMEN ÜLKÜSÜ olarak bilinen teori kitapçığında sıralanan tüm sözler ve öğütler Nejdet Koçak’a aittir.
Kerkük’te ve Bağdat’a aylarca devam eden geceli, gündüzlü görüşmelerimizde, söylediklerini not olarak tuttum.
Bunun bir el kitabı şekline gelmesini istiyordu. Bunu yaptıktan sonra, gereken ilave ve düzeltmeleri istedi. Son şeklini almadan bir seyahatinde Ankara’ya götürdü. Orada rahmetli ağabeyimiz Galip Erdem’in redakte ettiği metin Acar Okan ağabeyimizin de marifetiyle 500 nüsha olarak basılıp tekrar Kerkük’e gönderildi.
Bundan maksat bizim çizgide olan gençler ve öğrencilerin performansı makbul olanlarına kitapçıktan birer nüsha verilmesi idi.
O zamanlar bu gençlere bir esas ve temel kitaplar listesinden kitaplar verilir, başarıyla bitirmiş olanlara daha içerikli ikinci listede olan kitaplar okutulurdu.
Bütün bunları kana kana okuyup anlayan ve günlük hayatında ahlakî değerlerimize uygun şekilde hareket etmeyi sürdürenlere iki mükafatımız olurdu.
Birincisi TÜRKMEN ÜLKÜSÜ kitapçığını vermekti. İkincisi ise Nejdet ağabeyleriyle tanışma fırsatı idi.
Bunlara vakıf olup da ileri tarihlerde bizden ayrılanlar olmadı mı? Doğrusu oldu. Bunların ayrılma sebebi ya ekonomik görüşümüze veya dinî görüşümüze ayak uydurmamaları idi.
Bu kabullerin önemini gösteren bir husus, bu ayrılmış olan bazı gençlerin, yaşlarını başlarını aldıktan sonar nefis muhasebesi yaparak tekrar aynı çizginin içine dönüşleri idi.
Onun için hep söyledik, Hatadan nefret edeceğiz, ancak hata edenden nefret etmeyeceğiz. Etmedik de.
Bundan yarım asır önce düşünülmüş, konuşulmuş ve kaleme alınmış bu fikirler manzumesini ortaya koyarken Milliyetçi Toplumculuk mefhumunun yerine Toplumcu Milliyetçilik fikrini ortaya atıyorduk.
Bizim için esas olan millet ve toplumdu, onu ön plana almış olarak bu ülkünün amacını vurgulayan Koçak çok ince mesajlar veriyordu.
Ülkücülerin kaynaşması ögesi üzerine fazlaca durması manidardı. Beraber yetişenler değil, beraber düşünenler bir araya geliyordu. Bazen doğrudan doğruya ilgilenilmiş insanlar aynı kulvarda koşmaktan vazgeçeiyorsa da, hiçbir şekilde emeğin geçmediği veya uzun uzun görüşülmediği insanlar aynı fikirleri özümsedikleri için bir araya geliyor ve iç içe oluyorlardı.
Türkmen Ülküsü, Nejdet Koçak’ın bu konudaki beklentilerinin yansıması idi. Onun için ülkü tekti, ölçü de tekti. Bu ölçülere uymayan insanlarla vakit harcamanın bir faydası olmayacaktı. Buna inanmasına rağmen, en ufak bir imkân ve ihtimali göz ardı etmeden uğraşına ve kucaklamasına devam ediyordu.
Nejdet Koçak’ın fikrinde maneviyat ve inancın esaslı bir rolü vardı. Onun altını çizerken bu unsurların her zaman ön planda tutulmasını isterdi.
Bu çizgiye inanan insanlar bugün millet şehidi Nejdet Koçak’ın bir yol gösterici, bir önder ve bir lider olduğunu Kabul ederler.
Ancak, teori bakımından ne onun ne de daha önce ilk millî önderimiz olan Ata Hayrullah’ın neden bu mertebede olduklarını belki sorgulamadılar. Halbuki, bu konunun, yani bu liderlerin neye davet ettiklerini iyi bir şekilde irdelemeleri gerekirdi. Zaten Koçak, her hareket ve kararımızda ilim yoldan ayrılmamamızı istiyordu. Bilimci görüş onun için önemli ve kaçınılmazdı.
Bu bakımdan bizim çizgide olan insanların şehitlerimiz hakkında yazdıkları, fikirlerini ön plana çıkarmak istedikleri, az sayıda olsa da yazılar vardır. Ancak bizzat Koçak’ın nelere parmak bastığını incelemek hayati derecede önemliydi.
Bizim ekibin birçok bireyi zalim hükumet baskıları yüzünden yurdu terk etme zorunda kaldı. Ben de bana iletilen mesajlar muvacehesinde bir körfez ülkesine kapağı atmıştım.
Tabi ki çıktığımızdan önce ve bizden sonra birçok kitabımız, yazılarımız ve notlarımız ele geçmesin diye imha edilmişti.
En üzücü durum TÜRKMEN ÜLKÜSÜ’nün de artık kimsede kalmaması idi. Türkiye’ye dönünce o zamanın dostlarından bir ümit peşinde koşarak sordum, sorguladım. Kimseden, hatta o zaman bunun baskısını gerçekleştiren ağabeylerimizden dahi müspet bir sonuç alamadım.
Allah’ın inayeti bize büyük bir sürpriz hazırlıyordu. Sorguladığım dostlar, kendi dostlarına da sorup araştırıyorlardı. Bir gün Nemir Enver kardeşimiz, bana güzel haberi verdi. Kerkük’te olan dostumuz Yaşar Kasap’ta bir suret varmış.
Şehidimizde tehlikeli olmasın diye sadece bir nüsha bırakmıştık. Bağdat’ta arkadaşlarla görüştüğünde Yaşar Kasap’a onu verip el yazısıyla yazmasını ve orijinalini kendisine iade etmesini istemişti.
Bu nüsha Saddam rejimi düşünceye kadar saklı kalmış ve talebi üzerine Nemir kardeşimize ulaştırılmış, ancak birkaç sayfası kayıptı.
İkinci lütuf, bu araştırmalarımızı duyan bir arkadaşımızdan geldi. Tam metni bize ulaştırdı. O olmasa dahi kayıp sayfalar zaten anlam olarak aklımda idi ve ilave edilebilecekti. Ancak tümünü bulup yayınlamak bir ayrıcalık olacaktı.
Milletler yollarında sebat etmeleri için teorisyenlere ihtiyaçları vardır. Bu çizginin teorisi ve ülküsü de bu şekilde ortaya konmuş ve temelleri atılmıştı.
O zamanlar bu kitapçığı hazırladığımızda ismi için çok düşündük. Bizim Çizgimiz, diye adlandırmak istiyorduk. Ancak Nejdet Koçak TÜRKMEN ÜLKÜSÜ olsun dedi, içeriği gibi unvanı da ona aittir.
Bu fikirler yaşatıldığı müddetçe bizim milletimize, çizgimize ve ülkümüze de zeval olmaz.
Nur içinde yat aziz şehidimiz.
TÜRKMEN ÜLKÜSÜ
GİRİŞ
İNSANLAR TOPLULUKLAR halinde ülküler etrafında birleşirler. Ülkü, topluluklara hizmet ve çalışma ruhunu aşılayan, insanlarda hizmet gücünü harekete geçiren sönmez bir kudrettir. Ülkücü insan da, içinde yaşadığı topluluğun saadetini hedef edinen ve bu uğurda çalışmaktan yılmayan kudretli insandır.
I
ÜLKÜ NEDİR
İlkeler milletler arasında doğar, fertler tarafından öğrenilir. Ülkü, kaleme alındığı ve eserlerde tespit edildiği zaman felsefe sahasına geçmiş oluyor demektir. Aslında ülkünün kaynağını toplum içinde aramak lazım gelir. Hal böyle iken topluluk arasındaki ülkü tektir ve her millete ait bir ülkü vardır.
Bu ülkü, o milletin özelliğinde yaşama şartları ve düşünce tarzından, ayrıca iman ve inançlarından kaynaklanan değişmez bir fikir silsilesidir.
Bu bakımdan toplum içinde gelişen, fertleri özel vasıflara bağlanan ülkü ancak bir bütün ve tek olabilir.
Sosyal hayat şartlarının değişmesi veya coğrafi sebepler dolayısıyla bu ülkü bölünmez ve bazılarının düşündükleri gibi ayrı ayrı ülküler meydana gelmez. Böyle olursa ülkü esas özelliğini kaybeder.
Ülkünün tekliği, onun toparlayıcı olmak vasfına götürür. Ülkü tek olduğu için toplum fertleri onun etrafında toplanırlar, gereken davranışları göstermekte birleşir, beraber düşünür ve beraber çalışırlar.
Aynı zamanda ülkünün tekliği, topluluk içinde aynı fikirleri doğurduğu için müşterek düşüncelerden meydana gelen sevginin de doğuşuna sebep olur.
Müşterek düşünceye sahip olanların, aralarında bir yakınlık ve yaklaşma hissine kapılmalarından olağan bir şey yoktur. Bu, yaratıcı bir sevgi duygusunun toplum arasında yer almasını sağlar.
Ülkünün ölçüleri de şümullü ve herkese tatbik edildiği için tektir. Bu demek oluyor ki ortak ölçülere sahip olan insanlara ülkücü vasfını verebiliriz.
Ortada