Türk Dünyasında Tarihî Roman ve Millî Kimlik
Hamle: Bir de şu noktayı merak ediyoruz. Millî unsurları, motifleri, daha doğrusu millî fikri eserlerine nasıl yansıtıyorlar?
Ercilasun: Bunun muhtelif yolları vardır. En çok kullanılan yol millî hayatı ve memleketi işlemektir. Meselâ Cengiz Aytmatof’un romanlarında âdetler geniş şekilde yer alır. Sıcak ve samimî bir yaklaşımla, şiirli bir dille gelenekler hoş ve sevimli gösterilir. Memleketin insanları, manzaraları, hattâ hayvan (bilhassa at) ve bitkileri duygulu bir anlatımla sevdirilir.
Bir başka yol tarihi ele almaktır. Tarih romancılığı, vaktiyle ortak olarak yaşanmış muhteşem bir millî hayatın özlemlerini aksettirir. Meselâ Özbek romancısı Aybek’in Nevâi romanı hem Temürlüler devrindeki ihtişamlı kültür ve sanat hayatını vermekte, hem de Nevâi’nin Türkçenin istiklâli uğrundaki mücadelelerini ele almaktadır. Yine Özbek Türklerinden Abdullah Kâdiri’nin Geçmiş Günler romanı hanlıklar devrinden canlı parçalar verir. Kazak Türklerinin büyük sanatçısı Muhtar Avezof’un Abay Yolu, büyük şâir Abay’ın hayatı etrafında, geçen asrın kabile yaşayış ve âdetlerini canlı olarak aksettirir.
Millî fikri işlemek için çoğu defa semboller de kullanılır. Meselâ şiirlerde çok geçen lâle, Türk bayrağını temsil eder. Bir romancı, Moskova’dan Büyük Okyanus’a ulaşan meşhur demiryolunu, Rus sömürgeciliğinin sembolü olarak işler. Bir şâir, Rus sömürgeciliğini ve istibdâdını “dar ayakkabı” motifiyle anlatır. (Ahmet Bican Ercilasun. “Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatı” Yeni Hamle, 7 Şubat 1983, s. 26-28.)
Türk Dünyasının Aksakalları;
Prof. Dr. Mehmet Kaplan (Işıklar içinde yatsın…),
Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız (Işıklar içinde yatsın…),
Prof. Dr. Rahmankul Berdibayev (Işıklar içinde yatsın…), Prof. Dr. İnci Enginün,
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun,
Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya,
Prof. Dr. Fikret Türkmen,
Prof. Dr. Yavuz Akpınar ve çizgileri ile kitaba ve şiire ruh veren
Prof. Dr. Ahmet Ali Aslan
ÖNSÖZ
Türk dünyası romanlarından Türkiye Türkçesine aktarılan roman sayısında özellikle 1991’de Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra belli bir artış gözlenir. Bu artışın sebeplerinin başında; uzun yıllar birbirinden kopuk yaşayan Türk asıllı halklar ile Türkiye arasında yeniden tesis edilmiş olan bağ gelmektedir. Bu romantik kavuşma, her ne kadar halklar ve hükümetler hazır olmasa da, yeni bir heyecan dalgası yaratmış ve bu dalganın da bir yan gelişmesi olarak edebiyata aksetmiştir. Bu çalışmada, Türkiye Türkçesine aktarılan romanlardan yola çıkarak tarih ve millî kimlik meselesi irdelenmektedir.
Sovyetlerin yirmi sekiz yıl önce bizzat kendisinin “tarih” oluşuyla birlikte bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetlerinde “millî devletler” oluşturma faaliyeti başlamıştır. Bu konuda özellikle Amerika’da yapılmış pek çok çalışma mevcuttur. Bu çalışmalara esas oluşturan teorilerde “millî” bir devletin oluşumundaki en önemli unsurlar 1) ortak bir geçmiş yani tarih; 2) ortak bir ad; 3) ortak bir toprak/vatan; 4) ortak bir dil; 5) ortak bir inanç sistemi veya din; 6) ortak kültür olarak belirlenir. İşte bu noktadan hareketle, Orta Asyalı yazarların “tarihî roman” kategorisine giren romanlarına bakıldığında, satır aralarında Türk halklarının ortak değerlerine doğrudan veya dolaylı olarak atıfta bulunan unsurlar olduğu görülmüş ve bunlar ele alınmıştır.
Çalışmanın Giriş kısmında “tarihî roman nedir?” veya “tarihî roman nasıl olmalıdır?” gibi akla ilk gelen sorulara cevap aranmış ve bu konuda yapılan çalışmalar taranarak mümkün olduğunca farklı görüşlere yer verilmeye çalışılmıştır. Belirlenen romanlar evvela Türkiye’de yayımlanış tarihlerine göre tasnif edilmiştir. Bu tasnif üzerinden yapılacak bir çalışma, eserlerin aktarıldığı dönemlere, yayımlanış sebeplerine ve sonuçlarına göre yapılacak değerlendirmelere yol gösterici olacaktır. Fakat bu çalışmada bu yol takip edilmemiştir. İkinci bir tasnifle romanlar, konu itibarıyla kurgulandıkları tarihî dönemlere göre sıralanmıştır. Bu tasnifte romanlar en eski bilinmeyen destan/efsane dönemi, Gazneliler dönemi, Moğol devri, Timurlular dönemi, 16, 17, 18, 19. ve 20. yüzyıl başı, Birinci Dünya Savaşı ile Sovyetler Dönemi alt başlıkları altında değerlendirilmiştir.
İncelemeler sonucunda ortaya oldukça ilginç neticeler çıkmıştır. Birkaç roman okuyucuyu tarih öncesi masal, efsane ve destanlara götürürken bir iki roman Gazneliler ve özellikle dönemin sembol isimleri Sultan Mahmud ile Türk dünyasının gurur duyduğu ilim adamları İbni Sina ve El Biruni’yi okuyucuyla tanıştırmıştır. Moğollar, Cengiz Han ile romanlara konu olurken onun takipçileri Timur ve Babür de önemli şahsiyetler olarak edebi metinlerde yerlerini almışlardır. Devrin iki önemli ismi, matematikçi ve astronomi bilgini, devlet adamı Uluğbey ile Nevaî de romanlarda ele alınıp işlenmiştir. “Türkî til”de yazdığı kitapları ve şiirleri ile tanınan Nevaî’nin devlet adamlığı yönü de eserlerde vurgulanmıştır. Onun bilhassa “âdil devlet adamı” yönü günümüz yöneticilerine de yol gösterici niteliktedir. Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail, Nadir Şah sadece tarihî şahsiyetler değil, romanların da kahramanı olmuşlardır. Nihayet Sovyet dönemi siyasî sîmâları da romanlarda yerlerini almıştır. Romanlar, tarih, kültür ve coğrafyanın en etkili tanıkları ve dolayısıyla önemli bir kaynağı durumundadırlar. Burada incelenen örneklere her geçen gün eklenen yeni eserler, bu tanıklıkları daha da zenginleştirecektir.
Bu çalışma belki daha uzun yıllar bekleyecekti, hatta bekledi de, fakat özellikle Prof. Dr. Emel Kefeli’nin tavsiyesi ve teşvikiyle bir an önce yazmak elzem oldu. Kendisine teşekkür ediyorum. Tabii bu eser ortaya çıkarken pek çok yakın dostumdan görüş ve tavsiye aldım, pek çoğundan maddî ve manevî destek gördüm. Manevî desteğini her zaman yanımda hissettiğim dostum Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz’a, çalışmayı daha tasarı hâlindeyken okuma zahmetinde bulunan ve çok kıymetli tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Nesrin Sarıahmetoğlu’na ve hemen hemen her gün farkında olmadan bana yazma azmi ve moral veren Prof. Dr. Ceval Kaya’ya bilhassa teşekkür etmek istiyorum.
Marmara Üniversitesi’nden öğrencim, şimdilerde Kastamonu Üniversitesi’nde başkanlığını yaptığım bölümün asistanı ve doktora öğrencisi olan ve her satırı yeniden okuyup gözden geçiren Ömer Faruk Ateş’e teşekkür ediyorum. Nihayet, yazılarından yararlanmama, zaman zaman olduğu gibi paylaşmama izin veren sevgili öğrencilerim Gülçin Oğuz’a ve Ayşe Yılmaz’a, farklı bakış açılarından her zaman istifade ettiğim isimlerini burada zikretmediğim pek çok genç akademisyen adayı öğrencilerime teşekkürü bir borç bilirim.
Sağ olun, var olun.
GİRİŞ
“Çünkü roman modern zamanların hafızasıdır.”1
Edebiyat ve tarih, sosyal alanda yer alan, bir biri ile bağlantılı, ancak aynı zamanda farklı iki bilim dalıdır. Aralarındaki fark, bu disiplinlerin etkilerini de vurgulayıcı niteliktedir. Meselâ Orhun Yazıtları, bütün Türk dünyasının ortak “edebî” eseridir. Bu eser aynı zamanda hem Türk dilinin, hem Türk edebiyatının, hem de Türk tarihinin ilk yazılı kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Diğer taraftan Türk yazıtları ve “petroglif” adı verilen kaya yazıları üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanınmış bir akademisyen, önemli bir çalışmasında daha önce pek dikkat edilmeyen bir noktaya temas etmekte ve şöyle demektedir:
Köl Tigin yazıtının doğu yüzünde 40; güney ve kuzey yüzlerinde 13’er satır Köktürk harfli Türkçe metin bulunmaktadır. Bu metinlerden güney yüzde bulunanlar yazıtın giriş; doğu yüzünde bulunanlar gelişme; kuzey yüzde bulunanlar ise sonuç bölümünü oluşturmaktadır. Metnin hazırlayıcısı (mesajın ileticisi/ vericisi/hatip) Bilge Kağan’dır. Yazıtta Köktürk tarihine ait olaylar, bütün