Kartal Pençesinde Bir Güzel
ÖN SÖZ
Bu kitapta Türkmen edebiyatından on iki seçme hikâye yer almaktadır. Hikâyeler belirlenirken mümkün mertebede Türkmenlerin kültürünü, gelenek göreneklerini, tarihini yaşam biçimini, sosyal hayatını yansıtan hikâyeler seçilmiş; böylece okuyucunun Türkmenler ve onların kültürü hakkında fikir sahibi olması hedeflenmiştir. Aynı şekilde Türkmenistan coğrafyasının doğal güzelliklerini yansıtan hikâyelere yer verilmeye çalışılmıştır. Okuyucular, seçilen hikâye örneklerinde, bu coğrafyada doğa ile iç içe yaşayıp bir yandan doğanın kendilerine sunduğu büyüleyici zenginliklerle hayatını idame ettiren ama bir yandan da aynı doğanın sert ve zorlu şartları altında yaşam mücadelesi veren emektar Türkmen insanının takdire şayan bir o kadar da çileli hayatlarından izler bulacaktır.
Türkmenler köklü bir kültüre sahip Türk topluluğudur. Kültürleri, sosyal hayatları, yaşadıkları önemli tarihî olaylar edebiyatlarına da yansımıştır. Türkmen edebiyatında Oğuz Han’dan, Selçuk Bey’den bahsedilmemesi; Selçuk’un torunları Tuğrul ve Çağrı Beylerin yurt tutma, devlet kurma mücadelelerinin hikâyelerde konu edilmemesi mümkün değildir. “Agöyli” adlı hikâye buna bir örnektir. Tüm Türkmenler ünlü destanları Köroğlu ile haklı bir gurur yaşar. Var oluş tarihlerinde Köroğlu Bey de sergilediği kahramanlıklarla Türkmen yiğitlerine yol göstericidir ve onlar için cesaretin timsalidir. “Kırat’ın Hayali” adlı hikâyede Türkmenlerin Köroğlu’na duyduğu sevgiyi, gururu görürüz. Sadece uzak geçmişteki değil toplumda derin izler bırakan yakın tarihteki olaylar da elbette hikâyelerde konu edilmiştir. Mesela ikinci dünya savaşı ve bu savaşın Türkmenlerde açtığı yaralar hikâyelerde bolca işlenmiştir. “Babasının Oğlu” adlı hikâye bunlardan biridir.
Türkmenler gelenek göreneklerine sıkı sıkıya bağlı bir toplumdur. Atalarından kendilerine miras kalan güzel âdetlerini bugün de yaşatarak gelecek nesillerine aktarmaktadır. Mesela Türkmen düğün geleneğinin toplumda ayrı bir yeri vardır. “Dutar” adlı hikâyede düğün geleneklerinden bazılarını görürüz. Örneğin gelin “kürte (gelinlik örtüsü)” adı verilen ve Türkmenlerin geleneksel motifleri ile bezenmiş el işlemesi özel bir gelinlik giyer. Bu gelinlik örtüsünün ağırlığı takılar ve diğer kıyafetlerle birlikte yaklaşık 40 kiloyu bulur. Gelin alayı gelini baba evinden aldıktan sonra deve sırtına kurulmuş “kecebe (gelin koltuğu)” adı verilen bir düzeneğe oturtulur. Hem bu düzenek hem de sırtında taşıyan deve halılarla, millî örtülerle süslenir. Günümüzde ise değişen hayat şartlarına bağlı olarak develerin yerini gelin arabaları almaktadır. Türkmenler gelin arabalarını da eski kültürlerinin devamı olarak deveyi süsledikleri gibi süslerler. Yeni evlenen çift eve geldiğinde “kemer çözme” ve “çizme çıkartma” âdeti icra edildikten sonra damat eline kırbaç alıp odadakileri dışarı çıkartır. Gelin ve damada yürek ve şerbet ikram edilir. Yüreği birlikte yiyen çiftin ömür boyu kalplerinin bir atacağına; şerbeti içip birbirlerine karşı her daim dillerinin şerbet gibi tatlı olacağına inanılır. Düğün gelenekleri arasında dikkat çeken bir âdet de gelin “gaytarma (geri gönderme)” âdetidir. Damat evine gelen gelin mümkünse üç beş gün ya da en geç kırk gün içinde baba evine geri gönderilir ve bir hafta on gün baba evinde ailesiyle, kardeşleriyle hasret giderir; babasının hayır duasını alır. Yeni gelin için bu gelenek aynı zamanda bir alışma sürecidir. Tekrar kaynatasının evine döndükten sonra artık kürtesini (gelinlik örtüsünü) çıkartır ve o evin kalıcı fertlerinden biri olur.
Seçilen hikâyelerde, kadın erkek ilişkilerine; büyüğün küçüğün birbirine davranış biçimlerine dair de kültürden bazı kesitler buluruz. Mesela bir erkek, genç kızlarla ya da gelinlerle yüz yüze gelip doğrudan iletişim kurmaz ve onlara söyleyeceklerini küçükler aracılığı ile söyler. Gelinler de aynı şekilde kayın biraderlerine ve büyüklerine saygıda kusur etmezler. “Kırat’ın Hayali” adlı hikâye Türkmen kültüründe yer alan birçok gelenek göreneği yansıtması bakımından değerli bir eserdir. Örneğin bu hikâyenin karakterlerinden biri olan Şemmet Ağa genç kızlara veya gelinlere söylemek istediklerini doğrudan kendileri ile muhatap olarak değil “Kızım sana diyorum gelinim sen anla” atasözünde olduğu gibi delikanlılara söyleyerek genç kadınlara duyurur. Yine bu hikâyede konu edilen bir olayda, bir gelin su kovaları ile giderken eşeği ile karşıdan gelen kişiyi görünce saygıdan yolunu değiştirir, adam da aynı şekilde genç gelin utanmasın diye dikkatli davranıp onun yolundan çekilir. Eşler de birbirine karşı her zaman saygılıdır, birbirlerine hitap ederken isimlerini kullanmaz. Kadın kocasına “babası”, koca da hanımına “annesi” diye seslenir. Tek başına bu hitap biçimleri bile toplum geleneğindeki eşler arasındaki karşılıklı saygının göstergesidir. Türkmenler alçakgönüllü ve bağışlamasını bilen bir toplumdur. Büyüğünden küçüğüne kim olursa olsun aralarında tartışıp kavga ettiklerinde, en ağır silah olarak kamçı ya da sopaya başvursa bile namusa dil uzatılmadığı, ağır hakaretler edilmediği sürece kolay kolay soğuk silahı ele almazlar. Tartışma sonrasında affetmeyi de gönül almayı da bilirler. Türkmenler misafirperver bir toplumdur. Eve gelen misafire hürmet gösterilir ve mutlaka yemek ikram ederler. Kültürde “tuz-ekmek hakkı” deyimi sık kullanılır. Bu deyimden hareketle insanlar birbirinin hakkını yemezler. Tadına baktığı “tuzun-ekmeğin” hatırı vardır. “Perili Ev” hikâyesinde kendisine yeni bir ev yaptıran çift, ustaları yedirir içirir. Sonradan aralarında bir tartışma çıksa da bu tartışmanın sonu “tuz-ekmek hatırına” tatlıya bağlanır ve aralarında helalleşirler.
Kızların rızaları olmadan evlendirilmeleri, başlık parası alınarak tanımadıkları kişilere gelin olarak gönderilmeleri de hikâyelerde eleştirisel bakış açısıyla işlenen konular arasında yer almıştır. Kitapta yer alan “Kartal Pençesinde Bir Güzel” ve “Şirin” hikâyeleri buna örnektir. Kültür içinde insanlar tarafından tasvip edilmeyen gelenek görenekler yeri geldiğinde yazarlar tarafından eleştirilerek bir nevi insanlar eğitilmeye çalışılmış, doğru olan davranış biçimi gösterilmeye gayret edilmiştir. İnsanlar da gerektiğinde yanlış bulduğu gelenek görenekleri terk etmişlerdir. Kitaptaki seçme hikâyelerden “Nikâh Yüzüğü” buna örnek olarak verilebilir. Gelenek görenekte eleştirilen ve hikâyelere de konu olan, kızların rızaları alınmadan evlendirilmeleri âdetinin aksine “Nikâh Yüzüğü” hikâyesinde artık gençlerin birbiriyle tanışıp severek toplum tarafından hiç yadırganmadan kendi rızası ile evlenebildiği görülmektedir.
Türkmenler ve Türkmenistan denince halı, at, dutar (iki telli Türkmen sazı) gibi değerler, millî kültürün en önemli ögeleri olarak ilk akla gelenlerdendir. Türkmen halıları dünyaca ün salmıştır. Her genç kız halı dokumayı öğrenir. “Dutar” adlı hikâyede damadın anlatımında gelinin ilmek ilmek işleyerek dokuduğu ve çeyiz olarak evine getirdiği muhteşem halı âdeta bir tablo gibi gözümüzün önünde canlanır. Aynı hikâyeden, gelinin çaldığı dutarın sesini duyar ve muhteşem melodisi ile âdeta kulaklarımızın pası silinir; kendimizi bir müzik ziyafeti içinde buluruz.
Türkmenlerin millî kimliğini oluşturan en önemli değerlerden birisi de at, özellikle de dünyaca ünlü Ahal Teke atlarıdır. Türkmenler Ahal Teke atları ile haklı bir gurur yaşarlar ve ata karşı özel bir ilgi beslerler. “Kuşların Şahı” isimli hikâyede bir aksungurun gözünden Türkmenlerin Şahbaz atlarının asalet ve zarafet dolu özelliklerini görürüz. Köroğlu ve onun Kırat’ı Türkmenler için bir gurur kaynağıdır ve edebî eserlerde sık sık işlenir. “Kırat’ın Hayali” adlı hikâye Türkmenlerin at sevgisinin ve Köroğlu’nun yiğitliklerinden duyduğu gururun bir nişanesidir. Yine “Agöyli” hikâyesinde gördüğümüz Türkmen yiğidinin atı da yiğit gibi savaş taktiklerini çok iyi bilir ve uygular. Düşman üzerine ne zaman hücum etmesi, ne zaman geri çekilmesi gerektiğini çok iyi hesaplar. Sahibi zor duruma düştüğünde “At yiğidin kanadıdır” sözü misali âdeta kanat açıp uçar gibi hızla oradan uzaklaşır. Böylece sahibinin karşısındaki rakibe karşı üstün gelmesinde önemli bir pay sahibi olduğu gibi gerektiğinde onu korumasını da bilir. “Sabah kalkınca babanı gör, babandan sonra atını gör!”, “At dostu, baba dostu” gibi atasözleri büyüğünden küçüğüne tüm Türkmenler tarafından çok iyi bilinen ve ata verilen önemi gösteren atasözlerindendir.
Yine kartallar, aksungurlar,