Elkırgan’ın anlattıkları ne kadar sürdü bilmiyorum, güneşin ilk ışıkları mağaranın kapısından içeriye sızmaya başlamıştı. Geceyi nasıl geçirdiğimizi anlayamadan sabah oluvermişti. ‘Artık yola çıkmam gerektiğini’ söyledim. Sölgentaşlık Mağarası’nın üst kısmındaki yıldıza ve Culduz’ın yüzüne son kez bakarak çıktım. Oradaki ‘Maen Şulpaen! Utukün edgeç!’ yazısı daima aklımda kalacaktı. Culduz’un güzel yüzünün aynısını ve altı köşeli yıldızı bu gizemli mağaraya işleyen efsanevi sanatkâr kişi, o yazıyı yıldız için mi, yoksa Culduz’umun yüzü için mi yazmıştı? Bu, sonsuza kadar cevapsız kalacak bir soruydu.
Ben bu yazıyı düşünürken, iki yıl önce Çegembay Eli’nde, Elkırgan’ın bana söylediği: ‘Gökyüzüne bakınca ne görüyorsun?’ sözü aklıma geldi, bu soruyu neden sormuştu Elkırgan Kam? Bunu da öğrenemeyecektim… Elkırgan Kam atımı getirdi, yanak kayışlarına da boncuklar takmıştı. ‘Atımın dizginlerini ve kantarmasını26 değiştirdiğini, bunların sihirli olduğunu, atıma ve bana uğur getireceklerini’ söyledi. Hunnuçay’da ‘kak et’27 denilen kurutulmuş etten, bir deri torbaya bolca koyduktan sonra ‘Dikkatli git! Gideceğin yöndeki Çınaçıklı Dağları’nı çok kar tutar. Aç kurtlar o dağlarda sürüler halinde dolaşır. Kökboyunlu Vadisi de tehlikelidir, kan emici Emegen’ler ve Saruvbek’ler zaman zaman bu karanlık vadiyi mesken tutarlar. Bu korkunç yaratıklar nehirlere ve göllere girdiğinde kuyruğunu hafif kımıldatsa bile sular ikiye yarılır. Çok korkunç bir sesi vardır, onun sesini duyan hamile canlılar anında düşük yaparlar. Bazıları ağzını bulutlara kadar açabiliyor, göklerde dolaşabiliyor. Göklerde dolaşanların adı Celmavuz’dur. Çok büyük bir yaratık olan Celmavuz acıktığında veya kızdığında gökteki Ay’ı bile yutuveriyor. Gerçi benim taktığım boncuklar ve afsunlu kantarma bu güzel atının üzerinde durdukça, seni de atını da kötülüklerden koruyacaktır. Yine de dikkatli ol. Kırk gün sonra yine görüşeceğiz, yolun açık olsun!’ diyerek uğurladı. Oradan ayrılırken içimi bir hüzün kaplamıştı. Elkırgan’ın söyledikleri aklımı allak bulak etmişti. Elkırgan’ın; ‘Binlerce yıl sonra bile büyük aşkınız dillerden düşmeyecek, türkülerde yaşayacak!’ sözlerini çocukluğumda masallarda duymuştum. Yaşlı Kam, belki bana masal anlatmıştı. ‘Belki o da aşk acısı yaşayıp aklını yitirmiş biridir!’ diye düşünerek yola çıktım.
Elkırgan Kam da, Culduz da kırk gün sonra görüşebileceğimizi söylemişlerdi. İkisi de bana aynı süreyi nasıl vermişlerdi? Culduz ve Elkırgan kırk günlük sürede anlaşmış olabilirler miydi? Karmakarışık düşünceler içinde, karlı dağları aşarak doğduğum köy Orhunuya’ya vardım. Bekleyecektim… Benim için kırk günlük bir zaman çok uzundu; önümdeki uzun ve zor günleri geçirmek için hemen hemen her gün ava çıktım. Çok sık avlandığım için, Av Tanrısı Apsatı’yı da kızdıracağımdan korkuyordum.
Bana kırk yıl gibi gelen bu sürenin sonunda Culduz’u görmek için Çegembay Eli’ne yola çıktım. Çok soğuk bir hava vardı, bu kadar soğuk bir havada karlı dağları aşmaya kalkmak delilikti. Elkırgan Kam’ın atıma bağladığı boncukların ve “sihirli kantarmanın” kötülüklerden koruyacağına kendimi inandırmaya çalışıyordum. Yorucu bir yolculuktan sonra akşamüzeri, Çegembay’a girmeme yakın, yolda yine Yağız Atlı Elkırgan ile karşılaştım. Bu durum hiç hoşuma gitmedi açıkçası. Oldukça üzgün bir ses tonuyla beni selamladı. Onun tavrından, kötü şeyler olduğunu hissederek, ‘Elkırgan, nedir bana söyleyeceğin? Şimdiye kadar bana hep uğursuz haberler verdin! Şimdi yine öyle mi olacak?’ diye sordum. Elkırgan’ın sesi kısılmıştı adeta, ağlamaklı bir sesle söze başladı. ‘Börükaya! Şimdiye kadar söylediklerim olacaklarla ilgiliydi! Anlattıklarım sana masal gibi geliyor, biliyorum. Şimdi, olanları anlatmak için buradayım. Ben sana daha önce de Culduz ile kavuşamayacağınızı söylemiştim. O gece, sen Culduz’a, evdeşin olmasını söyleyecektin; Kız da evdeşin olmak için söz verecekti. Culduz zaten senin geleceğini biliyordu. Akşam yapılacak olan şölene katılarak seninle görüşmek istiyordu. Tam evden çıkmaya hazırlanırken, durumu öğrenen erkek kardeşi, kızın çıkmasına engel olmak istemiş. Orada, sizi kıskananların da kışkırtmasıyla, kardeşi, Culduz’un kaburgalarını kırmış. İşte Culduz’un ölüm nedeni bu olacaktır.’ Elkırgan Kam ne kadar da uğursuz biriydi! Yıllardır bana felaket çağırmaktan başka bir şey yapmamıştı. O anda, aklımdan Elkırgan Kam’ın kafasını kılıcımla koparmak geçtiyse de, kendimi tuttum.
Culduz o geceden sonra yataklara düşmüş, kırılan kemikleri bir türlü iyileşmek bilmemiş. Baksılar28 kartkurthalar,29 atasagunlar ve otaçılar30 onun derdine aylarca çare aramışlar. Culduz, öleceği günden bir gün önce annesini yanına çağırarak, kendinden küçük kız kardeşi Külsünay’ı benimle evlendirmelerini istemiş. Bu Culduz’un son vasiyeti olmuş!”
Aşk acısı ile dolu hikâyesini uzun uzun anlatan Börükaya, bir süre bakışlarını ufka çevirerek öylece durduktan sonra;
– İşte böyle Talayhan Tiginim! Bana onu yâr etmek istemeyen kötü niyetli kişiler, belki de kara büyücüler Culduz’un ölümüne neden oldular. Uzun süredir anlattığım bu acı dolu hikâyem de bitti. Ben uzak diyarlara gideceğim, sana veda etmeye gelmiştim. Burada çok uzun kaldım, hoşça kal, deyip gitmişti.
Börükaya’nın yıllar önce yaptığı bu konuşma Talayhan’ın aklına takılıp kalmıştı. Uçurumlarla dolu yol boyunca Börükaya ile Culduz’un aralarındaki bu kara sevdayı düşündü. Kızın ölüme gidişi, Börükaya’nın anlattıkları ve onun yitip giden hayatı gözünün önünde canlanıp duruyordu. Bu acı dolu hikaye, Talayhan’ı derin düşüncelere sokmuştu…
Orunordu ile Nartlana arası yedi günlük yol idi. Atlı araba, Nartlana’dan Orunordu’ya gelirken Hunnuçay’ın birçok kent, köy ve kasabalarından geçecekti. Talayhan’ın içinde ayrı bir sıkıntı daha vardı. Aklı, Nartlana’dan çıkmadan önce Nartbilgiç’in söylediklerinde idi. İç sıkıntısının etkisiyle geçtiği yerlerdeki güzelliklerin farkına bile varamıyordu. İkinci gün sıkıntısı azaldı. Yemyeşil köylerden, kentlerden geçtikçe, dağları nehirleri aştıkça morali düzeldi. Geçtikleri yerlerde ülkesinin büyüklüğünü gösteren; yazılı, resimli ve tamgalı31 taşları görmek onu rahatlatıyordu.
Arabanın sürücüsü Kumukbek Onbaşı, yanındaki arkadaşına sessizce sordu;
–Bu taşlardaki resim, tamga ve yazıların anlamı ne olabilir ki?
Talayhan soruyu duymuştu. Kumukbek’in bunu bilmediğine şaşırdı, “Öylesine arkadaşını konuşturmak için sordu galiba,” diye düşündü. Talayhan yine de Onbaşı Kumukbek’e açıklama yaptı;
–Kumukbek! dedi. Bu taşlara işlenmiş “buv”32 denilen erkek geyikler ve “acir”33 denilen erkek at kabartmaları, yazı veya diğer işaretler milletimizin büyüklüğünü gösterir. Aynı zamanda