– Cüzzamlılara yapılacak yerleşke için ne kadar para gerekli? Diye Vali Bey, hazine memuruna sordu.
– Marsden Hanımefendi’nin yaptığı plan çerçevesinde yerleşkeyi bitirebilmek için benim hesabıma göre, yaklaşık altmış bin rubleden fazla gerekli, dedi hazine başkanı.
– Ooo, diye sesler duyuldu toplanan beylerin arasından. “Bu kadar çok parayı nereden toplayacağız?”
– Marsden Hanımefendi, bağış paralarını kim toplayacak? Diye danışman sordu.
– Beyler, Cokuuskay’da, İrkutsk’ta, Moskova’da ve St. Petersburg’da cüzzam hastalarına yardım eden komiteler kuruldu. Özel yerleşkenin yapımında bağış parası, Vali Bey izin verirse bağış toplama makbuzu yaptırılarak toplanacak, dedi Ketti Marsden Hanım.
Bunu duymak danışmanlarının ilgisini çekti. Bir danışman:
– Ketti Marsden Hanımefendi çok doğru bir söz söyledi. Vali Bey Hazretleri cüzzam hastalarına ayrı bir yerleşke yapımı için bağış parası toplanmasına izin versin! Diye söyleyince toplanan beyler alkışlamaya başladı.
Saha İdari Bölge Valisi Resmî Devlet Danışmanı Kolenko Bey:
– Marsden Hanımefendi’nin güzel ve merhametli düşüncesini tamamlamak için ben kendi vilayetimin içinde yaşayan cüzzam hastalarının dertlerini, sıkıntılarını hafifleten bu güzel düşünceyi anlayışla karşılayıp cüzzam hastalarına ayrı bir yerleşke yapmak için para bağışı toplanmasına izin veriyorum, dedi.
Vali Bey’in bu sözlerini duyan Ketti Marsden Hanım çok sevindi. Orada bulunanlara, cüzzam hastalarına yardım edecek komiteye özel yerleşke yapılması için merhametli ve güzel düşünceli insanlardan bağış parası toplanması vazifesi verildi.
Özel yerleşkenin yapılması için para toplanınca Saha valiliğinin üst düzey bürokratları tarafından yerleşkenin Bülüü şehri yakınlarına yapılması kararlaştırıldı.
Ketti Marsden Hanım, Cokuuskay şehrinde kurulan komite için bağış parası makbuzlarını hazırlatıp halktan para toplamaya başladı. Ketti Marsden Hanım, Cokuuskay şehrinden gidene kadar 1450 ruble para topladı. Bu parayı merhametli hanımefendi, “Bu parayla cüzzam hastalarına kürklü ceket, kalpak, sıcak tutan ayakkabı, eldiven ve kadınlara şal satın alıp ver.” diyerek Bülüü şehrinin Polis Müdürü Antonoviç Bey’e gönderdi. Ondan sonra bağış parası toplamaya devam etti.
Ketti Marsden Hanım, Cokuuskay şehrinden gemiyle Lena Nehri üzerinden İrkutsk’a döndü. Oraya varınca Doğu Sibirya Genaral Valisinden, Bülüü şehri yakınlarına yapılacak cüzzam hastaları özel yerleşkesinin inşasında, cüzzam hastalarına yardım eden İrkutsk’taki komiteyle bağış parası toplamak için izin istedi. Sonra Moskova’ya giderek cüzzam hastalarına yardım eden komiteyle özel yerleşkenin yapımı için para bağışı topladı. St. Petersburg’daki komiteyle de özel yerleşke için para bağışı topladı.
İşte böyle, 1891-1892 yılları boyunca cüzzam hastalarına yardım eden komitelerle 100 bin rubleden fazla para topladı. O parayla Bülüü şehrinden on kilometre uzaklıkta bir yere, Bülüü Nehri’nin yakınındaki gölün üst tarafına, çam ormanının içine, “Cokuuskay Güzergâhı” diye adlandırılan yolun aşağısına, 1893 yılı bahar mevsiminden itibaren Ketti Marsden Hanım’ın hazırladığı plan çerçevesinde özel yerleşkenin yapımına başlandı ve 1897 yılı yazında inşaat bitti. Bununla ilgili İngiltere’den Ketti Marsden Hanım’a bir haber gönderdiler. Ketti Marsden Hanım’ın İngiltere’den oralara gelecek imkânı yokken Bülüü şehri yakınına cüzzam hastalarına özel yerleşke yaptırdığı, Çar III. Aleksandır’ın dul Çariçesi Mariya Fedorovna’ya bildirildi. Mariya Fedorovna, bu konuyu araştırması için St. Petersburg’dan Doktor Stukalov Bey’i görevlendirdi. Doktor Stukalov, Bülüü şehri yakınındaki özel yerleşkeyi inceleyip halktan toplanan paranın nasıl harcandığını kontrol etmek için 1897 yılının haziran ayında Bülüü’ye geldi. Sonra o yaz cüzzam hastaları toplanıp yerleşkeye yerleştirildi.
O zamanlar Muhtar Kıççık Miiterey’in kızı Kere Ketiriine on sekiz yaşını doldurmuştu. Büyüyüp iyice güzelleşmişti. Onun canıgönülden sevdiği Moloohoy Uybaan 22 yaşındaydı. Yaşlı Beceke onunla ilgilenmişti. Büyüyüp gelişmiş, baldırının, kolunun kası güçlenmiş, yakışıklı bir erkek olmuştu.
V
Eskiden yaşlılar çok uzun yaşadıklarından çok şey bilirlerdi. Onlar “Aşk, hastalık gibi görünmeden gelir.” diye söylemişlerdir. Muhtar Kıççık Miiterey’in kızı Kere Ketiriine, Moloohoy Uybaan’ı fark etmişti. Onun elbisesi ve ayakkabısı eski olsa da ağır işte çalıştığı için vücudu çok iyi gelişmişti; kaslarıyla, tuttuğunu koparmasıyla, ağır ağır yürümesiyle kızlar için çok cazip, yakışıklı bir oğlandı. Kız ne kadar oğlanı severek izlese de ondan utanıp çekiniyor, Moloohoy Uybaan’a her bakışında vücudu ısınıyor, yüzü çaprazgaga kuşunun göğsünün tüyü gibi yüzü kızarıyor, gözü ateşleniyordu. Neden böyle olduğunu önceleri Kere Ketiriine anlamıyordu. Sonra yavaş yavaş oğlana gönlü meyledince onu daha fazla görmek istemeye başladı.
Moloohoy Uybaan, beyinin biricik kızıyla bakıştığında yüzünün, gözünün, vücut sıcaklığının değiştiğini belli etse de utanarak bakıp da bakmıyormuş gibi yapıyordu. Fakat şimdi “İnsan ağrıyan yerinden elini, sevdiği kızdan gönlünü almaz.” dedikleri gibi, Moloohoy Uybaan, kendisinin Muhtar Kıççık Miiterey’in kızlarına denk olmadığını bilse de yüreği kıza meylediyor, kıza belli etmeden ona bakmaya çalışıyordu.
İşte böyle, kızla oğlan kendi aralarında, bir güzel söz konuşmadan gözlerinin ateşiyle, dudaklarının gülümsemesiyle, kalplerinin kuvvetli atışlarıyla ve vücutlarının sıcaklığıyla sevgilerini göstererek anlaşıyorlardı. Sonra günden güne sevgileri güçlendi. İhtiyar Beceke, bir zamanlar Moloohoy Uybaan’a “Aşkı insan bulmaz, aşkın kendisi insanı bulur.” diye boşuna söylememişti.
Âşıklar, her fırsatta insanlara fark ettirmeden bakışmaya başladılar. İşte, o anlarda onların yürekleri ferahlıyor, hayalleri renkleniyordu. Birbirlerine duydukları aşklarını insanlardan gizleseler de “Mızrağı elbisenin içinde gizleyemezsin.” dedikleri gibi onların aşkı ilk önce Muhtar Kıççık Miiterey’in işçilerinin dikkatini çekti, genç kızlar şüphelenmiş ve onu kıskanmışlardı. Kızlar önce kendi aralarında onlarla ilgili gizli gizli konuştular. Fakat Ogdooççuya Hanım konuşmalarını duyar, görür diye korkuyorlardı. Bu yüzden kızlar, buluşmalarında etrafı gizlice gözetliyorlardı. Fakat Ogdooççuya, kızı Kere Ketiriine’nin Moloohoy Uybaan ile bakıştığında vücudunun sıcaklığından, gözünün ateş almasından, oğlana gülümsemesinden durumu sezmişti. Bundan sonra o, fark ettirmeden gizli bir şekilde kızından gözünü ayırmamaya, dikkatlice onu gözetlemeye başladı. Sonunda kızla oğlanın birbirlerine olan aşkını anladı. Bir gün babaları yokken kızı Kere Ketiriine’ye:
– Çocuğum, Ketiriine, benden, seni doğurmuş annenden gizleme. Şu Moloohoy’u sen seviyor gibisin. Doğru mu? Ben senden şüphelenmekle hata mı yapıyorum? Diye sordu.
Annesinin böyle sorması üzerine Kere Ketiriine çekindi ve yüreğinde gizlediğini ifşa etmemeye çalışınca sıcak suyla yıkanmış gibi eti, kanı ısınmaya başladı. Sevgisini gizlemeye çalışıyordu ama bunu annesi hem biliyor hem de seziyor gibiydi. Kere Ketiriine annesine gözünün ucuyla hızlıca baktı ve yüzünü gizleyerek:
– Anne, kim söyledi sana benim onu sevdiğimi? Diye zor duyulacak bir sesle sordu.
– Bunu