Cengiz Han'ı Aramak. Анонимный автор. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Анонимный автор
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6981-81-2
Скачать книгу
R. (2001). Cihan Fatihi Cengiz Han, (Çev: İzzet Tanju), Ötüken Yayınları, İstanbul.

      Grousset, R. (1944). Le conquérant du monde (Vie de Genghis-Khan), http://classiques.uqac.ca

      Gülensoy, T. (2007). “Moğolların Gizli Tarihi, Altan Topçi, Defter-İ Çingiz-Nâme, Cengiz-Nâme ve Anonim Şibanî-Nâme’ye Göre Cengiz-Han’ın Soy Kütüğü,” Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları Volume 2/2 Spring.

      Gülensoy, T. (1967). “Moğolların Gizli Tarihine ve Altan Tobçi’ye Göre Çinggis-Han’ın Şeceresi,” Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 8, Ankara.

      Gülensoy, T. (1974). “Altan Tobçi I,” Belleten, Cilt: 38, Sayı: 152, TTK Yayınları, Nisan, Ankara

      Gülensoy, T. (1986). “Altan Topçi II,” Belleten, Cilt: L, Sayı: 196, TTK Yayınları, Nisan, Ankara

      Gülensoy, T. (1987). “Altan Topçi III,” Belleten, Cilt: LI, Sayı: 199, TTK Yayınları, Nisan, Ankara Gülensoy, T. (1988). “Moğolların Gizli Tarihi ve “Altan Tobçi”nin Türk Dili ve Kültür Tarihi Açısından Değerlendirilmesi, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı, Belleten, Cit: 34/1986. Ankara.

      Günaltay, Ş. (1991). İslam Tarihinin Kaynakları, Tarih ve Müverrihler, (Haz: Yüksel Kanar), Endülüs Yayınları, İstanbul.

      Hambis, L. (1970). L’histoire des Mongols avant Gengis-Khan d’après les sources chinoises et Mongoles, et la documentaion conservée par Rasidu-d-Din, Central Asiatic Journal, Vol. 14, No. 1/3.

      İstoriya Tuvı. (2001). Pad.obş.red. S.İ. Vanştayne i M.H. Mannay-oola, Nauka. Novosibirsk.

      Kushenova, G. (2007). Cengiz Han’ın İki Valisi, Mahmut Yalavaç ve Yeh-Lu Ch’u-Ts’ai: Devlet İdare Anlayışları ve Uygulamaları, bilig / Yaz, sayı 42, Ankara.

      Leisi, M. (2018). Câmi’û’t-tevârîh-i Hasanî adlı Farsça Eserin Moğollarla İlgili

      Kısmının Tahlil-Tenkid ve Değerlendirmesi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Dozktora Tezi, İzmir.

      Pelliot, P. (1949). Histoire secrète des Mongols, Restitution du texte mongol et traduction Française des chapitres I a VI, Paris.

      Semenov, A. (1937). Gur-i Emir Türbesinde Timur’un ve Ahfadının Mezar Kitabeleri, (Çev: Abdulkadir İnan) Belleten, Sayı: 24. Ankara.

      Temir, A. (1986). Moğolların Gizli Tarihi, TTK Basımevi, Ankara

      Togan, A.Z.V. (1969-1970). Cengiz Han (1155-1227), Kış Sömestresi Ders Notları, İstanbul Üniversitesi Yayını.

      Turan, O. (1941). Çingiz Adı Hakkında, TTK Belleteni, Cilt: 5, Sayı: 19, Ankara.

      Türkoğlu, İ. (2002). Kazan Hanlığı, DİA, C.25.

      Yücel Uydu M. (2010). Moğolların Tarihi, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, Tarih Lisans Programı Ders Kitabı, İstanbul.

      SULTAN RAEV 26 : “TIMARHANE ROMANINDA” CENGİZ HAN

      Ortalık zifiri karanlıktı. Cengiz Han telaş içindeydi. Bugüne kadar ne yaşadıysa hepsi teker teker gözünün önünden geçiyordu. Bu gece rüyasında ölmüş olduğunu gördü. Cengiz Han defnedildikten sonra akıl hastaları, körler, inmeliler, kolsuz ayaksız bebekler, kurtlar, çakallar kabrinin toprağını iştahla yiyorlardı. Gördüğü rüya ona bir zamanlar bir şamandan duyduklarını hatırlattı. Şaman, Cengiz Han’a şunları söylemişti:

      Senin ruhun ebedi yaşayacak, fakat sen öldükten sonra kabrinin toprağını insanlar yiyecekler. Bunu istemiyorsan kabrinin yerini kimse bilmemeli. Sen bir gün oradan kalkacaksın ve toprağını bir kişiye vereceksin. O da toprağını iştahla yiyecek ve o toprakla senin ruhun ona geçecek. Ruhun o kişiye geçtikten sonra senin canın hayata devam etmeyecek, cezasını çekecek. Çünkü o bir akıl hastası olacak. Senin yerine o sorguya çekilecek. O senin soyundan gelenlerden olacak.

      Cengiz Han rüyasında şamanla böyle konuşmuştu. Bu kâbusla ilgili dağınık düşünceler Cengiz Han’ın kafasında bir oraya bir buraya sürükleniyordu. Daha ruhu bedeninden ayrılmamıştı. Yırtılmış olan kâğıt parçalarını birleştirircesine bütün hatıralarını bir araya getirmeye çalışıyordu. Dağınık düşünceler beynini sardı, ruhu bedenini bir an önce terk edecekmiş gibi geliyordu. Peşini bir türlü bırakmayan birkaç anısı vardı. Çektiği bütün acıların toplamı idi hayatı. Karamsar düşünceleri onu ölüm adlı uçuruma doğru götürüyordu, canını yakıyordu ve konuşma yetisini elinden alıyordu. Bir zamanlar dünyayı işgal edip ateş püsküren ejderha gibi herkese gazabını yağdıran, geceleri aya, gündüzleri güne çarparak dünyayı altüst eden, sürü sürü yılkısıyla dünya kadar mal toplayan, güçsüzün canını alan, güçlüyü de kuvvetinden eden, Tanrı ne yarattıysa hepsini almış toplamış, dünyanın en keskin kılıcı olan Cengiz Han’ı bugün sarayın köşkündeki yatağa düşmüş halinden ancak Tanrı’nın rahmeti kurtarırdı. O şimdi yalan dünyanın kapısındaydı. Gazabını yağdıran Cengiz Han şu an aşık kemiği gibi buruşuk, güçsüz olarak yalan dünyaya hapsedilmiş gibi hissetti kendini. Bazen seyrek sakallarını kıpırdatarak, kimsenin anlayamayacağı şekilde bir şeyler sayıklıyordu, dinç vücudu ise gün geçtikçe güz otlağı gibi kuruyup gidiyordu. Düşünceleri rüzgâr gibi bütün hatıralarını savura savura esti. Düşüncelerini kısa bir süreliğine durdurarak eski günlerini hatırlamaya çalışıyordu. Sonra bazı anıları aklına geliyordu. Düşünceleri ıssız tarlada rüzgârın uçurduğu kâğıt gibi bazen havada uçuyor, bazen yere düşüyor, bazen de kurumuş ağaca rast geliyor ve duruyordu. Tam şu anda aynı ağaca rast gelmiş kâğıt gibi o sonsuz anılarında geçen bir olayla ilgili düşüncelere daldı.

      Cengiz Han o zamanlar 12-13 yaşlarındaydı. Koltuk altından tüyler çıkmaya başlamıştı. Kurt derisinden yapılan giysisini giydiği zaman koltuk altından kötü koku gelirdi. Bu kokuyu önceden kendinden büyük insanlarda da fark ettiği olmuştu. Zaman zaman kendisi de böyle kokuyordu. Ne kadar yıkanırsa yıkansın gitmeyen bir kokuydu bu. Günler geçiyor, koltuk altındaki tüyler çoğalıyor ve malum koku daha beter duyulmaya başlıyordu. Günlerden bir gün gözlerinden birisi görmeyen buruşuk yüzlü yaşlı bir kadın Temuçin’i (Cengiz Han’ın çocukluk adı) ağaçtan yapılan bir leğende sıcak suyla yıkamıştı. Yaşlı kadın çocuğun bedenini Çin sabunuyla öylesine titiz yıkamıştı ki Temuçin’in derisi kıpkırmızı kesilmişti. Temuçin o sabunun mis gibi kokusunu aradan ne kadar zaman geçerse geçsin unutmazdı.

      Ninenin elleri buruşuktu. Yüzü ise öylesine mattı ki herhangi bir insanî ifade görmek imkânsızdır. İhtiyarlamış elleriyle Temuçin’i yıkıyordu. Kör kadın ömrü boyunca insanları yıkamıştı. Onu eve Temuçin’in babası getirmişti. Babası yaşlı kadından oğlunu tertemiz ve özenle yıkamasını istemişti. Temuçin utanıyordu. Mahrem yerlerini elleriyle kapatıp suyun altında gizlemeye çalışıyordu. Büyük kazandaki sıcak su soğuk suyla karıştırılıp da ılık ve taze su üzerine döküldüğü zaman Temuçin’in gözleri parlıyor, kendini temizlenmiş, hafiflemiş hissediyordu.

      Temuçin’i nine tüyden yapılmış bir havluyla kurulayıp çadır evin güneşliğinin altına getirdi. Getirdi ve saçlarını usturayla kesmeye başladı.

      Sonra koltuk altındaki, yeni çıkmaya başlayan tüylerini tıraş etmeye başladı. O ilk defa koltuk altındaki tüylerin tıraş edildiğini gördü. Nine Temuçin’in ayak tırnaklarını küçük bıçakla kesti ve onu asılı olan tütsü ile karıştırıp kısık sesle bir şeyler mırıldanırken ateşe attı. Bunu Temuçin anlamadı. Sonra babasının Çinli tüccarlardan aldığı ipekten yapılmış giysiler


<p>26</p>

TÜRKSOY Genel Sekreteri, yazar.