Onun üzerine başka işleri de yüklediler. O tüccarlardan mal satın almanın yanı sıra bölge kalem müdürlüğüne uğrayıp Abay’la ilgili şikâyet dilekçelerini de almalıydı. Şakarim kiminle ne hakkında konuşacağı konusunda detaylı talimatlar aldı. Ayrıca elinde Tobıktı Uruğu büyüğünün saygı ifadelerinden sonra esas olarak 1872’nin sonundan 1874’e kadar yaklaşık bir buçuk yıl süren Mekke’ye yaptığı Hac ziyaretiyle ilgili raporun yer aldığı Kunanbay’ın askeri vali Poltoratskiy’e yazmış olduğu mektup da vardı.
Kunanbay mektupta Küçük Cüz’ün temsilcileriyle birlikte Mekke’de Kazak Hacılarının kalabileceği bir misafirhane satın alarak orada kurban kesip evi de Kanatbay adlı kişiye emanet ettiğini bildiriyordu. Bunun yanı sıra askerî valiye Mekke’den henüz geçen yıl dönmesi dolayısıyla oğlu Abay’ın yönettiği bölgeyle ilgili işleri henüz tam olarak anlayamadığını fakat ilçe idaresine şikâyet dilekçelerini karşı partiye mensup kişilerin yazdığını, daha kendisi ağa-sultan görevini yürütürken aynı kişilerin başkalarının hayvanlarını çalmaktan ve otlaklarını ellerinden almaktan kaçınmadıklarını belirtiyordu. Kunanbay, genel validen sahte dilekçelere göre başlatılan incelemenin durdurulmasını istiyordu.
Abay’ın kendisiyse şikâyetçileri Allah’a havale ederek sorumlu tutmak istememiş ve genel valiye mektubun yazılmasına karşı çıkmış, fakat Kunanbay, mektubu kalem müdürlüğüne götürmesi konusunda Şakarim’i sımsıkı tembihledi. Delikanlı 1875 yılının yaz mevsiminde Semipalatinsk’e doğru yola çıktı.
Bu yolculukta gıcırtılı dört tekerlekli arabalar eşliğinde at üstünde bozkırda üç gün süren yolculuk çok güzeldi. İrtış Nehri üzerinden feribotla geçiş de, coşkun akıntısıyla bol sulu İrtış’ın kendisi de ve tabii ki, nehrin her iki kıyısında yer alan ahşap evleriyle Yedi Konak anlamına gelen Semipalatinsk şehri de, yani her şey fevkaladeydi.
Şakarim, Yeni Semey’e, yani sol kıyıya girer girmez yolunu şaşırdı. O, fethedilemez kale şeklindeki bu evlerin neden gerektiğini, bu duvarların ardında kimlerin hayatlarının, korkularının, acılarının saklandığını anlamaya çalışarak yüksek duvarlara bakıyordu.
Şakarim, Semipalatinsk’in tanınmış tüccarlarından Tinıbay Kaukenov adlı Aksakalın sol kıyıdaki iki katlı evine yerleşti. Tinıbay’ın Menlibay adlı oğlu Abay’ın ablasıyla, yani Kunanbay’ın Makiş adlı kızıyla evliydi. Tünıbay’ın kalabalık ailesi şehirde yaşıyordu ve onun tüm evlatlarıyla torunlarının kendilerine ait evleri vardı. Şakarim’e şehre varır varmaz doğrudan Tinıbay dünüre gitmesi yönünde sımsıkı tembihlenmişti. Onun evini herkes tarafından bilinen Tinıbay Camisinden yola çıkarak bulmak çok kolaydı. Kunanbay’ın kendisi de Semipalatinsk’e her geldiğinde dünüründe kalıyordu. Hacca giderken de o, Tinıbay’ın evinde kalmış, onun camisinde namaz kılmıştı. Daha sonra Şakarim de Hacca giderken namazını aynı camide kılacaktı. Tinıbay’ın kendisiyse Hac ziyaretini çok daha önce, Semipalatinsk diyarı Kazakları içinde ilklerin arasında gerçekleştirmişti.
Nüfuzlu ve itibarlı tüccar servetini pek de uğraşmadığı ufak çaplı ticaretten toplamadı. Yaşamının en parlak döneminde o büyük çaplı işler yapmıştı; kuzeye, yani Kazak bozkırıyla sınır komşusu olan Rus şehirlerine ve güneye, yani Çin’e sayısı binlerce olan koyun, at, deve sürüsü götürüyordu. Rusya’dan manifatura, Çin’den de çay, şeker, baharat getiriyordu. Bu piyasada Tinıbay, Rus ve Tatar tüccarlarının sert rekabetine karşı koyabilmişti. Paralar eve, deyim yerindeyse, su gibi akıyordu. Baba işini devam ettiren varislerin de serveti artıyordu. Halk arasında gerçek midir, uydurma mıdır bilinmez, ama Tinıbay’ın oğlu Menlibay’ın Rus bir tüccarla kâğıt paralarla semaveri kimin daha çabuk ateşleyebileceği üzerine bahse vardığı ve bu bahsi Kazak’ın gönlünün zenginliği sayesinde kazandığı anlatılıyordu.
Şakarim, Tinıbay’ın evine ilk geldiğinde o, 86 yaşındaydı ve artık Çin ve Rusya’ya hayvan sürüsü götürmüyordu. O işlerle artık çocuklarıyla torunları uğraşıyordu. Aksakal nerdeyse tüm zamanını eviyle bitişik olan camide geçiriyordu. Tinıbay kendisini hayır işlerine adayarak maddi desteğe ihtiyacı olan Müslümanlara yardımcı oluyor, cami çalışanlarının giderlerini karşılıyordu.
Şehrin, seyahat eden genci hayretlere düşüren görünüşü, tüccar sülalenin dindar kurucusuyla yapılan sohbetler esnasındaki talebelik saatleri, Şakarim’i kendi içindeki bir sese kulak vermeye zorluyordu. Şakarim’in zihninde Tinıbay’ın Uruğun her bireyinin hayat hikâyesi üzerinde durmak suretiyle atalarının adlarını saygıyla sıralayarak şeceresini nasıl oluşturduğunu anlatırken aslında onun olaylara derinleşerek akrabalarını sadece titiz bir biçimde sıralamakla kalmayıp göçebeliğin ezeli yapısını çok iyi idrak etmiş biri olarak tüm Kazakların tarihini dokuduğu yönünde bir fikir oluştu.
Genç adam hemen çantasından kâğıt kalem çıkarıp ilgisini çeken bazı bilgileri kayda geçirmek istedi, fakat bilgilerin geleneksel, yani sözlü bir şekilde korunmasına alışık olan ihtiyarın onun bu fikrini hoş karşılamayacağını düşünüp muhatabının sözünü kesmeye cesaret edemedi. Ancak akşamleyin kendisine ayrılan odaya geçince aklında kalan bilgileri kaydetmeye başladı. Semipalatinskli Aksakalın anlattığı Kazak uruklarının tarihi yazıya geçirilmiş oldu.
Bu halkın genel tarihinin sadece bir kısmıydı fakat Şakarim bilgisizliğin karanlığında gizli asırların meçhul yükünü hissediyordu. O aşırı derecede esrarengiz sis perdesini kaldırmayı, geniş bozkırda sabırlı ve cesur bir şekilde asırlarca yaşayan halkın sırrını saklayan örtüyü bakışıyla delip geçmeyi arzuluyordu. Gerçeklerin hangi şekilde sunulması gerektiğini Şakarim henüz bilmiyordu fakat ileride de halkın tarihiyle ilgili bilgileri toplayacağına ve kayda geçireceğine dair bir karar aldı çünkü geri dönüşü olmayan değişimlerin kaçınılmaz olduğu göçebe dünyasında yazılı metnin sözlü bilgiden daha sağlam olacağı kesindi. Delikanlı obasına dönünce bu düşüncelerini Abay’la paylaşmaya karar verdi.
Ertesi gün ilk iş olarak Tinıbay’ın hakkında çok şey duyduğu camisine girdi. Evin tam yanında bulunan taş bir temel üzerine inşa edilmiş caminin duvarlarından minare ve kubbesine kadar her şey ahşaptan yapılmıştı. Kubbeyle dış duvarlarının bir kısmı oymalarla süslüydü. Alçak alımsız ahşap evlerin yanında 1834 yılında Tinıbay Kaukenov’un şahsi birikimiyle inşa ettirdiği cami çok gösterişli duruyordu.
Binanın dışını hayranlıkla seyrettikten sonra Şakarim içeri girdi. Üst taraftan çatıyla ayrılan geniş oda erkekler için ayrılmış bölümdü. Ön duvarın arkasında da odalar vardı, onların üstündeyse, Şakarim’in tahminine göre, ufak bir bayanlar odası yer alıyordu. Bu kadar sıra dışı mimari yapıyı daha önce hiç görmediğinden o, odaların güzel dekorunu uzun süre hayretle izledi.
Gündüz Şakarim İrtış’ın sağ kıyısına gitmek üzere yola çıktı. Sallanan feribota korka korka bindi. Büyük nehrin suları belirsiz tecrübeler vaat ediyordu fakat seyahatin ortasında Şakarim korkusunu tamamen yendi. Serin rüzgâr başını döndürüyordu ve delikanlı, zapt edilemez akıntıdan gözlerini ayıramıyordu. Akıntının gücü bir duvar gibi yaklaşarak hafif bir çağıltıyla ahşap salın gövdesine çarpan su kütlesinin yaman ilerleyişi aracılığıyla anlaşılıyordu. Feribotu varış noktasına ulaştırmak ümidiyle birkaç kişi ipi elleriyle çekiyordu. Başka biri de elindeki uzun sırığı nehrin mümkün olduğu kadar dibine dayama çalışıyordu, fakat karşı kıyı yaklaşmayı hiç düşünmüyor gibiydi.
Şakarim