Erenler Dîvânında
Ali Akbaş, 1942 yılında Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde Çatova köyünde doğdu. İlk ve orta öğrenimini memleketinde, yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. Çeşitli lise ve yüksekokullarda öğretmenlik ve idarecilik, Filim Radyo ve Televizyonla Eğitim Merkezi’nde program yazarlığı yaptıktan sonra araştırma görevlisi olarak Hacettepe Üniversitesi’ne geçti. Burada, dil üzerinde yüksek lisansını tamamladı ve Türk dili okutmanı olarak çalıştı. 1996 yılında meslek hayatında 25 yılını doldurarak emekliye ayrıldı. Hâlen Avrasya Yazarlar Birliği Genel Başkan Yardımcısıdır. Bugüne kadar arkadaşlarıyla birlikte Divan, Doğuş Edebiyat, Kanat ve Kardeş Kalemler dergilerini çıkaran şairin Masal Çağı (şiir), Kuş Sofrası (çocuklar için şiir), Gökte Ay Portakaldır (masal) adlı eserleri vardır.
Erenler Dîvânında
Efendi Barutçu’ya
Gece,
El ayak çekilince,
İlâhîlerle ahîler girdi rüyama
Külahları gökte
Harmânîleri yerde ahîler.
Başta Ahî Evran;
Çıktık zamanın tül kapısından
Gezdik türbe türbe
Yatır yatır
El öptük
Yüz sürdük dergâhlara
Meydan okuyup çağlara
Üçler Yediler karıştı
Öteden Kırklar erişti
Yollara koyuldu kervan
Dediler hep bir ağızdan:
“Gelin Hünkâra varalım
El pençe dîvan duralım
Ulu meşveret kuralım
Görelim ne demiş Kur’an”
Kapıldık bir Mesnevî rüzgârına
Gök kırığı kubbelerle
Bir Selçuk şehrine geldik
Merhamet bahrine geldik
Bura Konya
Konya dünya içre dünya
Dünya tutturmuş bir semâ
Şems’in kenârında,
“Mevlâna,
Mevlâna,
Mevlâna!..
Aşk bir alev, gönül fânus
Görelim ne demiş Yûnus:
“Gökte ay bedir
Erenler payı
Bir velveledir
Tuttu semâyı
Binlerce melek
Geldiler tek tek
Kuruldu dernek
Duyunca nâyı
Başladı semâ
İnledi semâ
Hep medhü senâ
Yüce Mevlâyı
Yûnus huşûyla
Apak başıyla
Aşk yoldaşıyla
Çeker sevdâyı”
Ankara’dan Hacı Bayram
Uçan kuşlar emrine râm
Esen rüzgârla konuşur
Böylesin görmemiş devrân
Ve daha nice diyardan
Gelmiş evliyâ-yı kirâm
Ben fakîr,
Ben günâhkâr
Sarıldım eteklerine,
Medet! dedim
Dilek diledim:
“Hey güzeller
Horasan erleri
Yesi güvercinleri
İki cihan serveri
Muhammed aşkına
Biz sizin dîvâneniz
Ayak tozunuz
Yitirdik nerde iziniz
Bu yurt
Osmancığın yurdu
Sizin yurdunuz
N’olur niyâz edin Hakk’a
Bizim kalmadı yüzümüz”
Secdeye kapandı bir pîr
Dediler Akşemseddin’dir”
Bir avuç aldı topraktan
Bilmem ne diledi Hak’tan
Üfleyerek sola sağa
Şöyle seslendi toprağa:
“Bozkır,
Benim gevrek ekmeğim,
Yağsız aşım
Beşiğim, mezarım, seccâdem,
Yavuz’un bindiği doru kısrak
Kalk artık şâha
Sûre-i Tâhâ gibi
Uzan Allah’a
Duâlar, âmînlerle,
Horonlar, sinsinlerle,
Ardında yüz binlerle
Gelsin artık beklenen
Kaf Dağları’ndaki küçük şehzâdem!…” dedi
“Amîn dediler.
Hacı Bektaş,
Yavaş yavaş,
Ak pak sakalını sıvazlayarak,
Dönüp bana:
“Gönlünüz kavî tutun,
Hakk’a sarılın,
Diyâr-ı Rûm boş sanırsız,
Aldanırsız!
Daha bozkır;
Dağları emzirmededir.
Hele dağlar tavlanadursun,
Dağlar, el ele verip
Halaya dursun,
Gör ne oyun oynarlar,
O hem tabut, hem ana!…” dedi,
Başka demedi.
El ele perçin oldular
Derilip yüz bin oldular
Uçup güvercin oldular
Göklere kıldılar seyrân
Bir köşede kaldım hayrân
Gördüm ki,
Her şehrin bir sâhibi var
Her sâhibin bir nâibi var
Hacı Bayram,
Hacı Bektaş,
Adım adım,
Taş taş,
Mülkü tapulamışlar!
Ana Şehir( 1 )
Ey Kudüs
Ey Beytül Makdîs
Ey ilk kıblemiz olan kadîm belde
Mescîd-i Aksâ sende
Kubbetü’s Sahrâ sende
Ve Merkad-i Îsa sende
Bilmem daha kaç inanç barınıyor sinende
Asırlardır