Sabit Mukanov Romanlarında Diyalog Kullanımı. Rita Sultangaliyeva. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Rita Sultangaliyeva
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6852-24-2
Скачать книгу
imkân vermektedir. Bu sayede, Kazak halkının asırlar süren tarihe sahip edebiyatını milletimizin refahı ve geleceği için araştırıp günümüze kazandırma yolunda birçok verimli çalışma yapılmaktadır. Yeni yayımlanan 100 ciltlik ‘Babalar Sözü’, 10 ciltlik “Kazak Edebiyatı Tarihi”, bu önemli çalışmaların ilk meyveleri sayılır. Adı geçen 10 ciltlik eserin genel yayın yönetmenliğini S. Kirabayev üstlenmiş ve 8. cildinde yazar S. Mukanov’un eserleri incelenerek, bu eserlere yeni bir bakış açısı kazandırılmıştır [1, 170-211 ss].

      “ХХ. asır realizmi bize günlük hayattaki insanlar gibi konuşan karakter görüntüsünü sunar” [2, 150 s.] diyor Rus edebiyatçısı L. Y. Ginzburg. Ama bu yorumu tamamen kabullenmek yersizdir, çünkü edebiyat, yaşamdaki sözleri hiçbir zaman olduğu gibi kullanmıyor. Yazar, kelimelere yeni anlamlar yükleyerek, olayları ve diyalogları sanatlı ve görkemli bir dille ifade eder. Yazar, kahramanın konuşmalarını belli bir diyalog ya da monolog haline getirir ve genelde edebi dilin normlarına uyar. Bu yüzden eserdeki kahramanın sözleri, sanatlı bir dille ifade edilmiş olur. Bu arada biz, öncelikle sanat eserlerindeki diyalog konusuna değinmeyi, sonrasında karakter dilini ele almayı uygun gördük. Çünkü edebi eserdeki karakterin portresini her yönden araştırabilmek için öncelikle diyalogun edebi ve sanatsal anlamını kavramak, önemini belirleyebilmek çok mühimdir.

      Edebi, gerçekçi, figüratif dil, eserin asıl değerini belirleyen en önemli ölçütlerdir. “Dil, edebiyatın ilk öğesi, esas silahıdır. Olgularla ve yaşamın gerçekleriyle beraber edebî malzemeyi oluşturur.” diyen Maksim Gorki’in edebi eserdeki dilin önemini ilk sıraya yerleştirmesi boşuna değildir. Dilin, eserin bileşimine güzellik katan, eseri besleyen temel madde olduğunu edebiyat klasiklerinin hemen hemen tümü ortaya koymuştur.

      Araştırmacı G.O. Vinokur kendi döneminde ‘en seçkin edebi eserin dili, canlı dildir. Bununla birlikte, sanat eseri dilinin edebî normlarını korumuş olması gerekir’ fikrini savunmuştur. [3, 69 s].

      Edebi eser dili denildiğinde ilk akla gelen şeyler, edebi eserdeki yazarın anlatımı, tasvir etme dili ve karakter konuşmalarıdır. Edebi eserin etkileyiciliğini, imgelerini, gerçekçiliğini ortaya koyan yazarın sözleri de, kahramanların sözleri de birbirini tamamlayan, birbirine çok yakın, sağlam ilişki içindeki bileşenlerdir. Eserdeki insan kişiliğini tasvir etmede ikisine de önemli görevler düşmektedir. Eğer edebi eserde yazar, insan görüntüsünü portreleyip onu dolaylı yollardan veya direkt karakterize etmek istiyorsa, kahramanın manevi dünyasını, düşüncelerini, diğer kahramanlara olan bakış açısını, içinde kopan fırtınaları, diyalog veya monolog şeklinde ve bunlara ek olarak kendi sözleriyle okuyucuya ulaştırabilecektir. Bu edebi eser dili tasvirciliğinin iki yönlü görünüşüdür.

      Bu arada eser diliyle ilgili Rus edebiyat bilginlerinin fikirlerine yer verecek olursak, V.E. Halizev’in “Edebi eserin imgeleri iki planlıdır ve edebi metin birbirinden kopmayan iki olgudan oluşur. İlki, öncelikle gerçeğin kelime anlamının öne çıkmasıdır, ikincisi ‘kelime anlamı olmayan’ alt mesajla devam etmesidir. Bundan sonra, birisine (haber verene, lirik kahramana, karaktere) ait söylenen sözün sırası gelir. Bunun sayesinde edebiyat, insanların düşüncelerine ve entelektüel davranışlarına daha geniş açıdan bakabilir” [4, 99 s] diye belirtmesi boşuna değildir. O zaman eserdeki gerçeği ve hakiki doğallığı tasvir eden, ‘kahraman sözlerinin dışındaki’ kelimeler topluluğu yazarın sözü iken; anlatıcıya, lirik kahramana, belli bir karaktere ait aktarımların ‘kendine özgü kişiselleştirilmiş kahramanın sözleri’ olduğunu belirlemiş durumdayız. Bizim bahsetmek istediğimiz de edebi eserdeki kahraman dilidir.

      Kahraman konuşmalarını sürekli değiştirerek, değişken kahramanın doğasını anlatma ustalığı, her yazarda farklı türlüdür. Yazar kahramanı kendi sesiyle, kendi diliyle ve kendine ait tarzla ayrıcalıklı duruma koyar. Tanınmış bilgin, akademisyen D.S. Lihaçev’in eski Rus edebiyatıyla alakalı, “Konuşan insanın, yani hareket halindeki şahsiyetin sözü, onun için konuşmuş olan yazarın sözleridir” [4, 230 s] gibi bir yorumu vardır. Bilim adamı, yazarı yaradılış şekliyle bir kuklaya benzetir. Kuklayı ise özel hayatından, kendi sesinden ayrılmış olan bir nesneye benzetir. Onun için yazar kendi sesiyle, kendi diliyle, kendine has üslupla konuşur. Yazar için de her kahraman, birer kukla gibidir. Yazar o kahramanların konuşmalarını ya da konuşmak istediklerini kendi sesiyle ulaştırır.

      Kahramanın konuşmaları, her eserin tür özelliklerine göre değişiklik ve çeşitlilik gösterebilir. Bu edebiyatla ilgilenen toplumların eskiden beri bildiği bir husustur. Mesela, tiyatro eserlerinde kahramanın konuşması önemli yere sahiptir. Tiyatro oyununda yazar, kahramanın karakterini onun konuşmaları (monolog, diyalog) aracılığıyla ortaya koyar. Kahraman konuşması, tiyatro eserinin başlıca sanat bileşenlerinden biridir. Epik, lirik türlerde de kahraman konuşmasının insan portresini ortaya koyma esnasındaki sanatsal rolü oldukça önemlidir.

      Araştırmanın en önemli amacı, diyalogun yazarın romanlarındaki kullanılış özelliklerini belirlemek ve edebi eserdeki ‘kahraman diliyle kahramanların karakterini ortaya çıkarma sanatını’ Sabit Mukanov romanlarını esas alarak açıklamaktır.

      G.P. Abramoviç, tanınmış eserinin “Edebi Eserin Dili” adlı bölümünde kahraman diline ilişkin “Konuşan şahsın dili, kahramanın karakterini ortaya çıkarmak ve özelliklerini fark ettirmek için kullanılan bir araçtır. İnsanların dili, onların hayat tecrübesinin, kültürünün, aklının ve düşüncelerinin, psikolojisinin özelliklerini gösterir. Bahsedilenlerin hepsinin, her kelimede ya da cümlede dile getirilmeyeceği bellidir. Fakat en sonunda, bir şekilde kendisi hakkında bilgi vereceği aşikârdır.” diyerek fikirlerini öne sürer.

      Konuşmacının dili, edebî portrenin özel aracı gibidir. Konuşmacı dilinin özelliklerini (roman türü esas alındığında) M.M. Bahtin, derin ve imalı bir dille tasvir eder: “Konuşmacı ve onun romandaki sözü, konuşma dilinin ve edebi portrenin aracıdır. Konuşmacının sözleri, romanda sadece konuşturularak ve sunularak bırakılmaz. Bunun yanı sıra, sanatsal açıdan tasvir de edilir.” diye açıklamıştır. [5, 138-142 ss].

      Burada öncelikle kahramanın dili, edebi bir karakteri vurgulama ve canlandırma aracı olmasına rağmen, o kahramanın iç dünyasının, medeniyeti ile hayat tecrübelerinin, aklıyla düşüncelerinin, psikolojisinin özelliklerini tasvir eden edebi yöntemdir dersek, diğer taraftan edebi tasvirin özel parçası olduğunu da belirleyebiliyoruz. Edebiyat, edebi karakter tipine konuşmayı ekleyerek insanı konuşan olarak gösterir. V. İ. Halizev; “Kahramanlar, kendilerini konuşma sırasında ya da kendi kendilerine yaptıkları iç konuşmalarıyla ortaya koyarlar.” diyerek [4, 194 s], kahraman dilinin sahibini tam olarak belirlemiş, onu “konuşan insan” olarak adlandırmıştır. Böylece o, romandaki kahraman dilini inceleyen M. M. Bahtin ile tamamen aynı fikirde olduğunu ortaya koyar. G. P. Abramoviç ise edebi karakteri ‘faaliyetleri icra eden’ olarak, kahraman konuşmalarını ‘faaliyetleri icra edenin dili’ olarak belirtmiştir. İşte bu ‘konuşmacı insanı’ ya da ‘faaliyetleri icra edeni’ sadece konuşturarak tanıyabiliriz. Bu düşüncenin önemi, Z. Kabdolov’un yorumlarından da açık bir şekilde görünmektedir: “Edebiyattaki insanın iç dünyası, sadece karakteristik özelliklerini ortaya koymakla, kendini yaklaşık olarak tarif etmekle veya sevinç ve üzüntülerini tasvir etmekle ortaya konmuş olmuyor. Onu konuşturarak karakterinin birçok yanını göstermek mümkündür. ‘İnsan konuşursa’ dedikleri gibi, herkesi konuşması sayesinde daha iyi tanıyabiliriz. Çünkü herkesin konuşmasında onun bütün iç dünyası, kendine has psikolojik farklılıkları, aklı, düşüncesi, duyguları, anlayışı, idraki, inancı, bilimi, kültürü dupduru bir biçimde gözler önüne serilir.” [6, 106-108 ss].

      ‘Dil, kendi yaradılış biçimini sadece diyalog sayesinde açığa kavuşturabilir’ düşüncesine