Elçine Armağan. Анонимный автор. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Анонимный автор
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn:
Скачать книгу
Bakü Buzovna güzergahına bir göndermedir, her güzergâh yıllar içinde tekrarlanır ve hatta tekrarlar absürtlüğün simgesi hâline gelir.

      “Hovsan Soğan” oyunu, Bakü-Buzovna güzergahında çalışan elektrikli trendeki absürt sohbetler çerçevesinde dönemleri, insanların yaşam tarzlarını, toplumsal acılarını, dertlerini, aile içi komedileri resmetti. Unutulmamalıdır ki, bu tek perdelik absürt oyunlar, Elçin’in yaşadığı döneme, çağdaşlarına, çevresinde gelişen olaylara, bir sosyo-politik oluşumdan diğerine geçişin anti-hümanist özelliklerine karşı refleksiydi.

      Elçin ayrıca “Özel Sipariş” oyununu absürt olarak nitelendirdi ve aynı yıl (1990) Ağustos’ta yazdı: İki adam arasındaki bir diyalog olarak yazdı, sahnede kalkınmanın küreselleşmesi kupasını açtı ve bunların insan ruhu üzerindeki etkilerinden, sanallaştırmanın olumsuzluklarından bahsetti ve onlarla internette konuştu. Bunlardan sonra Elçin, 1991’de “Tiyatro”, 1992’de “Yalan”, “İntikam”, “Su” ve 2006’da “Gece Penceresinden Görülen Dağlar” adlı tek perdelik oyunlarını yazıp yayımladı. Bu oyunlar arasında yazarın Araz Dadaşzade’ye adadığı “Su” oyunu, sanatsal mükemmelliğiyle öne çıkıyor.

      “Su” oyunu yapısı itibariyle bir tek oyunculu, metin ise yapı itibariyle bir kadın monoloğudur. Ancak bu monologda tüm hayatı bir filmdeki kadar canlı görünüyor.

      Bir kadın kendi eski çoktan tamir yüzü görmemiş evinde oturmuş çorap dokuyor ve ilk cümlesinde okuyucuya anımsatıyor. Üç gündür evlerinde su yok Kadın şikayetçi ve hayatından bezmiş bir durumdadır çorap dokuya dokuya söylendiği anda musluktan su damlamaya başlar kadın karşılaştığı bu olaya sadece sözle tepki verir. Bir iş yapmak için Yerinden kımıldamaz, musluğu kapatsın, suyu durdursun, evi toparlasın… Su ise olduğu gibi durmadan damlar su kovasını doldurur yere dağılır ve durmadan artar ve kadının topuklarına kadar yükselir. Kadın ise sanki su ile konuşup suya hayatını anlatır suya dünyadan bahseder ve bir anda anlaşılıyor ki kadının su ile kendi hesabı var.

      Elçin, bu defa da folklor denizine bir taş atar ve oyunun (piyesin) başlangıcına bir eğigraf gibi atasözü yazar. “Su harda dirilik orda (Su nerede dinamik orada)” Eser ise bu düşüncenin tam tersini yansıtır “Su harda ölüm orda” (Su nerede ölüm orada) Elçin atasözünü inceler ve suyun her zaman pozitifliğin algılanmasını dağıtmaya çalışır gerçekten de su odayı basar ve anbean kadını daha çok içine alır. Elçin oyunda sanki bir şiir ortaya koyar ahirette ateşin değil suyun yardımıyla gerçekleştirir böylelikle su kadına ölüm getiren bir unsur olarak anlaşılır. Oyundaki kadının monoloğu size ulaştığında Elçin burada bir romancı olarak mükemmel bir yorum yapar ve bu yorumda hayatın bütün anlamının ötesinde hala tüm anlamlara sahip bir su olduğunu gösterir bu anlamda kadının durumunu belirterek Elçin bunları kaydeder “Ağzı burnu da suyun altında kalır. Sadece gözleri etrafa bakar ve kadının bembeyaz saçları suyun yüzeyine yayılır. Suyun içinden bir telefon sesi duyulur kısa bir süre içinde kadının kafası tamamen suda kaybolur telefon çalmaya devam eder.

      Bu bir kadının intihardır, hayattan bıkmış, yorgun yaşama umutlarını yitirmiş yeryüzünde gezmekten bacaklarında ağrı hisseden birinin intihar etmesidir.

      Kadını intihar öncesi monoloğu ise onun yaşadığı hayatını gözlerinizin önünde ve hayal gücünüzde yeniden yaşayabilirsiniz kadını anlamaya, onun dertlerine ortak olmaya çalışırsınız. Bu makaleyi yazmaya hazırlanırken şunu açıkça belirttim ki Elçin’in bir perdelik oyunları( piyesler) eğitim niteliğindedir. Elçin teoride sırlarının edebiyat eleştirmeni gibi iyi bilse de doğrudan bu sırların farkına varmaya çalıştı. Büyük hacimli piyesler yazmadan önce bu alanda başarılı olmak için kendini eğitti bu konunun önemli olduğuna kanaat getirdi.

      Bu doğrudan Elçin’in kişiliği ile ilgilidir hem yaratıcı bir insan gibi Elçinin kendisine karşı talepler bir maksimalist olduğunu bildirir.

      Elçin bunu açıkça belirtir: O “Edebiyat Gazetesinde verdiği röportajında “Sizin için yazar kimdir?” sorusunu böyle cevaplamış: Tereddüt etmeden sadece kendi çıkarlarını düşünmeyen kişidir. Onj hem halkın kaderi rahatsız eder ne zaman her şey kökünden yok edilir onu şüpheler yer. Bunu o zaman doğru olup olmadığını anlarsınız

      Diyelim ki 90’lı yılların ocağında bu kadar insan neye göre yok edildi. Bu kurbanların anlamı nedir? Böylece olayların azap ve eziyetle felsefi ve ruhsal olan sürecini belirtir. Tereddüt eden insan şüphelenen insan denektir. Kesinlikle elçinin şüphe ve tereddütleri onun geniş hacimli piyesler yazma arzusundandır. Posta Şubesinde Hayal’den sonra yavaşladı.

      Hiç şüphesiz ki bu konuda bir tiyatro eleştirmeni olarak bunları çıkarılmasına dayanarak söylüyorum. Elçin bu sonuçlarına kesinlikle katılmayanlar ve onları hiç kabul etmeye bilir bu duruma bağlı olarak tamamen başka deliller getirsin.

      Ancak her durumda, inkar edilemez bir gerçek su ki yaratıldığı 16 yıl boyunca (1973-1989) zamanları arasında drama türüne müracaat etmiyor doğru etmiyor. Ancak büyükelçinin yaratıcılığına geriye dönük bakıldığında bu dönemde sadece dramatik değil tiyatro eğitimi aldığı tiyatro eleştirmenliği yapmayı planladığı ve zorlu bir göreve hazırlandığı bir dizi ünlü oyun yazarının eserlerinin dilimize çevirdiği açıktır. 1989 yılında Elçin’in 3 yıl boyunca aralıksız küçük ölçekli oyunlar yazması tesadüf değildir. İnanıyorum ki bu 3 yıl “büyük Elçinin büyük çalışmaları “gibi Azerbaycan Edebiyat dünyası için sınıflandırsam hiç hata yapmam Elçin drama doğru uzun bir yol gidiyordu. Ben bizzat gözlemleyip, hem de birçok eleştirenlerin makale ve monografilerinden okudum ki onlar özellikle Elçin eserlerinden bahsederken, bu da kesinlikle doğrudur onun Dünya görüşünün duygu dünyasının, sanatsal ve bilimsel yaratıcılığının özünü 60’lı yıllarda görürler. Hatta ben de birkaç yıl önce Elçin’in “Piyesler” koleksiyonuna yazdığım “Ön Söz” de düşüncelerimin dayanak noktasını 60’lı yılların tiyatrosunu makale için odak noktası olarak aldım ve buradan 90’lı yıllara getirdim ama şimdi biraz farklı düşünüyorum. Anlıyorum ki onu bir eleştirmen, yayıncı ve yazar olarak şekillendiren 60’lı yıllardı 60’lı yılların deneyimleri 60’ların ilerici fikirleri, 60’ların edebiyat ve sanat ortamı olmuştur. 20. yüzyılın 60’ları muhteşem bir nesir elçin yarattı ve 90’lar da muhteşem bir oyun yazarı yarattı.

      Düz yazısının ve dramın birbiriyle ilişkili olarak yabancı gezegenler gibi olması tesadüf değildir. Birbirine çok az benzerlikleri var haberci tehdit ve yiyecek anlamında çok yumuşak ve akıcı bir anlatıma sahip nesir sınırları içinde tüm karakterlerini övüyor hatta bende uzak olmayın derim (belirli karakterlerin olumsuzluklarına rağmen) onları sever, arkadaşları, akrabaları onu tanır. Onlarla aynı yatay düzlemde olmaya karar verdi bu insanlarla kendi akrabası gibi konuşur ya da kenarda durup onları heyecanla izler ve hep bir şeylerin dikkatini dağıtacağından korkar gibi görünür geri planda kalır. Yazarın merceğine düşmez nesir Elçin hep kahramanlarıyla beraberdir

      Karakterlerin romantik çırpınışlarını lirik ve psikolojik durumlarını ve cesaret duygularını paylaşıyor. Onun neresinde garip akıcı bir müzik var bu müzik hangi notalarda? “Bitless” grubunun şarkıları, hangi notalarda ise Fransız Paul Moria’nın besteleri bazı notalarda muğamların mutlu tasnifini ve renklerini hatırlatır. Elçin kendi romanlarında, hikâyelerinde, povestlerinde 60’lı yıllara, o yıllarda yaşamış insanların romantik dünyasına ramazan aşikardır Ve o yıllarda gerçek dünyaya pembe gözlük camlarının arkasından bakar. O insanlara gerçeğe, iyiliğe, sadakate, bencil olmayan nezakete Adalete ve ahlaki saflığa inanmak istiyor sadece inanmak istemekle kalmıyor hatta inanıyor.

      Başka