Abay Yolu 2. Cilt. Muhtar Auezov. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Muhtar Auezov
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn:
Скачать книгу
ortaya çıkmış… Esasında Ğabithan kamçı, kemer, kın, bıçak gibi küçük eşyalara çok özenen ve herhangi bir yerde gördüğü görkemli ve güzel olanlarına sahip olmak isteyen biriydi. Nasıl ederse eder, beğendiği eşyaya benzer bir tanesine sahip olmadan rahat edemezdi.

      Takejan önünde duran diğer kamçıları odasının eşiğine doğru atmış ve sarı ala kamçıyı eline alarak kıs kıs gülmüş:

      – Bu benim kamçım olacak, demiş. Cumağul kuşku duyarak:

      – Oy vay Takejan! Ğabithan vermez. Sevdiği eşyasına kızı gibi düşkündür bilirsin, nasıl versin, demiş. Takejan buna kulak asmamış.

      – Sesini çıkarma, isteyip te alacağımı mı sanıyorsun? Çalacağım, deyince Cumağul da Darkan da karşı çıkamamış, kıs kıs gülüşmüşler.

      Cumağul, o arada, Takejan’ın emri üzerine kamçının askı ipini değiştirmiş, parlak deriden yeni bir askı ipi takarak başka bir odaya götürüp saklamıştı.

      Ğabithan bu arada geçen iki gün boyunca bütün konukların huzurunu kaçırmış, kamçısını aramış, iyice bitkin düşse de bir ipucu bulamamış ve dermanı tükenmişti. O huzursuz bir hâletiruhiye içinde kamçısını ararken ve dizini döverek kendi kendine üzülürken Takejan hiç oralı olmamış, ses çıkarmadan oturuvermişti…

      İşte Takejan’ın o kamçıyı eline alarak dışarı çıktığı ilk gün, bugündü.

      Takejan bugünkü yol boyunca uzun süredir Ğabithan’la birlikte at biniyor olsa da özellikle mollanın sağ tarafında bulunmaya dikkat ediyor ve kamçısını göstermiyordu. Ğabithan at binerken kamçı bulamamıştı. Kamçısız olarak Kunanbay’ın ardından at sürerlerken bir ara Takejan’ın elindeki kamçıya gözü takılan Ğabithan atının dizginlerini çekerek birdenbire durduruverdi:

      – Oy Takejan! Minim kamşımnı sin aldın mı? Bu ne hıyanet, diyerek bir rezillik görmüş gibi baktı.

      Takejan hiç utanıp sıkılmadı:

      – Bırakınız molla! Kamçı benimki, dikkatli konuşunuz, dedi. Mollanın yüzüne şaşkın bir kişi gibi bakarken özellikle kibarca konuşmuştu. Şimdi kamçısını sergiye çıkarmış gibi boylu boyunca atının yelesinin üzerinde tutuyordu. Ğabithan ise iki kat afallamış olarak bir kamçıya bir Takejan’a bakıyordu. Örümü, sapı, sarı başı… Sapına işlenen bakır işlemeleri… Hepsi de kendi kamçısı ile tıpatıp aynıydı. Şüphe yoktu. Takejan’a kızarak fırçalayacak oldu. Çünkü onun yaşı daha büyüktü. Patavatsız Takejan’a bazen sert çıkışırdı:

      – Üyy, ahmak! Bak hele minim kamşımnı çalmışsın, diyerek elini kamçıya uzattı. Takejan karşı koymadı. Bilakis kamçıyı kendisi uzattı mollaya:

      – Molla, kızmadan önce iyi anlayınız. Kamçı benim, iyice bakınız. Bütün özellikleri sizin kamçınız gibiyse “gözüm gördü, imanım kâmil” deyip alınız. Ama sizinki ile aynı değilse şuradaki kalabalık önünde hainlikle suçlamayınız, dedi.

      Ğabithan kamçıya yapıştı ve her yerini tekrar tekrar koklar gibi tutarak baktıktan sonra gözünü askı ipine dikti. Diker dikmez kaşlarını çattı. Bir eğilip yaklaşarak, bir uzaktan bakarak inceledi ve nihayetinde başını çalkaladı.

      Bu arada Cumağul, Darkan ve Takejan gözlerini ayırmadan onun bütün hareketlerini takip ediyordu. Ğabithan kamçıdan ümidini kesmişti:

      – Ay-Hay! Bolmas, bolmas… Hemmesi menin kamşım. Belki, şu, hayvan derisi miniki değil. Benzemesine benziyor, ama kamşı miniki değil. Takejan kuşura bakma, diyerek geri verdi.

      Takejan başlangıçtaki oralı olmayan ağırbaşlı görüntüsüyle kamçıyı aldı:

      – E-e moldeke, öyle olsun, dedi ve Cumağul’a bakarak sağ gözünü kırparken aynı taraftaki genzini de çekerek yanağını buruşturdu…

      Takejan, Cumağul ve Darkan serbest olarak faytonların peşinden at koştururlarken bazen Ğabithan’ın gerisinde kalıyorlar ve göz göze gelerek sessizce gülüşüyorlardı. Bunlar bu şekilde eğlenerek giderken Kunanbay’la vedalaşacakları bir duraklık mesafeye nasıl geldiklerini de anlamadılar.

      Öndeki faytonlar durmuştu. Sürücülerin de faytonlarla yolculuk eden büyüklerin de hepsi aşağı inmişti. Önden giden ve faytonlarından inen büyüklere yaklaşan süvariler de belirli bir mesafe kalınca atlarından iniyor, onlara doğru yürüyerek yaklaşıyordu.

      Tinibek’in faytonunun arkasına bağlanmış olan büyük saba çözülmüş, Kunanbay’ı çevreleyenlere doğru götürülmüştü. Bütün uğurlayıcılar bir araya toplandıktan sonra o sabadaki kımız ikram edildi. Kunanbay ile Izğuttı’yı ortaya alacak şekilde etrafını sarmış olan akrabalar son defa birlikte dem tadıştı.

      Kunanbay artık daha fazla duraksamadan gitmek için acele ediyordu. Izğuttı bunu uğurlayıcı kalabalığa hissettirdi ve kımızı çabuk çabuk içmeleri için acele ettirdi. Nihayet Kunanbay oturduğu yaygının üzerinde ayağa kalktı. O kalkınca herkes ayaklandı. Kunanbay burada kısa bir konuşma yaptı:

      – Ey yarenler! Uğurlamak için buraya kadar gelişiniz de yeterli. Halkıma, hemşerilerime selam söyleyin. Hoşça kalın akrabalar! Rızkımız kalmışsa, yiyeceğimiz lokma varsa sağ salim, mutlulukla görüştürsün Allah, dedi.

      Tinibek başta olmak üzere bütün büyükler:

      – İnşallah inşallah, âmin âmin, dediler.

      Kunanbay Uljan’dan başlayarak bütün uğurlayıcılar ile kucaklaşıp vedalaştı. Jakıp ve Maybasar gibi kardeşleri:

      – Güle güle ağabeyim!

      – Güle güle saygıdeğerim!

      – Güle güle bereketim, gibi kısa ve samimi sözlerle uğurladı.

      Abay ve Kunanbay bu son kucaklaşmayı sessizce gerçekleştirdi. Babası ona uzun süre sarıldı, hâlâ kuvvetli olan kollarıyla sımsıkı sarılırken oğlunun kokusunu iyice içine çekti, nefesini derin derin alır gibiydi…

      Azıcık buharlanmaları da olmasa henüz terleri çıkmayan ve yulaf yedirilerek hazırlanmış olan al don atlar sesli zillerini şıngırdatarak çekip gitti. Şıngırdayan ziller hızlı giden faytonun peşinden burularak havalanan tozla uzun süre oynaya oynaya, konuşa konuşa gidiyordu. Fakat uzaklaştıkça sesi kısıldı. Zilin sesi, sessiz bir şekilde gözlerini dikerek ardından bakan kalabalığa son bir defa eskisi gibi çınladıktan sonra kesildi.

      Fayton uzaklaştı, top top yeşermiş otlarla bezeli beli aştı. Bir anda uzun seyahat yolcularını uğurlayıcıların gözlerinden kayboldu.

      Daha hâlâ sessizce bekleyen kalabalık ancak o zaman dönmeyi düşündü. Her gönülde kıyamayan bir düşünce ıstırabı vardı. Her biri kendi iç dünyasında kendisiyle baş başa kalmak ister gibiydi. Ses de söz de azdı.

      Abay ve Mekiş Uljan’a destek olarak kendi faytonlarına bindirdi. O binince faytonda kalan yer daralmıştı. Abay arabaya binmedi, annesini iyice yerleştirdikten sonra at bindi. Yanına sadece Erbol’u alarak kalabalıktan sıyrıldı, acele etmeden, ağır yürüyüşle döndü.

      Her nedense aklında daha önce olmayan uzun ve ağır bir yalnızlık duygusu vardı. Karşı koymadan, bir teselli aramadan, bu duyguya kapılmış olarak sessizce ve tek başınaymış gibi hiç konuşmadan döndü…

2

      Günler öncesinden Tinibek’in evini istila eden konukların büyük bir kalabalığı Kunanbay’ın yola çıktığı