Sügir’in Buyruğu:
– Jigitekler kızımı kaçırdı. Mal ile tazminatla öfkemi bastıramam. Adam yağmalamanın karşılığı adam yağmalamak! Jigitek’in canını yakacak yerden bana da bir adamını, bir kızını kaçırıp getirin, şeklinde olmuştu…
İşte Abay’ın selamı, böylesi abes bir maksatla yola çıkan yağmacılar gittikten sonra gelmişti. Erbol’un konuşmasını sessizce dinleyen ve cevap vermeyen Sügir, şaşırmış ve kaskatı kalmıştı…
Yola çıkan yiğitler ayaklanarak gittikten sonra söyleneni yaptı, kırıp dökerek geri döndü… Jigitek içinde Cefa adlı yiğidin yeni gelin gelen ve akarsu gibi pırıl pırıl olan güzel bir eşi vardı. Onu korkutmuşlar, başındaki püsküllü başörtüsüyle26 kaçırıp getirmişlerdi. Köyü basan, güç göstererek etki altına alan yüz yiğit hiç kimseyi kıpırdatmamış, gelini zorla giyindirtmiş ve kaçırmıştı.
Bu haberi, aynı gece Böjey’in obasında işiten Beysembi ve Abdildalar da öfkeli bir karara geldi. Abılğazı’ya buyruk verdiler. Abdilda:
– “Yakınımız” diye gafil geziyoruz. Yâd imişiz! Çarpışmaya başladılar yahu. Karşılıklı esir edinecekmişiz demek ki! Kalk, at bin sen de, dedi…
“Aklımızı başımıza alalım, güç toplayalım” şeklinde bir mâni, bir duraklama olmadı. Bağrış çığrışsız, velvelesiz bir gayretle işe giriştiler, taşlaşarak morarmış gibiydiler. Konuşan kişi azdı. Hazırlanan adamların hareketleri aceleciydi.
Kısa süre sonra buradan da Abılğazı’nın önderliğinde yüz yiğit çıktı, gece yarısı olmadan Bökenşilere doğru at koşturdular. Bu topluluk, tan atarken geri döndüğünde yılkı sürüsü yağmalayarak gelmiş değildi. Bunlar da adam kaçırmıştı. Bökenşilerin seçkin yiğidi Soltabay’ın da bu yıl gelin gelen, o da püsküllü başörtüsü altında gün geçiren genç bir hanımı vardı. Onu kaçırmışlardı…
Bökenşi ve Jigitek boyları içinde o geceyi uykusuz geçirenler sadece bekçiler ve yılkı seyisleri değildi, bütün halk geceyi uykusuz geçirmişti.
Soltabay’ın eşinin kaçırıldığını öğrenen Bökenşiler, bütün yaylalarında gece yaylımında olan yılkı sürülerini köylerine sürdü, gün doğmadan yakaladı. Bütün Bökenşi erkekleri topuz, mızrak, aybalta ile silahlanarak at bindi, Sügir obasında birikti. Tam da o vakitlerde Jigitekler de böyle deste gibi bir araya gelmiş, yağmalama seferine hazırlanmış, çarpışma ve itiş kakış için teçhizatlanmıştı.
Güneş bir mızrak boyu yükseldiğinde Jigitek yerleşkesi olan Sarköl ile Bökenşi yerleşkesi olan Şalkar’ın arası, Suıkbulak ile Karşığalı arası kaynarcasına inatlaşan kuvvetlerle dolup taştı. Yeşil beller, geniş yazılar ve otlu yamaçların tamamı kısa süre içinde tıka basa savaş meydanına dönüşmüştü…
Yaşı altmışı geçip yetmişe yaklaşan Sügir de mızrak tutmuş, savaşa gelmişti. Jabay ve Beysembi çarpışma esnasında bir ara bunun karşısına çıktı. İhtiyar adam mızrağını onlara doğru dikti, dikkatle bakarak saldırdı. Onu gören Jabay yanındakilere:
– Bu ihtiyar kanına susamış, ölmek istiyor yahu! Dokunmayın, diye buyruk verdi.
Fakat Sügir iyice yaklaşıp mızrağı fırlatmak isteyince Jigiteklerin bir yiğidi Jabayları korumak için öne atıldı ve boylu boyunca önlerine geçti. O anda Sügir de mızrağını fırlattı. Olan oldu, mızrağa hedef olan o yiğit yere düştü. Yaralı gencin yanından geçerken mızrağını çekip alan Sügir, tekrar ileri doğru hamle yaptı.
Bir yandan da korka korka arkasına bakıyordu. “Deminkini öldürüp diyet ödemek zorunda kalır mıyım” der gibi endişelenerek gidiyordu. Beysembi karşısına çıktı. Sügir bu defa mızrağını ona doğrulttu. Ancak Beysembi kavga edecek gibi durmuyordu. Sadece mızrağı yakalayıp almak ister gibiydi. Bunu anlayan Sügir mızrağını öylesine uzatıverdi, Beysembi’ye tutturdu ve aniden geri döndü. Hiçbir zaman korkmayan, sağduyusunu yitirmeyen ve çabuk karar vererek hemen hareket edebilen bir kişi olan Beysembi bu durum karşısında kahkahayla güldü. Mızrağı dimdik kaldırıp Jabay’a gösterirken:
– Şunun yaptığını gördün mü? Şu yiğit ölecek olursa, kadı önüne çıktığında; “ben atmadım. Beysembi mızrağımı elimden almıştıı” demek için bana yakalattı da gidiyor, dedi.
Savaşın bir cephesinde bunlar oluyordu… Diğer akrabalar arasında ise nicesi yaralanmış, eceli gelenler attan düşerek ölmüştü.
Jigitekler ile Bökenşilerin ne biçim heybetli erleri ve pehlivan yiğitleri karşı karşıya gelmiş, çarpışmıştı. Bugün cesaretleri ve yiğitlikleriyle özellikle göze çarpanlar Jigitekler içinde Abılğazı, Bökenşiler içinde Markabay idi. Gövdesi bir kucak, baldırı beşik gibi olan, yaşı yeni otuza gelen, yassı suratlı, ala gözlü ve karayağız tenli Markabay hakikaten de destanlarda sözü edilen alpler gibi cesaretliydi. Tobıktı soyu içinde hem tanınmış bir deve yıkan pehlivan, hem de şöhretli bir obur idi.
Bugün tekrar tekrar at değiştiren Markabay nice Jigitek’i attan uçurdu. Kendisi de pek çok topuz darbesi aldı. Kafası gözü yara bere içinde olsa da bunu önemsemiyordu…
Bu çatışma öğleye kadar uzadı. Daha da devam edecekti. İki taraf da yaralanan, kazayla ölen adamlarını düşmana vermeyip, her birini kendi obasına gönderiyordu. Akrabaların eli kana bulanıyordu. Bunu öğrenen Aydos soyu, öğleye doğru kalabalık bir kuvvetle meydana yetti ve iki tarafı da çatışmaktan men etti. Aydos adına öne çıkan Jakıp bağırarak emir verdi:
– Durmayanlar haytadır. Artık kendini toparlamayanlar, bizi kendine düşman kılar, dedi ve oradaki herkesi gayriiradi durdurdu. Çarpışan iki taraf bu emirden sonra çaresizce sakinleşti, kendi köylerine doğru yöneldi.
Aydos kuvvetleri meydanda kaldı, iki tarafın da tamamen dağılmasını bekledi. Çarpışan taraflar tamamen birbirinden ayrılıp uzaklaştıktan sonra Jigiteklerin değil, Bökenşilerin bölgesine doğru yöneldiler. Bu, Jigitekler için kötü bir işaretti. Bütün Aydos kuvvetlerinin ikiye bölünmeden veya başka bir boyun bölgesine gitmeden doğrudan doğruya Bökenşi bölgesine yönelmesi “yananlar bunlar, bunların yanında olayım” diye düşünmelerinden miydi? Yoksa “günahsız olanlar bunlar, bunların yanında olayım” demelerinden miydi?
Bu tür düşünceler pek çok Jigitek’i şüpheye düşürerek hazımsızlığa sevk etti… Bökenşilerin kendi kuvvetleri ise Aydos kuvvetlerinin Sügir obasına gelmesinden sonra o bölgedeki diğer obalara dağılıverdi…
Savaş, her ne kadar meşakkati fazla, acımasızca kan döküşü çok olan sevimsiz bir uğraş olsa da, bununla birlikte, bu halklar arasında her zaman uğultulu bir övünme, şakalaşma, hicvetme ve aşağılama söylemlerine de vesile olurdu… Bu tür muhabbet mevzularından birini Jigitekler Sügir hakkında konuşup efsaneye dönüştürmüştü. Başka bir mevzu Markabay’ın abes bir tavrı hususunda ortaya çıktı.
Markabay kendisini çevreleyen ve sevinçle pohpohlayan bir grup yiğitle birlikte Daleken