Onuncu Bölüm
Taştimir birkaç gün içinde Mevsile’yi özledi. İkinci kez pınar boyuna gelişinin ardından o gün tesadüfen ağıldan köye dönerken, tekrar karşılaştılar. Çoktandır tanışıyormuş gibi bir süre konuştular.
O zaman delikanlı şakadan kızın dilinin altındakini öğrenmek için:
– Şimdi yeniden denk geliriz diye düşünmemiştim de, – demişti. Mevsile kendi sırasında denk ak dişlerini parlatıp ortaya çıkarıp güldü ve kızlara has bir şuhluk ile:
– Böyle şans herkese denk gelmez! – diyerek sözlerine kendince bir mana katıp cevap verdi.
Konuşmaları sadece bu oldu. Bu olay Taştimir’in aklından çıkmıyordu ki. Şimdi onlar ikinci sebze saklama deposunu bitirmek üzereler. Bütün isteği, başkanlarının Nurihanov adlı kolhoza hayvan yemi çukuru kazmaya razı olması idi. Ne olursa olsun Yüz-şişme köyünde daha uzun kalmak istiyordu. Yoksa bu kıza âşık mı oldu şimdi? Bunu kendi de şimdilik tam anlamıyor? Sadece gönlü, tanıştığı patikalara, Keleşküzi pınarı yanına atılmak istiyor.
Bugün işlerini daha erken bitirince, o, ağıl yoluna gidip beklemeye niyetlenmişti. Onun bu düşüncesini sezmiş gibi Baygildi şaka yaparak sordu:
– Bak, dostum, benim kehanetim yoksa doğru mu çıkıyor? Ha…ha!… – Onun ısırılan dudağı, kurumuş yerleri dökülüp, düzleşmişti artık. Kaynana meselesini söylüyorum….
Taştimir şimdi Baygildi’ye geçmişteki gibi sert davranmıyor.
– Deşik yırtığa gülüyor! – diye cevapladı.
– Öyleyse kötü değil.
– O gün senin işin yolunda gitmedi galiba?
Baygildi kenara tükürdü:
– O albastıyı tam anlamak mümkün değil! – diyerek elini salladı. O anda gözleri buğulandı. Böyle bir şeyi hiç beklemiyordu Taştimir. Galiba gerçekten seviyor birini. Anladığı kadarıyla Baygildi’nin nohudu pişmiyordu galiba.
– Suratını asma, moruk!
Diğeri aniden kızdı ve gitti.
– Sen ne yani, küçücük başınla akıl mı veriyorsun? Burnunun ucunu sürt!…
Taştimir’e sadece bu gerekti. Ancak akşam olurken Tavlıkay’a dön diye sözü bağlamaya başlayacak Baygildi. Akşam coşkuyla dönüyor, sabahleyin baltası suya düşen oduncu gibi kabinde pinekliyor. Şimdi biraz konuşabilseler, Taştimir kurtulacak.
– Tamam, burnunun ucunu sürtmek de mümkün. Ama bil, ben bugünden sonra dönüyorum ilçe merkezine.
Baygildi aldırmadı. Bir şey demedi, yardımcısını çağırıp para verdi.
– Git şimdi, köy mağazasına koş! Bir yarımlık al, meze… Bunu ne kadar sonra alıp döneceğim, diyor. Boşu boşuna durunca…
İçinden Baygildi’ye üzülse de Taştimir arabasına binip gitti. Bugün içip dönerse, demek ki, gece boyunca uyuyamayacak. Kimin yanına gittiğini o söylemiyor. Yine işe uykulu gelecek. Tabi, ona inanırsan elli altmış kilometreye vinci de götürebilir. Bunun için yardımcısına yetişip, gecikmem, diye hatırlattı.
Taştimir tek başına, inek sağan kızların akşam sağımdan döndükleri yola inmişti, şansından, sol taraftaki ön teker patladı. Ama köye çok yakındı şu anda. Mevsile’yle o daha uzak bir yerde karşılaşmayı düşünmüştü. Nasıl onunla konuşur muyum? Yoksa geçenki şakalaşması gerçek değil mi? Böyle sorular usandırdı delikanlıyı.
Şimdi tekeri çıkarmaktan başka çare yok. Ne, yedek de kalmamış. Geri söküp, yeniden lastiğin içini değiştirmek gerekiyor şimdi. Dönmek de gerek tabi. Ayrıca sabahleyin yükü yüklemesi lâzım.
Taştimir, can sıkıcı düşüncelere dalıp, tekeri çıkarmak için krikoyu kurmaya başladı. O, Mevsile’yi diğer kızların arasından ayırarak kendisiyle dolaştırmak istemişti. Ama olmadı.
Kızarak işe girişti. Ancak çok da geçmedi, yanına bir araba gelip durdu. Taştimir başkanın arabasını tanıdı. Onlar hazırlanan sebze deposuna uğrayacaklardı.
“Bu da nereden çıktı?” diye üzülerek düşündü Taştimir, ilk tekerin son contasını çevirip çıkardı.
Ama başkan görünmedi. Sadece şoförü indi arabadan. Bu delikanlı nedense bugün güzel giyinmişti. Bunun için de hayranlıkla baktı.
– Selâm! – O arabasının kaputunun üzerine vurdu.
– İyiyiz şimdilik… Taştimir başkanın şoförü önünde eriyip gitmedi. Onun çabucak buradan gitmesini istedi.
– Patladı mı, ne oldu?
– Patladı…
– Tavlıkay’a giden yolu şaşırmışsın değil mi?
– Levye kinlenmiş gibi, tekerin lastiğinin ortasına girmiyor da girmiyor. Bunun yassı ucuyla kanırtıp jantı çıkarmak gerek.
– Yolu karışmaz onun… – Hâlâ eziyet çekiyordu Taştimir. Çağrılmayan misafir yine üsteledi.
– Yok, sen karıştırmışsın… Tavlıkay’a yol diğer taraftan. Orada arkadaşların da şaşırmış, bekliyorlar.
Böyle bir konuşma oldu ve Taştimir, kızarak, fırlayıp kalktı:
– Niye at sineği gibi yapıştın başkan şoförü. Gitsene kendi yoluna!…
– Giderim gitmem. Orasını ben bilirim. Burası, bizim yer. – O, yaklaşmaya başladı. – Sadece şunu söylüyorum. Sen bizim kızlara ilişme! Daha çok da Mevsile’ye…
Taştimir tam o anda bu “vizit”in sırrını anladı. Gülümsedi.
– Sırıtma, görenler var. Bunun için de ikaz ediyorum… – Ama başkan şoförü, Taştimir’in elindeki levyeyi fark etti ve kendi arabasına doğru yürüdü.
Bunu beklemiş gibi, bir yerlerden, herhâlde yerin altından çıktılar; türlü renklerde çiçekli elbiseler giyen inek sağıcılar, gürültü yaparak gelip, onları kuşattılar. Aralarında daha büyük olanlar da var.
– A, aa kaza!
– E, sen, Zöfercik, niçin zorda kalan birine yardım etmiyorsun? Güzel değil…
– E, o, bugün yeni kıyafet giymiş, kızlar, kirlenirim diye korkuyor.
Kızların çillilerinden biri Taştimir’e baktı ve:
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным