Yerin altında hapsetmeli prangayla, tonla.
TEST
Uçan mürekkeple yazılan bir hayat hikayesi istemem
Kurşun kalemle yazıldığına da şahit olmadım zaten
Bir beyaz kağıt verilir sadece
Belli belirsiz sorular
Bir de tükenmez kalem
Yazdıklarını silemezsin kağıttan
Yeni bir kağıt talebin hep red
Süresi büyük bir muamma
Ve senden istenen
Tükenmez kalemle hayatını doldurman kağıda
Doldurabildiğin kadar;
Dolduramadığın da kader.
Kağıdı Azrail’e teslim edersin
Süre dolunca
Ve canın çıkar gider
EY İLAHİ!
Yıldızlar tutturdun ağaç dallarına
Ve akıttın suları koyu sarp kaya damarlarından
Dalgalara okşattın sahilin saçlarını
Yavrusunu sakınan ceylan şefkatiyle sırtlandan
Dağların ovuklarını tüten ocak yaptın yarattıklarına
Toprağı bir münzevi şehri
Ve eminim bulutlar birer yorgan hükmündeyken bizlere
Kirlendikçe yıkattın yüzlerimizi meleklere
Akıl sır ermez derler hani
Akıl yok, sır kadem, insan ermezse şayet
Zikirler yankılanır göklerden
Her anışla Ra’d çeker kırbacını belinden
Vurdukça anlatır bulutlar, küçüksün ey insan
Küçüksün sen!
Küçüklüğümüzün münbittir aynadaki resmi
Dilim dönmez söylemeye kudretli azameti
Yazmaya istidad yok, basiretim zifiri
Nefsim yükseldi ve kısıldı vicdanımın sesi.
Haddi aştıkça ağız içindeki cellat
Sana sığınıyorum
Senden dileniyorum, Ya Rab.
Zaten başka kim var verecek merhameti.
Boynum bükük, eller pençe ve sırtımda insanlık denen yük
Kaldıramıyorum desem -ki haşa abesle iştigalin yoktur senin
Lakin çok zor, emanetin bende biraz parça, biraz bölük
Lütfen Ey İlahi,beni ehil eyle. Bilirim kalbim elindedir senin
Bırakma beni kendi kendime
Kaybederim.
Zaten iradem yıkık kazancım dökük.
NUSRETİNE MUHTACIM
Kaldır perdeyi ve göster ne istediğini
Piyon muyum yoksa bir deli mi?
Bende yarattığın, ey zatı muhterem!
Sevgi bir takım vergi mi?
Benden yarattın elbet beni kendine
Bende ben, sende bende
Ufacık bir zişuur ne yapsın kendince?
Göster ki yürüsün yoldan
Göster ki yazsın ilmince
Hem gözü miyop aklı kısadan
Beklenir mi vezirlik temsilce?
Haşa – değil niyetim haddi aşmak
Belki marifet isterim senden
Derdim insan gibi yaşamak
Ve sıyrılabilmek bu bedenden
Fötür şapka, mavi kravat, kabarık cüzdan
Maişet değil bu, beklenir mi insandan
Bir kalem, bir kağıt ve vicdandan
Konuşmak yetmez mi semadan?
Mesela hangisini seçmeliyim elvanı sebadan
Hangi mızrapla vurmalıyım saza
Yürürken biri üstün mü yollardan
-Sağ da-, -sol da- çıkaracaksa beni sana?
Nolur kaldır perdeyi üzerinden bilinmezliğin
Aç gözlerimi, göster bana
Güç kalmadı ayakta, ne de aklım ucunda selametin
Yalnız acizi bilirim
Sen öğret yolunu bana.
MARİFETNAME
Zamana mihmandarlık edip giderken
Bir arayıştan kurtulmuş olacaksın
Süregelen düşünceler sonunda.
Kelimeten küçük, aslında devasa bir keşif ile
Kendini bulacaksın düştüğün son demde
Ve doğrulacaksın.
Baktığın yüzler eskisi gibi gelmeyecek
Okuduğun tesirli sözlerin tılsımı gitmiş
Anlamlandıramadıkların yaşam felsefen olmuş olacak
Ve çok şaşıracaksın.
Artık kalbe dönük
Maddeye öldürülük olacaksın
Zuhur edende zahiri
Batın olanda batını bulacaksın
Hakikatle tanıştığında.
Ve yine doğrulacaksın.
Bir de sur’dan sonra.
İNSAN BİR MATRUŞKA
İnsan bir matruşka kimine göre
Anlaşıldıkça küçülen
Kimine göre içinden cevherler yükselen
-tersten bir matruşka
Bazısına yedi yüzlü gelir
Bazısına yedi büyük adamı içinde barındıran
Dışarıdan çekici parlak boyalı
Lakin içi boştur
Yahut içinde çoklar barındıran bir kutlu yokuştur
İnsan farklı tanımlanır herkesçe
Bazısı olması gerektiği gibi söyler
Bazısı “kişi kendinden bilir işi” misali
İnsanı sefil eder
Bence insan
Kendini bildikçe yükselendir
Öğrendikçe bilgisizliğini gören
Tevazuyla arşa değendir.
İnsan, meyve verme eğiliminde bir ağaç
Yılmadan yükselme yolunda bir miraçtır.
MUTLAKA ÖLMELİ
İnsan