Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Ахмет Мидхат
Издательство: Elips Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 978-625-6485-75-4
Скачать книгу
ve icabına göre yaralama ve lüzumuna göre katli bile göze aldırmış ve özellikle deniz haydudu olmak münasebetiyle tutulduğu anda asılacağını bilip durmakta bulunmuş olan bir herif, haydut olmadıktan başka şayet âşık sıfatıyla gelip de tutulursa kızın iffet şöhretine halel geleceğinden, bu iffeti muhafaza için asılmayı dahi göze aldırmak kadar bir ahlak örneği olabilir mi? Öteden beri simasından hoşlandığı bir adamdan ilk görüşmede böyle bir örnek dahi görürse Cuzella’nın derhâl kalben bağlanması pek tabiidir. Hasan’a gelince; biçare çocuk, kendisini eşkıyanın melunca arkadaşlığından kurtarmayı ve özellikle de daha evvelki tehlike bir yana, haydutlar elinden canını kurtardıktan sonra arkadaşlıklarından da sıyrılmayı dünyaya yeniden gelmiş olmak kadar büyük bilirken bir de tenha bir mahalde, öteden beri resmine tapmakta bulunan bir melek yüzlünün, kendisine hürriyetini, hayatını, vücudunu teklif ettiğini görür ve bu hâl zaten büyük bir saadet olmaktan başka, kendi selametinin dahi temel vesilesi olduğunu müşahede ederse alaka etmez de ne yapar?

      Hem de böyle, kendiliğinden doğan bu alakanın, en büyük kuvvet ve şiddetiyle doğmuş olacağı dahi başkaca üzerinde durulmaya değer bir durumdur.

      Sabah oldu, güneş doğarak âleme taze bir neşe getirdi. Bir aralık Cuzella’nın hizmetçisi Angelino, yanına girip sütlü kahvesini getirdi. Cuzella o gece bir hayli müddet uyanık kalıp acıktığından kahvenin pandispanyasını ziyadece istedi. Kız pandispanyayı getirmeye gidince derhâl kalkıp iki satır bir mektup yazdı, hazırladı. Sonra hizmetçi döndüğünde mektubu verip bir uşak ile beraber rahibeler cemiyetine giderek, mektubu Öğretmen Marie’ye vermesini tembihleyerek kızı savdı. Ondan sonra kütüphane kapısını açarak ve birkaç kitap çıkarıp bu suretle dar bir pencere peyda ederek pandispanyayı kahveye batırıp Hasan’ın ağzına vermeye başladı. Bu hâle Hasan hayretle, kız bir dereceye kadar üzülerek bakıyordu. Ancak Cuzella “Seni güvercinim gibi besliyorum.” demesiyle Hasan böyle bir lütfa pek ziyade memnun oldu ve Hasan’ın memnuniyeti kızı dahi memnun etti.

      İhtiyatın bu derecesi konağın içini arayacakları zamana mahsus olduğuna göre, Hasan’ın hâlâ mahpus kalmasının, aşırı bir ihtiyat olduğu açıktır. Fakat ne fayda ki ister korkuya yorulsun ister başka bir şeye, biçare Hasan bu dar mahbes içinde mahpusluk belasını biraz çekmeye mecbur oldu.

      Cuzella âdeta iki adamın kahvaltı edebileceği kadar pandispanyayı tamamen Hasan’a yedirip kendisi o sabah kahvesiz kaldı.

      Tam güvercinini besleyip yuvasının dahi kapısını kapayarak ayağa kalkmıştı, pederinin hizmetkârı gelip Alfons’un biraz kendisini görmek istediğini haber verdi ve Cuzella’nın uygun görmesi üzerine hizmetkâr gidip biraz sonra Alfons geldi.

      Alfons: “Geceyi nasıl geçirdin kızım?”

      Cuzella: “Sizden sonra pek vahşet geldi.”

      Alfons: “Niçin haber vermedin öyleyse?”

      Cuzella: “Sizi rahatsız etmeyeyim diye. Lakin şimdi Marie’ye bir mektup yazdım. Gelsin, bir iki gün birlikte oturalım.”

      Alfons: “Pek isabet ettin. Beni hükûmetten çağırdılar. Malum ya, haydutlar işi içindir. Oradan da biraz Sinyor Pavlos’a gideceğim. Selam götüreyim mi?”

      Cuzella: “Nasıl olur ya!”

      Alfons: (yılışarak) “Nasıl olacak ya, dostunuz Cuzella mahsus selam edip hatırınızı da sual eder, diyeceğim.”

      Cuzella: (soğuk bir çehre ile) “Ben böyle demiyorum ki…”

      Alfons: “Ah ne inatçısın, ne dik başlısın. İşte ben böyle söyleyeceğim. Zaten senin bir özür borcun yok muydu?”

      Babası şu lakırtı üzerine kızından şiddetli bir cevap alacağını tahmin ettiği cihetle sözünü bitirir bitirmez “Seni bu kadar gördüm ya, artık gideyim.” diyerek kapıdan çıktı ve kızın hazırlamış olduğu lakırtılar ağzında kaldı.

      Üçüncü Bölüm

      Babası çıkıp gittikten ve ayaklarının sesi dahi kaybolduktan sonra, Cuzella kütüphaneye sokulup kapısını açmaya başlamıştı. Besbelli, yine Hasan ile dertleşecekti. Ancak uzaktan uzağa peyda olan yeni bir ayak patırtısı buna engel oldu.

      Patırtı yaklaşa yaklaşa oda kapısına kadar geldi ve Öğretmen Marie ses vermekle Cuzella dahi kapıyı açıp öğretmenini içeriye aldı.

      Marie: “Daha elbisenizi giymemişsiniz.”

      Cuzella: “Bizim başımıza gelenleri işittiniz mi?”

      Marie: (ızdırapla) “İşittim ya, işittim ya! Hizmetçiniz söyledi. Ne kadar meraklandım. Bir de kale kapısı yanından geçerken, üç tane de darağacı hazırlandığını görmeyeyim mi?”

      Cuzella: “İşte, bize gelen haydutlar içindir.”

      Marie: “Anladım ya, anladım ya! Aman ya Rabbi, kim bilir ne kadar korkmuşsunuzdur.”

      Cuzella: “Kim, ben mi?”

      Marie: “Öyle ya, herif sizin odanıza buradan girmiş diyorlar. Şu pencereden girdi, değil mi?”

      Cuzella: “Evet, oradan girmiş diyorlar ama ben hiç korkmadım.” Marie: “Nasıl korkmadınız?”

      Cuzella: “Aradılar, taradılar, kimseyi bulamadılar. Kimse olmadıktan sonra niye korkayım?”

      Marie: “Ne kadar cesursunuz.”

      Cuzella: “Ama sonra bir ürküntü geldi. Sizi de mahsus…”

      Marie: “Yazmışsınız ya işte.”

      Malum vaka üzerine bir yandan konuşulup diğer taraftan da Cuzella elini yüzünü yıkadı ve her günkü elbisesini giyindi. Sonra ikisi karşı karşıya oturup konuşmakta idiler. Derken, uşak görüşmek için izin istemekle, Cuzella, herifi içeriye almak istemeyerek kendisi çıktı. Biraz sonra gelip:

      Cuzella: (dik bir sesle) “Herifleri uyuşturmuşlar.”

      Marie: (yüreği çarparak) “Asmışlar mı?”

      Cuzella: “Çoktan.”

      Marie: “Vah, vah, vah! Niçin ederler de niçin asılırlar?”

      Cuzella: “Ee, herkes bir ümidi arkasında her belaya uğrar. Emel denilen şey, görünüşte emel ise de hakikatte elemdir.”

      Marie: “Öyledir kızım, öyledir. Ah, dünyada ümitsiz, emelsiz bulunmak ne kadar iyidir ama elden gelmiyor.”

      Cuzella: “Şimdi mesele o değil. Bizim nişan meselemiz en ziyade ehemmiyet aldı.”

      Marie: “Hangi nişan meselesi? Reddettinizdi ya?”

      Cuzella: “Ah, meğer biz reddedememişiz. Pavlos diz üstüne çöktüğü zaman ona saygı gösterip, kolundan tutup kaldırmıştım. Meğer bu hareket arzusunu kabul etmek demekmiş.”

      Marie: “Ee, siz reddettim dedinizdi?”

      Cuzella: “Sonra Pavlos yine yüzüğü takdim edince reddettim. Babam bu hâli küçümseme sayarak özür dilememi talep ediyor. Hâlbuki özür dilemek, nişanı kabul etmek olmayacak mı?”

      Kütüphane içinde bu lakırtıları işiten Hasan Mellah’ın ne hâllere girmiş olduğunu mülahazadan uzak tutmamalıdır.

      Marie: “Şimdi ne yapacaksınız? Artık kabule mecbur olacaksınız öyle değil mi?”

      Cuzella: (yanı başından resmi alıp göstererek) “Bu varken ben Pavlos’a varabilir miyim?”

      Marie: “A kızım, artık cansız bir resme mi varacaksınız?”

      Cuzella: (tebessümle) “Hayır, kilisede cansız resimlere tapıyoruz ya,