Ve kışın mutlu kalacağım,
Çünkü ağlamak hiçbir şey getirmiyor,
Ve ilkbahar zaten
Ensesinde oturuyor olacak.
Sonra kocaman bir halk şarkısı yankılandı. Çoban çıplak ayaklarıyla hayvanları kadar sessiz ve çevik bir şekilde birden sürüsüyle birlikte kadınların dibine kadar geldi.
“İyi akşamlar dilerim.” dedi, diğer ikisine neşeyle bakarak. Yoluna devam edecekti ama mutluluktan gözleri parlayan genç çoban, kadınların hoşuna gitmişti. “Biraz bekle!” dedi Paula. “Sen Fideris’in çobanı mısın? Keçilerin aşağıdaki köyden mi?” dedi. “Evet.” diye cevap vermişti.
“Her gün onlarla oraya mı çıkıyorsun?” diye sordu Paula. “Tabii ki.” dedi. “Adın ne senin?” diye devam etti Paula. “Benim adım Moni.” dedi çoban. “Bana da az önceki şarkıyı söylemek ister misin? Sadece bir kıtasını duyduk.” Moni, “Bu uzun sürer, keçilerim için çok geç olur.” diye açıklama yaptı. Eski şapkasını düzeltti, kamışını havaya savurdu ve bir şeyler kemirmeye çalışan keçilerine: Eve! Eve!” diye bağırdı.
“O zaman bana başka zaman söylersin, öyle değil mi Moni?” diye sordu Paula arkasından.
“Evet, bunu isterim ve iyi geceler!” diye bağırarark keçilerle birlikte yol aldı. Kısa zaman içinde sürü aşağıdaydı. Hamamdan birkaç adım uzaklıkta ve sessizdi. Burada Moni, bu eve ait olan beyaz ve siyah oğlağı teslim etti. Moni ona çok özenle bakıyordu çünkü hassas bir hayvandı ve aralarında en çok sevdiği de oydu. Oğlak ona o kadar sadıktı ki tüm gün boyunca arkasından yürüyordu. Şimdi ise onu çok narin bir şekilde kendine çekti ve ağılına geri koydu. Sonra da “Hadi Mäggerli, uyu artık, yoruldun. Yukarıya kadar çok uzun bir yol gitmek gerek ve sen daha çok küçüksün. Hemen yat, güzel samanın içine.” dedi.
Mäggerli’yi yatırdıktan sonra hızlıca sürüsüyle önce hamamın önündeki dağı aşıp, sokağı inip köye doğru ilerledi. Boynuzunun içine, tüm köyün duyabileceği şekilde güçlü üfledi. Her avludan kendi keçisini uzaktan tanıyan ve üzerine koşan çocuklar geliyordu. Yakın evlerden ise kadınlar geliyordu. Keçilerini ya iplerinden ya da boynuzlarından tutarak götürüyorlar ve kısa zaman içinde tüm sürü dağılıyor, her hayvan yerini buluyordu. Son olarak Moni kendi keçisiyle birlikte kahverengi keçiyle yalnız kaldı ve oradan dağ yamacında bulunan evine gitti. Büyükannesi ise kapıda bekliyordu.
“Her şey yolunda mı?” diye sordu sevimli bir şekilde, kahverengi keçiyi ağıla götürdü ve sağmaya başladı. Büyükanne hâlâ dinç bir kadındı, evde ve ağılda her şeyi kendi temin ediyor, düzeni sağlıyordu. Moni ağılın kapısından büyükannesini izliyordu. Keçiyi sağması bittiğinde eve girdi ve “Gel Moni, kesin açsındır.” dedi.
Her şey hazırdı zaten. Moni hemen sofraya oturabilirdi. Büyükanne de onun yanında yerini aldı. Sofrada sadece kahverengi keçinin sütüyle birlikte mısır lapası olmasına rağmen, Moni afiyetle yedi. Bunun yanı sıra büyükannesine gün içinde neler yaptığını anlattı. Yemeğini bitirir bitirmez de kendi odasına çekildi çünkü sabah yine erken saatte sürüyle birlikte yola çıkacaktı.
Moni bu şekilde çoban olarak iki yaz geçirdi. Artık o kadar alışmıştı ki bu duruma, hayvanlarına bağlıydı ve başka bir hayat düşünemeyecek hâldeydi. Moni, büyükannesiyle birlikte hatırlayabildiği kadarıyla hep beraber yaşadı. Annesi, o daha küçükken yaşamını yitirdi. Babası ise fazla geçmeden Napoli’ye, seferberlik görevine para kazanmaya gitti. Orada ona göre daha hızlı para kazanabilirdi.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.