Şaşkınlıkla ona bakakaldım, “Değiştirmek mi?”
“Dünya, en azından bir kişinin, George Edward Challenger’ın fark edilmek istediğini bilmeli hatta fark edilmek konusunda ısrar ettiğini… Bu, bu konuda şimdiye kadar atılmış ilk adım olacak.”
“Peki, bunu nasıl yapacaksınız?”
“Ah, işte burada işe dönüyoruz! Konumuzun tam üzerine bastınız Dikkatinizi yine elimdeki bu ilginç canlıya çekmek istiyorum. Koruyucu kabuğunun altında tamamı hassas sinirlerden oluşmuş durumda. Onun dikkatini çekmek isteyen, hassas duyularına ulaşmak isteyen bir parazitin yapacağı ilk şey, bu kabukta bir delik açarak alttaki sinirleri uyarmak olacaktır, değil mi?”
“Kesinlikle!”
“Yahut da yine insan vücudunu rahatsız eden bir örnek olarak sivrisineği ele alalım. Varlığından haberdar bile olmayabiliriz ama iğnesini bizim koruyucu kabuğumuz olan derimize batırdığında tamamen yalnız olmadığımızı alenen hatırlamış oluruz. Planlarım şimdi sizin gözünüzde de canlanmaya başlamış olmalı. Karanlığın içinde bir ışık belirmiş olmalı.”
“Yüce Tanrı’m! Dünya’nın kabuğunda bir delik açmayı mı planlıyorsunuz?”
Büyük bir memnuniyetle gözlerini kapadı.
“Şu anda karşınızda…” diye söze başladı ve devam etti. “Bunu yapacak ilk kişiyi görüyorsunuz hatta bunu yapmış olan ilk kişi karşınızdada duruyor.”
“Bunu yaptınız mı!?”
“Morden’ın etkili yardımlarıyla evet, yaptığımızı söyleyebilirim. Yıllarca gece gündüz demeden sürdürülen sıkı bir çalışma ve her türlü matkap, delici ve patlayıcının yardımıyla sonunda hedefimize ulaştık.”
“Kabuğu geçtiğinizi söylemiyorsunuz, değil mi?”
“Eğer bu ifadeniz şaşkınlığınızı gösteriyorsa kabul edebilirim ama anlattıklarımdan kuşkuluysanız…”
“Hayır, efendim.”
“Söyleyeceklerimi sorgusuz kabul edeceksiniz. Kabuğu geçmeyi başardık. Tam olarak 13.205 metre kalınlığındaydı veya kabaca söylersek 13 kilometre. Bu çalışmalarımız sırasında, ileride şirkete, yaptığı tüm masrafları geri kazandıracak maden yatakları için neredeyse bir servet harcadığımızı bilmeniz gerekir. Karşılaştığımız en büyük zorluklar, kireç taşının alt katmanlarındaki su kaynakları ve Hastings’in kumlu tabanı oldu ancak biz bunların üstesinden geldik. Nihayet son aşamaya ulaşmış bulunuyoruz ve bu son aşama sizden başkası değil, Bay Peerless Jones. Siz bayım, sivrisineği temsil ediyorsunuz. Sizin sondanız sivrisineğin delici iğnesinin ta kendisi. Beyin üzerine düşeni yaptı. Düşüncenin yerini hareketin almasının zamanı geldi; eşsiz, metal borusuyla. Kendimi açıkça ifade edebildim mi?”
“13 kilometreden bahsediyorsunuz!” diye haykırdım. “Farkında mısınız bilmiyorum ama günümüzde 1.500 metreden biraz fazlası sondaj için son limit olarak kabul edilir. Silesia’da 1.900 metre derinliğe kadar inen bir tane biliyorum ancak o bile bir mucize olarak kabul edilir.”
“Beni yanlış anladınız Bay Peerless. Ya benim açıklamam ya da sizin aklınız yetersiz kaldı ve hangisi olduğuna dair ısrar etmeyeceğim. Sondajların sınırlarından elbette haberdarım. Eğer 15 santimetrelik bir matkap isteklerimi yerine getirebilecek olsaydı, devasa tünelim için milyonlarca sterlin harcamazdım, öyle değil mi? Sizden tek istediğim 30 metreden daha uzun olmayan, elektrikli bir motorla kontrol edilebilen ve olabildiğince keskin bir delgiyi hazırlamanız. Bir ağırlık yardımıyla uzaktan kumanda edilebilen, sıradan, darbeli bir sondaj isteklerimizi fazlasıyla karşılayacaktır.”
“Neden elektrikli bir motorla?”
“Ben burada emirler vermek için bulunuyorum Bay Jones. Açıklamalar yapmak için değil. Biz deneyimizi bitirdiğimizde hayatınız sondajın uzaktan elektrikle çalıştırılmasına bağlı olabilir -sadece olabilir diyorum ama bu ihtimali göz ardı edemeyiz. Bu yapılabilir sanıyorum?”
“Elbette yapılabilir.”
“Öyleyse bunu yapmaya hazırlanın. Henüz sizin gerçekten orada bulunmanız için hazır değiliz ancak siz, hazırlıklarınıza şimdiden başlayabilirsiniz. Söyleyecek başka bir şeyim yok.”
“Ancak…” diye atıldım, “Matkabın nasıl bir katmanı deleceğini bilmem gerek. Kum mu kaya mı yoksa kireç taşı mı? Her biri farklı bir hazırlığı gerektirir.”
“Jöle diyelim…” diye cevap verdi. “Evet, şimdilik delginizi jöleye batırmak zorunda olduğunuzu kabul edeceğiz. Ve şimdi Bay Jones, düşünmek zorunda olduğum önemli meseleler var. Size iyi sabahlar diliyorum. İşlerimle ilgilenen yöneticilerle görüşüp resmî bir kontrat hazırlayabilirsiniz.”
Selam verip döndüm ancak kapıya ulaşamadan merakım beni yendi. O ise tüy bir kalemle ve hararetle bir şeyler yazmaya başlamıştı bile işini böldüğümde öfkeyle gözlerini bana dikti.
“Ee, bayım, şimdi ne oldu? Gittiğinizi umuyordum.”
“Sadece şunu sormak istiyordum efendim, bu kadar sıra dışı bir deneyin nedeni ne olabilir?”
“Gidin lütfen, gidin!” diye çıkıştı sinirli bir şekilde. “Ticari ve çıkarcı fikirlerinizi aşın. Sıradan çalışma standartlarınızdan kurtulun. Bilim, bilgiyi arar. Bırakın bu bilgi bizi yönlendirsin, hâlâ onu aramamız gerekir. En nihayetinde ne olduğumuzu, neden var olduğumuzu, nerede olduğumuzu bilmek, insanoğlunun en büyük tutkularından biri değildir. Lütfen bayım, gidin!”
Büyük siyah kafası, gür sakalıyla birleşerek bir kez daha önündeki evrakların üzerine eğildi. Tüy kalemi şimdi hiç olmadığı kadar tiz gıcırtılar çıkarıyordu. Aklım, kendimi birdenbire onun ortağı olarak bulduğum bu tuhaf işin düşüncesiyle iyice karışmış hâlde, bu sıra dışı adamı orada bıraktım ve odadan ayrıldım.
Ofisime geri döndüğümde görüşmemin nasıl geçtiğini öğrenmek isteyen Ted Malone’u, yüzünde geniş bir gülümsemeyle karşımda buldum.
“Eee?..” diye atıldı. “Kötü müydü? Aşağılama veya kötü muamele yok mu? Onunla oldukça dikkatli konuşmuş olmalısın. Bizim ihtiyar delikanlı için ne düşünüyorsun?”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.