Holmes’un çok uzun bir meslek hayatı oldu. Gerçi biraz abartıyorsam da haksız sayılmam. Eli ayağı tutmayan beyefendiler yanıma gelip çocukluklarının Holmes’la geçtiğini söylediklerinde benden umdukları gibi bir karşılık göremiyorlar. Açıkçası insan, özel geçmişine bu kadar düşüncesizce yaklaşılmasından pek de hoşnut olmuyor.
Aslında gerçek tüm çıplaklığıyla şöyle gelişti:
Holmes, 1887 ile 1889 yılları arasında yayımlanan iki küçük kitapçıkla, yani “Kızıl Soruşturma” ve “Dörtlerin Yemini” ile ilk defa ortaya çıktı. Uzun bir seri olan kısa hikâyelerinin ilki olan “Bohemya’da Skandal” ise “The Strand” dergisinde ilk defa 1891 yılında yayımlandı. Değerbilir halk daha fazlası için arzulu görünüyordu. Bu nedenle o tarihten itibaren, yani otuz dokuz yıl önce, elli altı hikâyeden az olmamak üzere farklı seriler oluşturdum. Bunlar “Maceraları”, “Anıları”, “Dönüşü” ve “Son Selam” adlı başlıklar altında yeniden yayımlandılar. Ve son olarak da son birkaç yıl içerisinde basılan ve on iki hikâyeden oluşan “Sherlock Holmes’un Vaka Kitabı” bulunmaktadır.
Holmes’un maceraları, Viktorya Dönemi’nin sonlarında başlayarak Edward’ın kısa süren saltanatı boyunca da devam etti. Bu hummalı günlerde bile kendine yer edinmeyi başarabilmiştir. Dolayısıyla onu ilk olarak gençliklerinde okuyanlar, aynı maceraları aynı dergiden okuyan çocuklarını görecek kadar yaşamışlardır. Bu durum, İngiliz halkının sabrı ve sadakati için çarpıcı bir örnektir. “Anıları” kitabının sonunda Holmes’u bitirmeye kesin kararlıydım; çünkü edebî enerjimi tek bir karakter üzerinde yoğunlaştırmamam gerektiğini hissediyordum. Bu soluk tenli, keskin yüz hatlarına sahip kurnaz adam, hayal gücümün önemli bir kısmını harcıyordu. Gerekeni yaptım ama şükürler olsun ki hiçbir müfettiş, Holmes’un kalıntılarına ulaşamadığından aradan uzun bir süre geçtiği hâlde, insanların beklentilerine cevap verip cüretkâr davranışımın sebebini açıklamak zor olmadı benim için. Bundan asla pişman olmadım; çünkü bu hafif hikâyeler; tarih, şiir, tarihî romanlar, psişik araştırmalar ve drama gibi edebiyatın çeşitli dallarından beni alıkoymak şöyle dursun, yeteneklerimi keşfetmemde yardımcı oldular. Holmes olmasaydı bundan daha fazlasını yapamazdım ama yine de daha ciddi edebî eserleri ortaya çıkartmamda az da olsa engel teşkil etmiş olabilir.
Böylece sevgili okuyucum, Sherlock Holmes’a uğurlar olsun! Geçmişte bana gösterdiğin bağlılığa teşekkür ediyor ve seni hayatın endişelerinden uzaklaştırarak ancak serüvenlerin büyülü âleminde bulabileceğin heyecan verici düşlere geri dönmeye teşvik edeceğimi ümit ediyorum.
Giriş
Ne Sherlock Holmes’u “tanıtmaya” ne de 1886 ile 1927 yılları arasında Arthur Conan Doyle’un onun hakkında yazdığı altmış hikâyeyi anlatmaya gerek var. Daha sonraki yıllarda Holmes karakteri ile arkadaşı ve tarihçi Dr. John H. Watson, âdeta gerçek kişiliklere bürünmüş ve bilim kurgu dünyasının en ünlü karakterleri olmuşlardır. Kaldı ki hikâyelerini hiç okumayanlar bile onları tanımaktadırlar. Hemen hemen dünyanın her ülkesinde Holmes’un hikâyelerinin tercümesi bulunabilmektedir ve İncil’den dahi daha çok dile çevrildiği söylenmektedir. 1890’lı yıllarda ilk olarak Avrupa ve Japonya’da tercümeleri bulunabilirken daha sonraki yıllarda tercümelerin sayısı arttı. İlk Holmes filmi 1900’de çekilmiş ve piyasaya sürülmüştür. Sherlock Holmes’un karikatürleri yapılmış; çizgi romanları yayımlanmış; sahne oyunları, müzikalleri, radyo piyesleri, TV dizileri, komedileri ve hatta bir balesi sahnelenmiştir. Bunun yanı sıra, Conan Doyle dışındaki yazarlar, daha fazlasını isteyen okuyucuları tatmin etmek amacıyla Holmes ve Watson’ı taklit ederek yüzlerce eser ürettiler.
Holmes’un ünü o derece yayılmıştır ki yanında taşıdığı malzemeler dahi polislik, dedektiflik ve suçluları bulma konusuyla bütünleşmiştir. Örneğin, kıvrımlı piposu, uzun şapkası ve büyüteci Sherlock Holmes’un görüntüsünü canlandırmaya yetmektedir. İlk baskılarda kullanılmamasına karşın “Çok basit sevgili Watson.” cümlesi bir özdeyiş olarak İngilizceye girmiştir. Bu cümle, okuyucuyu şaşırtmakla beraber aslında her şeyin çok açık seçik olduğunu belirtmek amacıyla kullanılmıştır. Londra’ya giden ziyaretçiler hâlâ akın akın Sherlock Holmes’un yaşadığı Baker Caddesi’ne gitmekte ve bu muhteşem dedektifin yaşadığı 221B numaralı eve, onun kendi problemlerine çözüm bulacağı ümidiyle dünyanın her bir tarafından mektuplar yağdırmayı sürdürmektedirler. Birçok kişi onun gerçek bir insan olduğunu ve kendilerine yardım edeceğini düşünmektedirler. Hatta 2008 yılında UKTV GOLD tarafından yapılan bir ankette, İngilizlerin yüzde elli sekizinin Sherlock Holmes’un gerçek bir insan olduğuna inandığı ortaya çıkmıştır (Aynı ankette Winston Churchill’in bir bilim kurgu karakteri olduğuna inananlar ise yüzde yirmi üçtü.).
Sherlock Holmes hikâyelerinin popüler ve uzun ömürlü olmasının nedeni belki de yazar tarafından çabuk ve gelişigüzel bir şekilde yazılmalarıdır. Yazar, edebî ününü daha ciddi çalışmalarına dayandırıyordu. Arthur Ignatius Conan Doyle (1859-1930) hikâye anlatımı konusunda doğuştan yetenekliydi çünkü herkesin anlayacağı gibi ve Sherlock Holmes’un ifade edeceği gibi “sanat” ailenin kanında akıyordu.
Sanatsal yönü kuvvetli olan Doyle, ailesinden gelen doğal bir yeteneğe sahipti. Büyükbabası John Doyle (Lakabı “H. B.” idi.) politik karikatürler çiziyor ve hiciv sanatıyla uğraşıyordu; amcası Richard Doyle iyi bir ressamdı ve hatıra defteri tutuyordu (“Punch” dergisi için tasarladığı kapaklar ile ünlenmişti.); babası Charles Altamont Doyle ise Edinburgh’nın Holyrood Sarayı’ndaki çeşmelerin yapımında rol almış bir sanatkârdı (her ne kadar çok iyi olmasa da). Genç Conan Doyle, annesinin dizinde saatlerce ataları hakkındaki hikâyeleri dinlerdi. Çok hızlı ve istekli bir okuyucuydu. O kadar hızlıydı ki “Anılar ve Maceralar” (1924) adlı otobiyografisinde ailesinin gittiği küçük bir kütüphanenin, onlara bir günde ikiden fazla kitap değiştiremeyeceklerini bildiren bir yazı gönderdiğini yazmıştı. Zevkleri çok değişkendi. Yeni konuları, yeni yazarları ve yeni kuramları keşfetmekte çok istekli olması yazarlık hayatı boyunca hikâyelerine yansıyordu.
Lancashire’da, Jesuit Stonyhurst Kolejinde eğitim gören Conan Doyle, 1875 Haziranında Londra Üniversitesine kaydolmuş ve 1876’da Edinburgh Üniversitesi Tıp Fakültesine girerek 1881’de mezun olmuştur. Maddi sıkıntı çekmeleri nedeniyle ailesine destek olma amacıyla 1880’de, Kuzey Buz Denizi’nde balina avı yapan bir Peterhead gemisi olan Hope’ta doktor olarak görev yapmaya başlamıştır. 1881-1882 yılları arasında da Batı Afrika’ya sefer yapan Mayumba adlı buharlı gemiyle benzer bir görevle yola çıktı. Kurnaz ve komplocu Dr. George Turnavine Budd ile Plymouth’da kötü bir ortaklık kurduktan sonra, Southsea’de kendi özel muayenehanesini açtı. Bush Villaları, No:1’de tabelasını astıktan sonra hastalarını beklerken boş zamanının çoğunu yazarak geçirdi. Bu süre içinde ürettiği kısa hikâyelerinin hepsi başarılı olamadı ama Kraliçe Viktor-ya zamanına ait muhteşem hikâyesi “Kutup Yıldızı’nın Kaptanı” gibi bazılarından magazin dergilerinde övgü ile bahsedilmiştir.
1885 Ağustosunda evlendikten sonra Conan Doyle kendi zihni için şunları söylemiştir: “Hızlandı… Hem hayal gücüm hem de anlatımım oldukça gelişti.” Kısa hikâyelerinin yanı sıra roman (“Girdlestone’daki Ortaklık” gibi) yazmayı denedi ama eseri yayınevlerince geri çevrildi. Conan Doyle daha taze, daha sağlam ve daha ustaca bir şeyler yaratabileceğine inanıyordu.