Asıl zorluk, bir dinin sınırları çizilmiş herhangi bir öğreti sistemine dayanmadan var olabileceği ve yalnızca oldukça çeşitli ve genellikle birbiriyle çelişen sayısız yorumdan ibaret olduğunu modern zihinlere açıklamaktadır. Öğretinin bu belirsiz yapısı, gelenek yoluyla aktarılırken artmaktadır. Mitolojinin yalnızca küçük bir parçası eksiksizdir. Elimizde bu görüşlerden birini riskli bir şekilde yeniden oluşturma girişimi için bir araya getirilmesi gereken, dağınık halde bulunan pek çok anlatıdan başka bir şey yoktur. Bunun yanı sıra benzer bir şekilde, muazzam bir epigrafik malzeme de bu zorluğun bir sebebidir ve bu malzeme tabiatı gereği oldukça karmaşıktır. Az önce ima edildiği üzere şimdiye kadar Mısır dini üzerine yapılan bütün çalışmalar yalnızca kılavuz niteliğindeki çalışmalardır. Şimdiye kadar bu dinin ayrıntılı bir tasviri neredeyse yazılamamıştır.
Daha önemsiz bir diğer sorun ise eski Mısır dilindeki kelimelerin ve isimlerin Latin harflerine dönüştürülmesi meselesidir. Bunların büyük bir kısmı genellikle kısaltılarak yazılmıştır. Bu yüzden elimizde bu kelimelerin telaffuzuna dair bir ipucu olmadıkça özellikle sesli harflerin telaffuzları belirsizliğini her zaman koruyacaktır. “St.” kısaltması (“street”)1 İngilizce bilmeyenler için telaffuzu hakkında herhangi bir ipucu vermeksizin “yol” gibi bir anlam ifade etmektedir. Yabancılar kelimenin set, sat, seta, sota şeklinde mi yoksa este, usot şeklinde mi telaffuz edildiğini tahmin etmekte zorlanacaklardır. Çünkü kısaltmada “street” kelimesinin doğru telaffuzu hakkında kesinlikle hiçbir ipucu bulunmamaktadır. Eski Mısır dilindeki kelimelerin büyük bir kısmı yalnızca bu şekilde bilinmektedir ve pek çok durumda bu kelimelere telaffuz edilebilmeleri için gelişigüzel bir şekilde sesli harf vermek durumunda kalmaktayız. Bu yüzden Newet, Neyewet veya diğer gelişigüzel denemelerdense, Nut gibi galatımeşhur bir kullanımı tercih etmenin daha iyi olacağını düşündüm ve hatta Doğu yazı sistemlerine yabancı okuyucular için telaffuzu zor olabilecek başka bir yerde basitlik için doğruluktan ödün verdim. Sözgelimi, Sekhauit ve Uzoit kelimelerinin S(e) kh}ewyet, Wezoyet şeklinde yazılmasının daha doğru olacağı ve e harfinin, asıl sesli harf bilinmediğinde sıklıkla bir dolgu gibi kullanıldığı unutulmamalıdır.
Kimi zaman geç dönem Mısırlıların, bozulmuş hiyeroglifleri yanlış okuduklarına rastlayabilmekteyiz; ancak çoğu zaman telaffuzdaki farkın az da olsa önemli olduğunun bilincinde olsak bile bu yanlış telaffuzları kullanmaya devam etmek zorunda kalmaktayız. Bütün bunlar herhangi iki Mısır bilimcinin, kendi transkripsiyonları üzerinde niçin nadiren anlaştıklanı açıklamaktadır. Çaresizce, gelenekselleşmiş eski transkripsiyon yöntemlerini tercih ederek bu zorlukların üstesinden gelmek yerine bunlardan kaçınmaya çalıştım.
Kh harfi çeviride İskoçça veya Almancadaki ch ile karşılanmaktadır; h harfi gırtlaktan gelen, kaba, hırıltılı, gırtlaksı bir sese sahip sessiz bir harftir; q, boğazın derinlerinde oluşan vurgulu bir k sesidir (İbranicede ק); ‘ işareti, gırtlaktan patlayan garip bir sestir (İbranicede ע); ṭ, t harfinin hışırtılı halidir (Almancadaki z); z, Sami dillerindeki vurgulu ṣ harfinin (İbranicede צץ, Mısır dilinde tek bir harfle karşılanamayan ṭṣ sesi gibi) Mısır diline özgü telaffuzu yerine oldukça yanlış olarak kullanılmaktadır.
Mısır tarihine yabancı olanlar için Mısır tarihinin başlıca bölümlerinden (ara dönemleri es geçerek) bahsetmek yeterli olacaktır: Eski Krallık (birinci-altıncı hanedanlar) yaklaşık olarak MÖ 3400 ile 2500 arası, Orta Krallık (on birinci-on üçüncü hanedanlar) yaklaşık olarak MÖ 2200 ile 1700 arası, Yeni Krallık (on sekizinci-yirmi altıncı hanedanlar) yaklaşık olarak MÖ 1600 ile 525 arası.
Kitaplardan doğrudan alınamayan resimler kızım tarafından çizilmiştir. 13. ve 65. figürler (b) benim malzemelerim arasındaki kutsal Mısır böceğinden alınmıştır.
Her ne kadar Mısır Mitolojisi hakkındaki sunumumda kısa ve öz olmaya çalıştıysam da çalışmam çok sayıda orijinal araştırmayı içermektedir. Şimdiye kadar yapılan çalışmaların vurguladığından daha çok şu iki ilkenin üzerinde durmaya çalıştım: (a) karşılaştırmalı bir bakış açışı: Mısır dini genel olarak kabul edildiğinin aksine kesinlikle izole değildi; (b) diğer pek çok dinde olduğu gibi Mısır dininin öğretisi, dini metinlerden çok dini sanatta kendisini ifade edecek büyük bir yer bulmuştur. Bu yüzden modern yorumlamalarda Mısır resimlerinden daha çok istifade edilmelidir. Dolayısıyla kitaba iki açıdan güveniyorum. Birincisi, bu konu hakkında güvenilir bir bilimsel çalışmaya duyulan acil ihtiyacı dolduracaktır. İkincisi, yeni nesillere aktarılan Mısır’ın en ilgi çekici mirasının daha iyi anlaşılması yolunda bilim insanlarının kullanabileceği bir eser olacaktır.
Pennsylvania Üniversitesi
Eylül, 1917
Giriş
Mısır dini, yaklaşık iki bin yıldır Batı’nın ilgisini çekmektedir. Yerel halklar atalarının inançlarına güvenlerini kaybettiklerinde Mısır’ın “bilge rahipleri”ne yöneldiler ve “Mısır’ın bilgeliği”ne duyulan hürmet, bütün pagan dinlerin çöküşünden sonra bile varlığını korudu. Bu hayranlık, Napolyon’un Mısır seferinin bir zamanlar Nil Nehri’nin kıyılarında gelişen olağanüstü medeniyetin azametini ortaya çıkarmasıyla dikkate değer bir şekilde arttı. Bu yüzden günümüzde pek çok insana bir Mısır tapınağı, dini mistisizm için çok uygun bir mabet olarak gözükmektedir. Ayrıca insan zihninin en derin düşüncelerinin ve en iyi ahlakın, dikilitaşların veya sfenkslerin üzerindeki grotesk2 hiyerogliflerde saklı olduğu düşünülmektedir.
Bununla birlikte bu yaygın etkinin temelini oluşturan iki düşünce de oldukça yanlıştır. Bunlardan ilki, bir milletin böylesine muhteşem ve çok yönlü bir medeniyeti tesis eden dini düşüncesinin, mimaride, sanatta ve benzer alanlarda ortaya konulmuş olanlarla paralellik arz ettiğini ima etmektedir. Bununla birlikte bu aşırı saygının başlıca sebebi, klasik paganizmin mesnetsiz önyargısıdır. Günümüz okuyucularının bu inanca körü körüne kıymet verilmesine karşı dikkatli olması gerekiyor. Zira bu hürmet büyük ölçüde, aşırı tutuculuğuyla birlikte akılla kesinlikle bağdaşmayan Mısır dinine dayanmaktadır. Putperestliğin yok olma endişesi bile çok sayıda tanrıyı ve onların çelişkili işlevlerini mantıklı bir sisteme girmeye zorlayamadı veya Mısır inancının hayvanlara tapınmak gibi taraflarına makul açıklamalar getiremedi. Hıristiyan misyonerleri ise bu özellikleri, ahmaklığın en somut örnekleri veya kâfir öğretilerinin şeytani çılgınlığı olarak gördüler. Ancak anlaşılmazlık her zaman dini zihinlere oldukça cazip gelmiştir. Ayrıca ilk Hıristiyan savunucularının bu inancı makul hale getirmek için yaptıkları çağrılar, binlerce yıldır yerel gelenekler tarafından destek görmeyen Nil Vadisi’nin dışındaki bölgelerde bile İsis ve Osiris inancını tümüyle güçbela ortadan kaldırabildi. Mısırlıların dinlerini makul bir sistem içerisine sokma konusunda tamamıyla aciz oluşları Hıristiyanlık sonrası Romalılara, onların derin bir gizem içerisinde olduklarını en iyi gösteren kanıt olarak gözükmüş olabilir ve bu, benzer bir şekilde bazı kişileri halen etkiliyor olabilir. Din tarihi disiplini geliştikten sonra bile bilim insanları, Mısır dinini tarafsızca incelemediler. Bunun yerine sürekli ona gereğinden fazla değer biçmeye çalıştılar. Elbette modern bir araştırmacı tüm bu saçmalıkları fevkalade derin bir mistiklik olarak görme ve pek çok belirsizliğinden dolayı Mısır dinini, tüm dini sistemin tepesine yerleştirme eğiliminde olmayacaktır. Gene de bilim insanları bu dinin kabalığını gerçekmiş gibi ele almakta tereddüt ettiler ve Mısırlıların yüklediğinden daha gizli bir anlam bulmaya çalıştılar. Böylelikle uzunca bir süre bilim “Mısır’ın dini bilgeliği”ni eleştirel bir şekilde incelemeye ve ona gerçekte neyse o şekilde, yani en ilkel çağların büyük bir kısmının ve Mısırlıların yavaş yavaş içinden çıktığı barbarlığın bir mirası olarak davranmaya cüret edemedi.
İlk Mısır bilimciler, Mısır dinini açıklama uğraşına girişmeye cesaret etmediler. Hiyeroglif metinleri yalnızca yarım yamalak anlayabildiler.