Ancak Agni aynı zamanda atmosferin sularında doğmuştur. Kendisi Apāṃ Napāt yani “Suların Çocuğu”, suların kucağında büyüyen boğadır. Bununla birlikte, en azından bazı durumlarda, içinde bulunduğu sular aslında yeryüzüne aittir çünkü kendisinin sularda ve bitkilerde bulunmasından bahsedilmektedir. Benzer biçimde semadan yıldırım biçiminde doğmaktadır. Mātarişvan onu aşağı indirmiştir. Şüphesiz yıldırımın neden olduğu büyük yangınları hatırlatan bir şeydir. Her ne kadar güneşin parlaklığı ayrı bir ilah olarak algılansa da kendisi bazen güneş olarak tanımlanır. Bu yüzden gökyüzünde, sularda ve yeryüzünde olmak üzere üç farklı doğumu vardır. Ancak sıralama gökyüzü, yeryüzü ve sular olarak da karşımıza çıkar. Bu durum Hint dinindeki en eski üçleme biçimidir. Ve muhtemelen bu üçlemeden de diğer güneş, rüzgâr ve ateş üçlemesi biçimi doğmuştur. Bunun değişik bir biçimi de güneş (yine de Ṛigveda’da bulunmamaktadır), İndra ve ateştir. Dinsel törendeki üç ateş üç kutsal karaktere karşılık gelir. Diğer yandan Agni hava ile gökyüzünün tek olarak sayılması nedeniyle iki doğuma sahiptir. Yağmurla birlikte iner ve bitkilerden doğar. Sonra tekrar gökyüzüne yükselir. Bundan dolayı Agni’nin kendi kendisini kurban etmesi ya da kendisini kurban olmaya ikna etmesi gerektiğine dair gizemli buyruklar bulunmaktadır. Ya da yine yeryüzünde yakılan birçok yangından birçok doğumunun olduğu söylenebilir. Oysa üç sayısı Agni’nin erkek kardeşlerine dair görüşte yeniden ortaya çıkar. İndra’nın onun ikizi olduğu ve Paṇileri mağlup etme başarısını Agni’nin ondan ödünç aldığı söylenir. Gizemli bir biçimde Agni; akşamleyin Varuṇa, sabahleyin Mitra, havada bir uçtan diğer uca geçerken Savitṛi ve yolun yarısında gökyüzünü aydınlatırken İndra’dır.
1. Şekil: Agni
Ağızlarından yayılan alevlerle ateş tanrı vāhanasını (vasıtası) binmektedir. Vasıtası bir koçtur. İlahın üç başı ve üç bacağı vardır. Bunlar da üçlü doğumunu ve Hint dinsel törenlerinin üç ateşini simgeler. Diğer yandan yedi kolu, yedi ışık demetini temsil etmektedir.
Agni, kutsal ateşi olan evle yakından ilişkilidir. Tek başına Gṛhapati yani “Evin Efendisi” ismini taşımaktadır. Ayrıca her meskende erkek akraba, arkadaş, baba hatta oğul olarak misafirdir. Dahası tanrıların atası, Bharata’nın, Divodāsa’nın, Trasadasyu’nun ve diğer kahramanların tanrısıdır. Tanrıları kurbana ya da kurbanı tanrılara götürür. Bu yüzden de dünyalar arasında seyahat eden ulaktır. Diğer her şeyin ötesinde kurbanın rahibidir ve bir efsaneye göre bu görevden usanmıştır; ancak istediği ödemeyi aldıktan sonra göreve devam etmeye razı olmuştur. Bir başka suret içinde ölüleri yer çünkü ölülerin yakıldığı odun yığının üstünde cesedi yakar. Bu karakteriyle, adakların taşıyıcısı olarak suretinden dikkatlice ayrılmaktadır. Yalnızca bir rahip değildir aksine kâhin bir bilgedir; Jātavedas yani “Tüm Nesilleri Bilen”dir. İnsanlara ilham verir, onları kurtarır ve korur. Zenginlikler ve yağmur onun ihsanıdır tıpkı zürriyet ve zenginlik gibi. Günahları bağışlar, Varuṇa’nın gazabını önler ve insanları Aditi’nin önünde masum kılar.
Agni tanrılar için de hayırseverdir. Onları lanetten kurtarmış, çarpışmada onlar adına büyük yerler kazanmıştır. Hatta “Vṛitra Katili” olarak isimlendirilir. Lakin asıl başarısı kurbanı istila eden Rakşases’in yakılmasıdır. Bu da ateşin iblisleri yok etmek için eskiden beri kullanıldığının işaretidir. Sihir kullanarak Agni’nin aydınlatılması sayesinde güneşin gökyüzüne çıkışı gerçekleşebilir.
Vaişvānara olarak Agni “Tüm İnsanların Ateşi”dir ve diğer hane sahiplerinin ateşinin aksine bir kabile ateşi (Not 1) olarak görülür. Bununla birlikte genelde isminin anlamının “Tüm Suretleriyle Ateş” olduğu düşünülür. Tanūnapāt (Kendisinin Oğlu) ismiyle, Agni’nin odun ve buluttan kendiliğinden doğumundan bahsediliyor gibidir. Narāşaṁsa “İnsanların Övgü”sü ise ya insanın övgüsünün kişileştirilmesi ya da özellikle babalarla ilişkilendirilen üç ateşin güney alevi olabilir. Her ne kadar “çevik” anlamına gelebilen Agni’nin ismi Avestaca olmasa da ateş kültü İran’a özgüdür. Ayrıca ateşle yakın münasebete giren Ṛigveda’nın Athar-van rahipleri ile İran’ın ateş rahipleri olan Āthravanlar arasında paralellik vardır. Hintli hane sahibinin ateşi ve Roma’daki hane ile Yunanistan’daki (Not 2) mesken ateşi arasında açık bir benzerlik vardır.
Şahsiyet bakımından Agni’den ayrı olan tanrı Bṛihaspati’dir. Kendisi yedi ağızlı, yedi ışınlı, güzel dilli, keskin boynuzlu, mavi sırtlı ve yüz kanatlı olarak tasvir edilir. Bir yayı vardır ve sicimi Ṛta yani “Kutsal Düzen”dir; altından bir el baltası kullanır, demir balta taşır, kızıl atların çektiği bir arabaya biner. Semanın en tepesindeki büyük ışıktan doğmuştur ve kükreyerek karanlığı savar. Tanrıların babasıdır ancak Tvasṭṛi tarafından yaratılmıştır. Diğerlerinin üstünde bir rahip, tanrıların yerli rahibi ya da purohita’sı ve onların Brahman rahibidir. Brahmaṇaspati adıyla “Duanın Efendisi”dir. Agni’yle yakından ilişkilidir ve bazen onunla özdeşleştirilir. Onun gibi üç meskeni vardır ve görünüşe göre Narāşaṁsa olarak adlandırılmaktadır. Yine de İndra’nın amellerini sahiplenmiştir çünkü ineklerin ahırını açıp suları salar. Şakıyan sürüsüyle Vala’yı parçalar ve böğüren inekleri dışarı çıkarır. Vala’nın savunmasını parçaladığında inek hazinesi açığa çıkarmıştır. Bulutların içinde olduğundan birçok ineğe seslenir, karanlıkta ışığı arar. Şafağı, ışığı ve Agni’yi bulup karanlığı dağıtır. Genelde zafer bahşeden, yıldırım taşıyandır, Marutlar vasıtasıyla çağrılır ve İndra’nın özel lakabı “cömert”i taşır. Diğer tanrılar gibi tapınanlarını korur, ömürlerini uzatır ve hastalıkları defeder. “Duanın Efendisi” olarak, Agni’nin karakterinin bir yönünün gelişiminden başka bir şey değildir. Ancak bu süreç kesinlikle Ṛigveda döneminden önce tamamlanmış olmalıdır çünkü bu ilahın büyümesine dair Saṁhitā’da hiçbir ize rastlanmaz. Başka bir alternatif, onun doğasının İndra yönünü önemle vurgulamak ya da onun içinde soyut bir ilah bulmaktır. Bu soyut ilah da Agni ve İndra tanrılarından somut özellikler elde eden ruhban eylemin vücut bulmasıdır. Ancak bu hipotez pek olası değildir.
Soma,