ORTAÇAĞ BATI DÜŞÜNÜRLERİ
23
PLOTİNUS
Mistik felsefenin en önemli adlarından biri olan Plotinus, hem okuyarak, hem gezerek geçirdiği ömründe bir yandan da felsefi ürünlerini vermeyi sürdürmüş bir düşünürdür.
Plotinus “neoplatonizm” felsefesinin kurucusu olan düşünürdür. Plotinus hakkındaki bilgilerimizin çoğu kendisi de bir filozof olan Porphyry’nin Plotinus’un başyapıtı “Enneadlar”a yazdığı önsözden gelmektedir. Plotinus’un mistik felsefesi Yahudi, Hristiyan, Gnostik ve Müslüman filozoflara ve mistiklere yüzyıllar boyunca esin kaynağı olmaya devam etmiştir.
Porphyry, Plotinus’un İmparator Claudius II’nin başa geçtiğinin ikinci yılında, yani 270 yılında öldüğünde altmış altı yaşında olduğunu hesaplamıştır. Plotinus maddi varlığı daha yüksek ve makulat seviyesindeki bir şeyin zayıf bir imajı veya hatırası (mimesis) olarak gördüğünden önemsemez ve kendi bedenini de bu varlığa dahil kabul ettiği için önemsememiştir. Muhtemelen bu sebeple (Porphyry’in aktardığına göre) kendi portresinin yapılmasını reddetmiş, çocukluğu, ailesi veya doğum yeri ve tarihi hakkında bilgi vermekten kaçınmıştır. Yine de Eunapius onun Mısır Deltası’na bağlı Lycopolis’de doğduğunu haber vermektedir. Geçmişi hakkındaki bu belirsizliğe karşın öğrencilerinin aktardığı tüm detaylar felsefesini en yüksek düzeyde yaşamına aktardığını göstermektedir.
Plotinus yirmi yedi yaşında, yaklaşık 232’de felsefe öğrenimi görmek arzusuyla İskenderiye’ye gitmiştir. Orada daha sonra hocası olacak Ammonius Saccas ile karşılaşıncaya kadar hiçbir öğretmenden hoşnut olmamıştır. Ammonius Saccas felsefe öğretmenliği dışında, hammallık yaparak yaşıyacak kadar alçakgönüllü bir bilgeydi, belki de Plotinus’u etkileyen bu olmuştur. Ammonius’un dışında Afrodisyaslı İskender ve Numenius’in eserlerinden de etkilenmiştir.
İskenderiye on bir yıl geçirmiş ve 38 yaşında Perslerin ve Hintlilerin felsefi öğretilerini araştırmaya karar vermiştir. Bu gerekçeyle Persler üzerine yürüyen III. Gordian’ın ordusuna katılmıştır. Sefer başarısızlıkla son bulup Gordian ölünce, Plotinus Antakya’ya dönmek zorunda kalmıştır.
Kırk yaşında, Arap Philip’in hakimiyeti altındaki Roma’ya dönmüş ve hayatının geri kalanını çok sayıda öğrenci edindiği Roma’da geçirmiştir. Öğrencileri arasında filozoflar, Roma senatosu üyeleri, doktorlar, Roma’da evinde kaldığı Gemina ve Iamblichus’un oğlu Ariston’un karısı Amphiclea gibi kadınlar da vardı.
Plotinus 253 yılından başlayarak ölümüne kadar geçecek on yedi yıl içinde daha sonra adı “Ennead”lar olacak denemelerini kaleme almıştır. Porphyry “Ennead”ların kendisi derlemeden önce tam bir kitap olmaktan çok, Plotinus’un konuşmalarında kullandığı deneme ve notlar külliyatı olduğunu ifade etmiştir.
Plotinus’da monist bir varlık anlayışı bulunur. Onun felsefesinin ontolojik hiyerarşisinin ilkesi hem “Varlık,” hem “İyilik” ve de “Tanrılık” sıfatları olan “Bir”dir. Her şey “Bir”den doğar. İlk olarak idealar dünyası olan ortaya çıkar. İdeaların kendi kendine yönelişi ile ikilik (düalizm) ortaya ve dolayısıyla da tin (nefs) ortaya çıkar. Ancak bu nefs tek tek fertlerin değil dünyanın nefsidir ve bireysel nefsleri olduğu gibi tüm dünyayı da canlandırır. Ortaya çıkan nefsler idea’lar ile biçim aldıkları bedenin arasındaki bir konumda bulunurlar. “Bir”den en son doğan şey maddedir. Madde varlık dünyasının en düşük düzeyidir.
Plotinus’un felsefesinde yüce, tamamen aşkın (transcendent) olan “Bir”de ne ayırım, ne çokluk, ne farklılaşma vardır. O, varlık ve varolmama şeklindeki tüm kategorilerin ötesindedir. Bizler “varlık” kavramını kendi tecrübemizin yansımalarından çıkarmaktayız ve varlık bu nesnelerin kendisine izafe edildiği şeydir. Fakat sonsuz, aşkın (transendent) “Bir” tüm bu nesnelerin ötesindedir ve bu yüzden var olan tüm kavramların ötesindedir. Bu anlamda “Bir” aslen “herhangi bir şey olamaz” ve ayrıca tüm şeylerin toplamı da olamaz; çünkü O, tüm var olanlardan öncedir. Bu sebeple “Bir”e hiçbir sıfat yüklenemez.
24
AUGUSTİNUS
Eski Yunan düşüncesinin Roma felsefesine, onun da Hıristiyanlık kültürüne dönüşmesi zincirinde en önemli düşünürlerden olan Augustinus dinine yaptığı hizmetler nedeniyle de ölümünden sonra ermiş ilan edilmiştir.
Augustinus (okunuşu: Ogustinus) 354 – 430 yılları arasında yaşamış olan ünlü Hıristiyan düşünürdür. Bilinen en temel eserleri şunlardır: Civitas Dei (Tanrının Uygarlığı), Confessiones (İtiraflar), Epistolae (Mektuplar). Augustinus bir tanrıbilimci olmasının yanı sıra, Batı düşüncesi içinde ünlü ve etkili filozoflarındandır. Onun yapıtları tanrıbilimsel olmakla birlikte, felsefi sorunları da içeren nitelikler göstermesi bakımından ayrıca önem taşımaktadır. Sonradan modern felsefede tartışılacak olan pek çok tartışmayı Augustinus’un ilk kez gündeme getirdiği görülür.
Düşünür 354’te Roma İmparatorluğu’nun Kuzey Afrika’daki Numidia eyaletinde doğdu. Pagan bir baba olan Patricius ve Hıristiyan bir anne olan Monica’nın çocuğudur. Yaşadığı zamanlar Roma’nın çöküşüne ve Hıristiyanlığın kabulunün hemen ertesine denk gelir. Ataları muhtemelen Kartacalı Berberiler olan Augustinus, Roma kültürü içinde eğitilir ve Latince dışında hiçbir dil öğrenmez. 17 yaşında Kartaca’ya gider. 372’de Mani felsefesini keşfeden Augustinus dokuz yıl Mani felsefesine bağlı kalır. Bu felsefeye göre dünya “iyi ile kötü arasında paylaşılmıştır ve maddenin koyu karanlığı ruhun ışığını karartmaktadır.” Böylece bu felsefeye bağlılık onda ruhunu tenin esaretinden kurtarma umudunu doğurur. “Mani’ci Piskopos Faustus”la tanışmasının yarattığı düşkırıklığı, irade yetisini kabul etmeyen ve insanın sorumluluğunu ve özgürlüğünü inkar edici düşünceden kopuşunu hızlandırır. Augustinus 384’te Milano’da retorik (konuşma sanatı) hocalığına atanır. Bu arada arayışı sürmektedir. Yeni Platoncuların eserleri onda yeni bir değişikliğe sebep olur. Bu dönemde okuduğu başka bir kaynak da Aziz Pavlos’un mektuplarıdır. Bu eserle birlikte Augustinus Hıristiyanlara yaklaşır ve 386 yılında Hıristiyan olmaya karar verir. 387 yılında Afrika’ya döner.
395’te piskopos olan Augustinus 396’da “Hippo Regius’ta Valerius”un yerine geçer. Bu dönemde Afrika kilisesinde bölünmeler yaşanmaktadır. Berberi çiftçilerin Romalılara karşı yürüttükleri mücadeleye katılan piskopos Donatus’un mirasçıları bir “arınmışlar kilisesi”ni savunmaktadırlar. Augustinus, Donatusçuların dini sapkınları cezalandıran bir yasaya tabi tutulmalarını öngören bir imparatorluk fermanının yayınlandığı 405’te, Afrika’daki Donatusçu kilisenin dağıtılmasına etkin olarak katkıda bulunur. 410’da Roma’nın Gotlar tarafından işgal edilmesi üzerine “Tanrı Uygarlığı” eserini kaleme alır. Roma piskoposluk makamı ve Ravenna mahkemesi nezdindeki birçok girişimden sonra, 418 yılında hasımlarını aforoz ettirmeyi başarır. 429-430’da Vandallar Kuzey Afrika’yı istila eder ve Hippo Regius’u kuşatırlar. Telaşa kapılan Augustinus son günlerini ibadet etmekle geçirir ve 28 Ağustos 430’da ölür. Augustinus 1303 yılında Katolik kilisesi tarafından aziz ilan