Kitabınızın sonundaki kaynakçada bizim de yararlandığımız, bu alanda daha derin araştırmalar yapmak isteyenlere hitap eden bir liste bulacaksınız. Bunlardan bazıları internet sitesi olsa da bu sitelerin bizim elememizden geçirilmiş, belli bir bilimsel güvenilirliğe sahip siteler olmasına dikkat edilmiştir. Ama bir alanda araştırma yapmak isteyen insanların, özellikle de öğrencilerin mümkün olduğu kadar internet sitelerine değil de o alanda yetkin bilim insanı ve araştırmacı olan kişilerin yazdıkları kitaplara rağbet etmeleri gerektiği konusunun da bir kez daha altını çizmek isteriz.
Genel bir çeviri hatası olarak “eski Yunan” olarak adlandırılan, ama tarihsel ve coğrafi açıdan bakıldığından bugünkü coğrafi Yunanistan’dan çok Ege bölgemiz, Yunan Adaları ve Doğu Yunanistan kökenli olan antikçağ düşünürleri ve yazarlarının ne kadar çok olduğu bu kitapta dikkatinizi çekecektir. Eski Yunan’ın en önemli düşünürleri olan “Milet Okulu Üçlüsünün (Thales, Anaksimenes ve Anaksimandros) bugünkü bildiğimiz Aydın ili sınırları içindeki Milet’te yaşamış olması ve onların da sistematik felsefenin kurucuları olan Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi anıt düşünürlerin öğretmenleri olması bize bugün içinde yaşadığımız Anadolu coğrafyasının çağdaş felsefe tarihi üzerindeki çok önemli yerini belirtmeye yetecektir.
Efes Okulu üyesi Herakletios’tan, Yunan Adaları kökenli Pisagorcular ’a ve Urlalı Anaksagoras’tan Sinoplu Diyojen’e kadar Anadolu toprağının yetiştirdiği düşünürler her zaman bilinmeli ve onların “eski Yunan” kökenli oldukları vurgulanırken, Batı Anadolu kökenleri de unutulmamalıdır. Bugün genelde bilinçsizce “Batı uygarlığı” deyip geçtiğimiz uygarlığın kökenini Anadolu’ya dayandıran ve Anadolu kültürlerini bir bütün olarak gören yazar ve düşün insanlarımız başta Halikarnas Balıkçısı ve Azra Erhat da bu bağlamda yeniden hatırlanmalı ve tekrar tekrar okunmalıdır.
DOĞU BİLGELİĞİ
HİNT VE ÇİN DÜŞÜNÜRLERİ
1
ZERDÜŞT
Hangi tarihte yaşadığı, hatta gerçekten yaşayıp yaşamadığı bile tam bilinmese de Zerdüşt, milyonlarca insana hitap eden felsefesiyle Ortadoğu halkları gözünde önemli bilgelerden biridir.
Zerdüşt bazılarınca peygamber olarak değerlendirilse de duruşu filozofa daha yakındır. MÖ 10. ila 6. yüzyıl arasında bir tarihte yaşadığı tahmin edilmektedir. Zerdüşt ve Zerdüştlüğe ilişkin belgelerden, onun Kuzeybatı İran’da yaşadığı sanılıyor. Kuzeybatı İran’ın (Medya) taşıdığı neolitik kültür Zerdüşt felsefesinin şekillenmesinde önemli bir role sahiptir. Sümer kent devriminin de bölgeye etkilerinin olması her iki etkinin sentezine dayalı bir gelişmeyi doğurmuştur. Dönemin temel aryan tanrıçaları olan İndra, Mitra ve Varuna’dan “Ahura Mazda” adında bir tanrıya geçiş yapılmıştır. Bu anlamda İran, Medya ve Anadolu tek tanrıcılığına doğru bir aşama anlamına gelen Zerdüşt inancının çıkışında, köleci uygarlığa karşı dinamiklerin bölgede yoğun yaşanan neolitik kültürden alınması yatmaktadır.
Bu kültür şekillenmesi Zerdüşt’ün tarım ekonomisine son derece bağlı olması, emeği, üretimi, helal kazancı esas alması, yeşile kutsallık atfetmesi ve hayvanları korumayı esas almasına yansımıştır. Neolitik kültürün Zerdüşt felsefesine yansıyan en derin etkileri kadına yaklaşımında kendisini göstermiştir. Köleci sistemde Marduk’la birlikte giderek toplumsal statüsündeki düşüşü derinleşen kadına, Zerdüşt tarafından üstün değer biçilmiştir.
Roma merkezlerine kadar etkisini gösteren Zerdüşt antikçağ köleci toplumdan klasik kölecilik çağının (MÖ 500-MS 500) başlamasında belirleyici güç kaynaklarından biri olmuştur. Tarih boyunca tek tanrılı dinlerin, özellikle İsa’nın çıkışında rol oynaması nedeniyle etkilerini korumuştur. Yine Zerdüşt’ün zıtların birliği ve karşıtlığına dayanan düşünce sisteminin tarihe en büyük katkısı felsefeyi düşünenin gelişimine kaynaklık etmekle olmuştur. Zerdüşt felsefesinin etkileri Sokrates ile yoğunlaşmış, “doğru düşünme, doğru söz, doğru eylem” ilkesi, “doğru düşün, mükemmel yap, güzel ol” ilkesine dönüşerek Sokrates ahlakının özünü oluşturmuştur.
Zerdüşt’ün bir karakter olarak tanımlanması ilk kez Xantus’un ve Plato’nun yapıtlarında karşımıza çıkıyor ve daha o zamanlar bile kendisinden “eski bir paygamber” olarak söz edilmektedir. Adının anlamından tutun da gerçekten yaşamış bir insan mı, yoksa çeşitli yazarların yazdıklarının sonradan toplanmasına verilmiş bir ad mı olduğu bile kesin değildir. Kesin olarak bilinen noktalar bu adda birinin (ya da birilerinin) Avesta dilinde çeşitli eserler verdiği ve bu eserlerin zaman içinde felsefenin konusundan çıkarak din haline dönüşmüş olmasıdır. Gathalar (Zerdüşt’ün sözleri olduğu sanılan şarkı ve ilahiler), Pehlevi Dili’ndeki dini metinler olan “Bundahişn” ile “Denkart” ve çeşitli Yunan yazarların eserleri gibi kaynakların Zerdüşt’ün görüşlerini ne ölçüde doğru yansıttığı da tartışmalıdır.
Zerdüşt’ün güçlü bir filozof ve düşünce adamı olduğunu, doğa, toplum ve insan gerçeğine ilişkin bilimsel perspektiflerinde görmek mümkündür. Örneğin Antikçağ Yunan filozoflarının hareket noktası, Zerdüşt inanışının geliştirdiği kavramlara dayanır. MÖ 538 dönemlerinde yaşayan Theopampos Ahura Mazda ve Ehriman arasındaki mücadeleyi tabiatın kendi içindeki kanunu olarak algılar. Zerdüştlük inancında tanrı kabul edilen Ahura Mazda “Aklın Efendisi” olarak sembolize edilir, Ehriman ise kötülüğün güçlerini temsil eder. Ve iyilik-kötülük mücadelesi bu noktada başlar. Yunan felsefesinin Zerdüşlük’ten etkilenme yönündeki diğer bir örneğini ise Heraklitos’da görebiliriz. Heraklitos “sonsuz hareket” kuramında Zerdüşt’ün karşıtlar mücadelesi çizgisinden etkilenir. Bundan yola çıkarak, Zerdüşt’ün gök, ışık, güneş ve diğer göksel varlıkların çözümlenmesini yorumlar, bununla fiziksel evrenin öz devinimlerini formüle eder. Zerdüşt’ün felsefi inancının dünyanın beş temel elementten oluştuğunu belirtir. Bunlar toprak, su, ateş, hava ve bitkidir. Bu tespitler kuşkusuz yerindedir. Zerdüşt inancının yaşandığı Mezopotamya bölgesinin coğrafi konumu ve yaşam koşulları bu tespitlerin kaynağını oluşturur. Mezopotamya’nın elverişli topraklarını da düşünecek olursak, Ortadoğu halklarının yaşamında doğa koşulları ve tarımın dini inançlarını dahi şekillendirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
2
HAMMURABİ
Aslında ilk yasalar olmaktan çok, ilk reformcu düşünceler taşıyan, ilerleme yasalarının yapıcısı olan Hammurabi Babil’in altıncı kralıydı ve Sümer ve Akadları fethederek, Babil İmparatorluğu’nun kralı olmuştu. Böylece de Babillerin Mezopotamya üzerinde hegemonyasını kurmuştu. Çoğu kişi taafından ona ‘ilk yasa koyucu’ unvanı verilse de bu yanlış bir düşüncedir.
Hammurabi komşuları Larsa, Mari ve Asur ile otuz yıl boyunca savaştı ve İran körfezinden Diyarbakır’a ve Zagros’dan Batı çöllerine kadar uzanan bir imparatorluk yarattı. Egemenliğindeki toprakları merkezi bir sistemle yönetti. Resmi yazışma düzenini kurdu. Ayrıca ilki İran’da kurulan posta teşkilatını ülkesine getirtmiş, polis teşkilatını ve ilk belediye sistemini kendi iktidarında oluşturmuştur. Polis teşkilatı şehrin iç güvenliğini sağlıyordu, bir ayaklanma ya da suç olduğunda derhal müdahale edip suçluları yakalıyorlardı. Yakalanan bu suçlular oluşturulmuş mahkemelerde kralın kendi yazdığı 282 maddelik kanunlara göre cezalandırılıyordu, ama genelde bu cezalar çok ağırdı. Belediye reisini Hammurabi kendisi tayin ediyordu. Kurduğu belediye sistemi günümüzdekilere benziyordu; şehrin