Köle, Savaşçı, Kraliçe . Морган Райс. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Серия: Tahtlar ve Zafer
Жанр произведения: Героическая фантастика
Год издания: 0
isbn: 9781632917980
Скачать книгу
bile gözlerinden kaçan en az yarım düzine kadınlı erkekli cepçi sayabiliyordu. Bu zavallı çocuğun hayatı hırsızlık konusunda usta olmadığı için mahvolmuştu. Eğer şanslı olsaydı hayatı bağışlanırdı ve ömrünün geri kalanını altın madeninde çalışarak geçirirdi. Ceres bu şekilde tutsak edilmektense ölmeyi tercih ederdi.

      Yol boyunca ilerlediler, ruhen çökmüşlerdi, diğerleriyle omuz omuza ilerlerken sıcaklık neredeyse dayanılmaz bir hal almıştı.

      Altın bir araba yanlarından geçerken herkesi yoldan çekilmeye zorluyor ve insanları evlerin yanına doğru itiyordu. Sert bir şekilde itilen Ceres kafasını kaldırınca renkli ipek elbiseleri içindeki üç genç kızın kahkahalar atarak sokağa altın fırlattıklarını gördü. Bir avuç insan elleri ve dizleri üstünde çökerek ailelerini bir ay boyunca besleyecek bu metal parçası için kavgaya tutuştular.

      Ceres asla böyle verilen bir şey için el açmayacaktı. Bu tipler gibilerinden sadaka almaktansa ölmeyi yeğlerdi.

      Genç bir adamın altını yakaladığını ve yaşlı bir adamın onu yere yatırıp sertçe elini boynuna sardığını gördü. Adam diğer eliyle genç adamın avucundaki parayı zorla ondan almaya çalışıyordu.

      Genç kızlar arabaları kalabalığı yarmadan önce adamları işaret ederek bu sahne karşısında gülüştüler.

      Ceres'in midesi bulanmıştı.

      "Yakın bir zamanda eşitsizlik sonsuza kadar yok olacak," dedi Rexus. "Bunu göreceğim."

      Onu dinlerken Ceres'in kalbi ağırlaşıyordu. Bir gün onunla ve kardeşleriyle yan yana isyanda dövüşecekti.

      Stada yakınlaşırken sokaklar genişledi ve Ceres ancak o zaman biraz nefes alabildiğini hissetti. Ortam güzeldi, heyecandan ikiye bölünecekmiş gibi hissediyordu.

      Kemerli onlarca girişten bir tanesi boyunca yürüyüp yukarı baktı.

      On binlerce köylü bu muhteşem Stadın içerisine tıkışmıştı. Kuzey tarafın üstündeki oval yapı çökmüştü ve kırmızı güneşliklerin çoğu yıprandığından bunaltıcı sıcağa karşı çok az koruma sağlıyordu. Demir kapılar ve tuzaklı kapıların ardında vahşi hayvanlar hırlıyordu, kapıların arkasında hazır bekleyen savaşçı efendileri görebiliyordu.

      Ceres tüm gördüklerini hayretle özümseyerek nefesini tuttu.

      Bir an sonra yukarı baktı ve Rexus ile kardeşlerinin arkada kaldıklarını fark etti. Onlara yetişmek için öne atıldığı sırada dört tane iri yarı adam etrafını sardı. Alkol, çürük balık ve çok yakınına kadar dadanan vücut kokularını duyunca döndü, çürümüş dişleri ve çirkin sırıtışlarıyla ona baktıklarını gördü.

      Hepsi önünü kapatacak şekilde stratejik olarak hareket ederken, "Bizimle geliyorsun, güzel kız," dedi içlerinden biri.

      Ceres'in kalbi heyecanla çarpmaya başladı. Önde kalan diğerlerine baktı fakat artan kalabalık içinde şimdiden görünürden kayboluyorlardı.

      Ceres en cesur ifadesini takınarak adamlara baktı.

      "Beni bırakın yoksa…"

      Adamlar kahkaha attılar.

      "Yoksa ne?" diye dalga geçti biri. "Senin gibi ufak bir kız dördümüze karşı mı gelecek?"

      "Debelenip çığlık atsan bile seni buradan çıkarırız, kimse de bir bok diyemez," diye ekledi bir diğeri.

      Haklıydı da. Göz ucuyla insanların acele içinde hareket ettiklerini, bu adamların Ceres'i tehdit ettiğini görmemiş gibi yaptıklarını fark etti.

      Aniden, liderin yüzü ciddileşti ve tek bir hızlı hareketle kollarını yakalayıp kendine doğru çekti. Bir daha hiç bulunmamak üzere onu kaçıracaklarını biliyordu ve bu düşünce Ceres'i her şeyden çok ürkütüyordu.

      Hızla atan kalbini görmezden gelmeye uğraşan Ceres etrafında döndü ve adamın kollarından kendini sıyırmaya çalıştı. Diğer adamlar eğlenerek onu yuhaladılar fakat avucunun kemikli kısmını liderlerinin burnuna savurunca adamın kafası geriye gitti ve böylece sustular.

      Liderleri kirli ellerini burnuna götürüp homurdandı.

      Duraksamadı Ceres. Tek bir şansı olduğunu bildiğinden, antrenmanda öğrendiklerini hatırlayıp adamın midesine tekmesini indirince adam yere düştü.

      Ancak hemen akabinde diğer üç adam üstüne çullanmıştı bile, güçlü elleriyle onu tutup çekiştirmeye başlamışlardı.

      Birden duraksadılar ve Ceres rahatlayarak Rexus'un gelerek adamlardan birinin yüzüne vurup onu bayılttığını gördü.

      Ardından Nesos görünerek bir diğerini tuttu ve diziyle karnına indirerek adamı çamurlu kızıl zemine düşürdü.

      Dördüncü adam Ceres'e doğru atıldı atılmasına ancak Ceres hemen eğilip kendi etrafında döndü ve adamı arkadan tekmeleyerek sütuna kafa üstü uçmasını sağladı.

      Orada durup nefes nefese bu manzarayı izledi.

      Rexus Ceres'in omzuna elini koydu. "İyi misin?"

      Ceres'in kalbi hala deli gibi atıyordu fakat içinde, korkunun yerini gurura bıraktığını hissediyordu. İyi iş çıkarmıştı.

      Kafasını salladı ve Rexus kolunu omzuna doladıktan sonra ilerlemeye başladılar, Rexus'un dolgun dudaklarında bir gülümseme vardı.

      "Ne var?" diye sordu Ceres.

      "Olanları gördüğümde kılıcımı her birine saplamak istedim ancak sonra kendini nasıl savunduğunu gördüm. "Kafasını sallayıp kıkırdadı. "Bunu kesinlikle beklemiyorlardı."

      Yanaklarının kızardığını hissetti. Korkmadığını söyleyebilmek isterdi ama gerçekte korkmadan edememişti.

      "Gerildim," diye kabul etti.

      "Nasıl? Ciri, gerilir mi? Asla." Ceres'in alnını öptü ve Stadyuma doğru ilerlediler.

      Zemin seviyesinde hala boş olan bir kaç yer bulup oturdular, Ceres gün içinde yaşadıklarını geride bırakmak için hala geç olmadığına sevinip tezahürat eden kalabalığın heyecanına ortak olmak için kendinden geçmeye izin verdi.

      "Onları görüyor musun?"

      Ceres, Rexus'un işaret ettiği yere bakınca bir düzine kadar gencin localarında oturup gümüş kadehlerden şarap içtiklerini gördü. Hayatında hiç, bu kadar güzel kıyafetleri, tek bir masada bunca yemeği ve parıldayan bu kadar çok mücevheri bir arada görmemişti. Hiç birinin yanakları çökmüş değildi ya da mideleri sırtlarına yapışık durmuyordu.

      "Ne yapıyorlar?" diye sordu, bir tanesinin altın kase içerisinde para topladığını görünce.

      "Her biri bir savaşçı efendinin sahibi," dedi Rexus, "kimin kazanacağına dair iddiaya giriyorlar."

      Ceres dudak büktü. Bunun, onlar için sadece bir oyun olduğunun farkına vardı.  Bu şımarık çocuklar savaşçıları ya da savaş sanatını önemsemiyorlardı. Sadece kendi savaşçı efendilerinin kazanıp kazanamayacağını görmek istiyorlardı. Ceres'e göre ise bu olay onur, cesaret ve yetenekle ilgiliydi.

      Kraliyet bayrakları çekildi, trampetler çalındı ve Stadyumun her bir ucunda bulunan demir kapılar ardına kadar açılınca kara deliklerden deri ve demir zırhlarının güneş altında parıldayarak ışığı yansıttığı savaşçı efendiler birbirleri ardına Stadyuma girdiler.

      Caniler arenada yürürken kalabalık kükredi ve Ceres onlarla beraber parmak uçlarına yükselip alkışlamaya başladı. Savaşçılar yüzlerini seyirciye dönerek bir daire oluşturdular; baltaları, kılıçları, mızrakları, kalkanları, üç