Mozart: Bir Yaşam Serüveni. Heribert Rau. Читать онлайн. Newlib. NEWLIB.NET

Автор: Heribert Rau
Издательство: Maya Kitap
Серия:
Жанр произведения:
Год издания: 0
isbn: 9786057605672
Скачать книгу
gibiydi. Fakat şaşkınlık ve hayranlıkları arttıkça, Amadeus da öfke ve küçümsemeyle daha da coşuyordu. Güzel küçük elleri şimdi tam bir istihza çılgınlığıyla serbest bırakılmış gibi gözüken oyunlar ve karışıklıklar halinde tuşların üzerinde uçuyordu. Sonunda parmakları görünmez olmuştu. Yalnızca yüzüğündeki elmas aralıksız yanıp sönerek parmaklarının okları andıran uçuşunu gösteriyordu.

      Herkesin şaşkınlıktan dili tutulmuştu. Konservatuvar öğrencilerinin çoğunun kalbinde rahatsız bir his vardı. Bilhassa da uzun yıllar piyano alıştırmalarıyla çile çekmiş ama bundan hiçbir şey elde edememiş olan büyük öğrenciler, barbarlar ülkesi Almanya’dan gelen bu yabancıya kıyasla bir hiç olduklarını çok canlı bir şekilde görebiliyordu. Amadeus icrasını bitirip büyük bir alkışla selamlanınca bu müzik tamircilerinin çoğu kıskançlıktan yarı ölü halde omuzlarını silkip en yakınlarındaki kişinin kulağına bir şeyler fısıldayacaktı. O zaman mırıltılar bütün odayı kaplayana dek şunları duyabilirdiniz: “Ah ha!” “Şimdi anladım!” “Tabii ya!” “Amma da yetenekliymiş!”

      Wolfgang, konservatuvar müdürüyle konuşuyordu ve ne olduğundan hiç haberi yoktu. Ama Jomelli durumu fark etmişti. Nihayet Baba Mozart’a şöyle dedi: “Neler oluyor bir bakayım.”

      Sonra öğrencilerden birine yaklaşıp bütün bunların ne anlama geldiğini sordu.

      “Ah, hiçbir şey!” diye cevap verdi sıska delikanlı. “Ama şu var ki aynı araçları kullanmayı seçen herkes bunu yapabilir!”

      “Araçlar mı?” dedi Jomelli. “Muazzam bir parmak kuvveti ve onu destekleyen müthiş bir deha dışında hiçbir ‘araç’ göremiyorum!”

      “Öyle mi ?” diye karşılık verdi uzun boylu öğrenci küçümseyen bir gülümsemeyle.

      İhtiyar İtalyan, “‘Öyle mi?’ sorusuyla neyi kastediyorsun?” diyerek öyle bir şiddetle gümbürdedi ki hem Müdür hem de Amadeus sorunun ne olduğunu anlamak için o tarafa baktı.

      “Beyefendinin arkadaşısınız!” diye cevap verdi öğrenci omuzlarını silkerek.

      “Ben köklü bir itibara sahip elli yaşında bir adamım,” diye cevap verdi Jomelli mağrur bir tavırla. “Şuradaki genç maestro gibi bir sanatçının performansı karşısında suratınızı buruşturarak ne demek istediğinizi soruyorum size!”

      “Söylediklerine göre parmağında sihirli bir yüzük varmış ve büyü marifetiyle icra ediyormuş müziğini!”

      Jomelli ve Mozart’ın diğer arkadaşları bu saçmalık üzerine kahkahalar attı. Amadeus’un güzel yüzünde acıma ve kınamayla karışık bir tebessüm belirdi. Yüzüğü parmağından çıkarıp Müdür’ün eline bıraktı. Ardından tekrar piyanonun başına geçip birkaç dakika boyunca, mümkünse, öncekinden daha da coşkulu ve müthiş bir şekilde çaldı. Sonra bu ahmakların aptallığı ve rezilliği yüzünden çok yorulmuş gibi kuvvetsiz ve bitkin bir şekilde oradan ayrılmak için arkadaşlarına işaret etti.

      Sekizinci Bölüm

      Signora Bernasconi

      Odönemde İtalya’nın en büyük şarkıcısı olan Signora Bernasconi akşam yemeğini henüz bitirmişti. Napoli’ye has pahalı salyangoz ve midye çorbası ile frutti di mare (istiridye ile küçük kabuklu deniz hayvanları), ıstakozlar, marul, balık, kızarmış et sofradan kaldırılmıştı. Masada sadece portakal, incir, şeftali ve üzüm ile birkaç şişe Capri ve Falernian şarabı vardı. Sofra on kişi için kurulmuştu ama belli ki tek bir kişi yemek yemişti. Akşam yemeğinde ister on veya iki kişi olsun, isterse hiç kimse olmasın, sofranın bu şekilde kurulması Signora’nın emriydi.

      Bugün ikinci durum söz konusuydu. Sıcak hava Primadonna’yı öyle bunaltmıştı ki misafirlerinin huzurundan çekilmek zorunda kalmak istememişti. Bu yüzden aralarında cömert sofrasının daima açık olduğu Prens Francavilla ile ünlü sanatçıların da bulunduğu pek çok centilmenin geldiği haber verilmişse de bu misafirlerin hepsi şu soğuk cevapla geri gönderildi: “Signora Bernasconi bugün akşam yemeğini yalnız yiyor.”

      İtalya’da ünlü bir primadonna bir tiran gibi hüküm sürer zira onun için operalar yazan bestekâr, emirlerine uyduğu takdirde ümitvar olmak fakat isyankâr bir köle gibi davrandığı takdirde ise korkmak için her sebebe sahip olacaktır. Ayrıca Primadonna’nın hayranları üzerindeki hükmü de mutlaktır. Kaldı ki bu hayranlar bir sanatçı, soylu, markiz yahut prens olabilir.

      Signora Bernasconi şimdi bir kanepeye uzanmıştı. Güzel biçimli vücudunu hafif ve pahalı bir kumaştan beyaz bir neglije31 örtüyordu yalnızca. Tanrıça Hera gibi güzel ve mağrurdu, yüzünde ise bir mayıs gününden ziyade güneş ışığını ve fırtınayı hatırlatan bir yaz ortası görüntüsü vardı.

      Yüksek alnında sonsuz bir kibir taht kurmuştu. Kemerli burnu, kalınca çizilmiş kaşları, yanıp sönen gözleri ve kıvrımlı üst dudağındaki tinselleşmiş bıyığının soluk gölgesi; ateşi, gücü ve kararlılığı simgeliyordu. Bu kadına bakan herkes, onunla herhangi bir alaka kurmanın biraz cesaret gerektirdiğini anlardı.

      Şu anda o yüksek alın, az çok uğursuz kıvrımlar halinde büzülmekteydi zira ennui ve huysuzluk, Primadonna’yı tehdit etmekteydi. Elbette, en uzaktaki pencere oyuğunda bekleyen hizmetçisi dışında bunu fark edecek kimse yoktu. Kızcağız bir elini hızla atan kalbinin üzerine tedirginlikle bastırmıştı çünkü her an hanımının başının üzerinde bir fırtına kopmasını bekliyordu. Zavallıcık şu sert sesi işittiğinde korkudan iyice büzülmüştü:

      “Arabella!”

      “Signora,” diye cevap verdi titreyip bir adım ileri çıkarak.

      “Yaklaş!” diye buyurdu şarkıcı. “Seninle konuşacağım diye sesimi mi çatlatayım?”

      Hizmetçi kız uysalca itaat etti.

      “Bana biraz buzlu su getir!”

      Arabella hanımına saygılı bir şekilde bir kadeh uzattı. Signora da suyu içti. Ardından korkunç derecede canı sıkılmış gibi toparlak kollarını ayırıp gerdi ve şunu sordu:

      “Giriş salonunda kimse yok mu?”

      “Kimse yok, Signora.”

      “Tanrı aşkına, bugün neden tüm misafirleri geri çevirdiler?”

      “Grazia, Signora,” diye kekeledi Arabelle. “Siz öyle emrettiniz hanımım!”

      “Aptal!” diye karşılık verdi Signora Bernasconi. “Ben yemeği yalnız yiyeceğimi söyledim ama yemekten sonra gelecek misafirler konusunda bir şey demedim.”

      “Madonna…”

      “Sessiz ol!” diye emretti Bernasconi. “Aptallıklarınız beni öldürecek!”

      Kısa bir sessizlik oldu. Bu sırada Signora güzel omuzlarını sabırsızca oynatıp dantellerini boynundan biraz aşağı indirmişti.

      Sonra Hera bir kez daha bağırdı:

      “Şu filozof olacak aptal amcam evde mi?”

      “Sanırım evde,” diye cevap verdi Arabella. “Çalışma odasından neredeyse hiç ayrılmıyor.”

      “Yanına git ve onunla konuşmak istediğimi söyle.”

      Kız gitti. Bernasconi ise dudaklarını çevreleyen alaycı bir tebessümle kendi kendine şöyle diyordu:

      “İşte bu iyi fikir. Gelip beni eğlendirsin. Krallar ile kayzerlerin saray soytarıları olurdu. Bernasconi’nin de


<p>31</p>

Şeffaf, çoğunlukla tül benzeri kumaşlardan yapılan bir elbise. (ç.n.)