GİRİŞ
Homeros’un iki epik şiiri “İlyada” ve “Odise”nin, dünya edebiyat tarihinin en büyük şaheserleri arasında olmaları yanında, anlattıkları hikâyeler, çoğumuzun hayatında duyduğu ilk hikâyelerdendir. Ben küçük bir çocukken; çelik işçisi olan babam beni dizinin üzerine oturtur ve dünyanın en güzel kadını için yapılan ve sinsi bir kurnazlıkla kazanılan on yıllık savaşın öyküsünü anlatırdı. Bu öykü gözlerimin fal taşı gibi açılmasına sebep olurdu. Tek gözlü Kyklop’lar, Sirenler1 ve onların karşı konulamayan şarkıları, koca bir girdap ve altı başlı bir canavar, denizcileri domuza çeviren Cadı Kirke, sihirli rüzgârlar ve üzerindeki yırtık pırtık giysileri çıkarıp atarak kendisinden başka kimsenin kullanamadığı bir yayla kanlı bir intikam alan küçümsenmiş bir dilenciyi ve bunun gibi pek çok şeyi anlatmaya devam ederdi. O zamanlar, Truva Savaşı ve Odysseus’un uzun eve dönüş hikâyesindeki olaylar dünyanın en güzel hikâyeleri olarak beni kalbimden vurmuştu. Çok senelerden ve birçok hikâyeden sonra bile hâlâ fikrimi değiştirmedim.
İncil, Shakespeare’in oyunları ve belki Ovid’in “Metamorphoses” (“Dönüşümler”) kitabı dışında çok az çalışma kültürel kan dolaşımımıza böylesine derinlemesine girmiştir. Dante’nin “Inferno”sunda (“Cehennem”) Ulysses -Odysseus’un Latince adı- dünyanın uzak köşeleri ve daha ötesine doğru denize açılan, bilinmeyenin peşinde koşarak yerinde duramayan bir maceraperest olarak ortaya çıkmaktadır. Christopher Marlowe, Helen’in güzelliğini şu iki ünlü dizede dile getirmiştir: “Bu çehre binlerce gemiyi denize açan mı / ve Truva’nın üstsüz kulelerini yakan?” Homeros’un hikâyeleri üzerine sayısız resim ve heykel yapılmış; bale ve opera yazılmıştır. Rider Haggard [“King Solomon’s Mines” (“Kral Süleyman’ın Madenleri”) adlı, erkek çocuklarına yönelik klasik macera romanın yazarı] ve Andrew Lang (peri masallarıyla ünlü) bile, Ulysses’in -Mısır’da Helen’i ararken- Haggard’ın meşhur femme fatale2 karakteri, itaat-edilmesigereken-kadın olarak bilinen, Ayesha’nın reenkarnasyonuna tutsak düştüğü “The World’s Desire” (“Dünya’nın Arzusu”) adlı kitabı beraber yazmışlardır. James Joyce’un “Ulysses”i, Odysseus’u hissettirmeden modernleştirir ve Derek Walcott’ın kitap uzunluğundaki şiiri “Omeros”, Homeros’a Karayipli bir aksan verir.
İnsanlar Truva’yı düşündüklerinde genellikle ilk akıllarına gelen şey Truva Atı olur ancak “İlyada”da bu olay yer almaz, onun yerine Aşil’in öfkesi ve bunun sonuçlarına odaklanılır. Sadece “Odise”de kör ozan Demodokos, Truva hakkında şiirler okurken Odysseus’un zeki oyunundan bahseder. Vergilius, Aeneas’ın maceraları ve Roma’nın kurulması hakkındaki “Aeneas” (MÖ I. yüzyıl) adlı Latince destanında bu konu hakkında daha fazla detaya yer verir. Yine de içi silahlı askerlerle dolu devasa atla ilgili hikâye, eski zamanlardan beri bütünüyle bilinmekteydi çünkü Homeros’un şiirleri Truva hakkındaki destan çemberinin sadece iki kısmını oluşturuyordu. Başlıkları ve çok küçük bir bölümü dışında diğer şiirler kayıptır fakat ne içerdikleri hakkında ana hatlar bilinmektedir. “Cypria”, Paris’in hükmü ile ilgili bir hikâyeyle ilgilidir ki bu isimdeki bir Truva prensi üç tanrıçadan en güzel olanını altından bir elma ile ödüllendirmek durumundadır. O, Afrodit’i seçer; bunun nedeni ise Afrodit’in buna karşılık olarak dünyanın en güzel kadınına sahip olacağına dair ona söz vermesidir. Çok geçmeden Paris, Menelaos’un karısı Helen’le beraber kaçar ve Truva’ya geri döner.
“İlyada”, bizim bildiğimiz şiirdir. Menelaos, yanlış yolda olan karısını geri kazanmak ve intikam almak için Yunan ordusunun generali olarak bin tane gemi ile Truva’ya giden erkek kardeşi Agamemnon’dan yardım alır. “İlyada”nın hikâyesi tam da herkesin sabırsızlanmaya ve sinirlerin gerilmeye başladığı kuşatmanın dokuzuncu yılına girildiğinde başlar. Şiir, biraz kendini beğenmiş olan Agamemnon ile en ölümcül düşmanı Aşil arasında bir metres için yapılan, kontrolden çıkmış bir kavga ile başlar. Onurunu lekelenmiş hisseden Aşil; çadırına gider ve Agamemnon’u, savaşı bırakıp evine dönmekle tehdit eder. Destanın sonraki büyük bir kısmı savaşın gelgitlerini anlatır ve sevilen aile babası Hektor, Truva’nın büyük galibi olarak ortaya çıkar (Hektor, “halkının koruyucusu” anlamına gelir.). Fakat bu Truva prensi, Aşil’in en iyi arkadaşı Patroklos’u öldürdüğü zaman Aşil, kanlı bir intikam için yemin eder. Cesedi yerlerde sürüklenen Hektor da dâhil birçok kişi ölür. Oğlunu kaybeden yaşlı Truva Kralı Priamos, onun cesedini geri almak için yalvarır ve Aşil -insancıl bir merhametle ve kendini aşan dokunaklı bir anında- yaşlı adamın Truva’da gömülmek üzere cesedi almasına izin verir. Şiir, “atları iyi süren” Hektor’un cenazesi ile sona erer. Ne yazık ki savaşın kendisi devam edecektir.
“Aithiopis”, savaştan biraz daha bahseder; uzun ve gözlerden uzak bir hayat yerine kısa fakat ihtişamlı bir hayatı seçen Aşil’in ölümü ve cenazesi ile biter. Bu şiir aynı zamanda Aşil’in, Truvalıların yardımına gelen ve aşka düştüğü -artık çok geç olduğunda- Amazonların kraliçesi Penthesilea ve savaşıyla ilgili bir bölüm de içerir.
“İlias Parva” veya “Küçük İlyada”, Truva Atı hilesine, Truva’ya girmek için bir araç olarak odaklanır ve güçlü Aias ile kurnaz Odysseus’un Aşil’in zırhı için yaptıkları yarışmayı içerir (Odysseus zırhı kazanır, sonra Aias geçici olarak aklını kaybeder ve sonunda utançtan kendini öldürür.).
“İliu Persis” veya “Truva’nın Yağmalanışı”, şehrin ele geçişi ve Hektor’un babası Priamos ve küçük oğlu Astyanaks’ın ölümü, kimsenin inanmadığı bir peygamber olan Kassandra’ya tecavüz de dâhil, onu izleyen toplu katliamı konu alır. Hektor’un karısı Andromakhe, Aşil’in oğlu Neoptolemos’un metresi olur.
“Nostoi”, ihanet eden karısı Klytemnestra ve sevgilisi Aegisthus tarafından bir anda öldürülen Agamemnon da dâhil çeşitli kahramanların eve dönüşünü inceler (Elektra ve Orestes tarafından babalarının katledilmesinin intikamı ile devam eden bu hikâye, Eshilos’un “Orestia” adlı üç oyunlu serisine konu olmuştur. Zeus, Agamemnon’un öldürülmesine “Odise”nin başlangıcında yer verir.).
“Odise”, becerikli ve kurnaz, pek çok badire atlatmış bir adam olan Odysseus’un, nostos3 veya eve dönüş yolculuğunu konu eder. Ana vatanı İthake’ye yalnız başına dönmeden önce -en az altı yüz adam ve on iki geminin kaybı da dâhil olmak üzere- çok acılara katlanmıştır. Yurduna vardığında yüz sekiz taliplinin, aralarından birini yeni kocası olarak seçeceğini ümit ederek karısı Penelope’nin çevresini sardıklarını fakat bu sırada da evindeki her şeyi yiyip içtiklerini anlar. Odysseus kılık değiştirir; bir dilenci görünümüne bürünüp artık yetişkin bir adam olan oğlu Telemakhos’un yardımı ile bu haneye tecavüzcüleri katleder, evini pisliklerden temizler ve sessizlik ve istirahatten ibaret bir hayatı iple çeker.
“Telegonia”, dansa benzer şaşırtıcı bir gidişat ile çemberi kapatır. Odysseus’un Büyücü Kirke’den olan oğlu Telegonus, kazara babasını öldürür ve Penelope ile evlenir. Bu arada Odysseus’un Penelope’den olan oğlu Telemakhos zamanı gelince Kirke ile evlenir. Hepsi büyücünün sihirli adasında mutlu bir şekilde yaşarlar.
Bütün bu şiirler görünüşe göre antik çağlarda bilinmelerine rağmen “İlyada” ve “Odise” sanatsal yönü ve şöhreti ile diğerlerinden öne çıktı. Gerçekten de bu ikili birlikte, Yunan kültüründe İncil, Tevrat