Bazı insanların hayat hikâyeleri, o ülkelerin ve toplumların da serencamını yansıtır. Kendisiyle farklı dönemlerde, farklı vesilelerle birlikte çalışma imkânı bulduğum, bir büyüğüm olarak tecrübelerinden, tavsiyelerinden daima istifade ettiğim Sayın Kahraman Emmioğlu, işte böyle bir isimdir.
Türkiye’nin 1960’lı yıllardan itibaren eğitimde, sanayileşmede, bürokraside, ekonomide, sosyal ve siyasi alanda yaşadığı tüm arayışların, gelişmelerin, kırılmaların, yönelimlerin ipuçlarını Sayın Kahraman Emmioğlu’nun hayat hikâyesinde bulmak mümkündür.
Yakın tarihimizi, manipülasyonlardan, yalanlardan, tek taraflı değerlendirmelerden uzak şekilde anlayabilmek için farklı okumalara, farklı bakış açılarına ihtiyacımız var. Siyasette kendisiyle aynı idealleri paylaştığım, değerli büyüğüm Emmioğlu’nun hayat hikâyesi, son 50-60 yılımız için bize bu imkânı sunuyor. Kendisinin birlikte çalıştığı, dava arkadaşlığı yaptığı, yol yürüdüğü isimlerle ve şahit olduğu olaylarla ilgili samimi değerlendirmeleri, yakın tarihimiz bakımından kıymetli bir hazine niteliğindedir.
Ülkemizin bugün geldiği yeri, seviyeyi anlayabilmek için de Sayın Emmioğlu’nun 1960’lı, 1970’li, 1980’li, 1990’lı yıllarda, kimi zaman mühendis, kimi zaman yönetici-bürokrat, kimi zaman siyasetçi olarak, bizzat içinde bulunduğu hadiseleri iyi değerlendirmemiz, yakından incelememiz gerektiğine inanıyorum.
Ülkemize ve milletimize verdiği hizmetler için kendisine şükranlarımı sunuyor, Sayın Emmioğlu’nun üniversite yıllarından başlayarak özel sektör, kamu ve siyasetteki anılarından oluşan bu eserin, içerdiği bilgiler ve analizlerle, Türkiye’yi tüm yönleriyle anlamak isteyen herkes için bir rehber olmasını temenni ediyorum.
ÖNSÖZ
Bir kısım tarihçiler Osmanlı’da Batılılaşmanın, Fatih Sultan Mehmet’in İtalyan Ressam Gentile Bellini’ye kendi portresini yaptırmasıyla başladığını iddia ederler. Elbette Batılılaşmada Fatih Sultan Mehmet’in kendini Doğu Roma imparatoru olarak tarif etmesi ve İstanbul’un fethiyle başlayan saray geleneklerini inşa etmesi de belirgin bir rol oynamıştır. Osmanlı’nın hâkim bir kültüre sahip olmasına rağmen, fetihlerle elde edilen sadece maddi ganimetler olmamış, fethedilen toprakların iktidar gelenekleri ve kurumları Osmanlı iktidar anlayışına gözle görülür tesirlerde bulunmuştur. Bu tesirler, 1839 Tanzimat Fermanı’nın ilanı ile bir manifestoya dönüşmüş ve Osmanlı İmparatorluğu yeni istikametini ve gelecek tahayyüllerini Batı’da aramaya başlamıştır.
Kendi medeniyet iddiasını Batılılaşma çabalarıyla bir kenara bırakan ve bu yolda çok ciddi uğraş veren Osmanlı’nın bu yeni anlayışı, imparatorluğun tarih sahnesinden çekildiği 20. yüzyılın başına kadar yoğun bir şekilde devam etmiştir. Osmanlı bakiyesi Türkiye Cumhuriyeti, 1839 Tanzimat Fermanı’nın pratiklerini çok başarılı bir şekilde uygulamış ve hiçbir milletin tarihinde yaşanmayan facia ve uygulamalara yol açarak “Batı’nın kapıkulu”na dönüşmüştür.
Makine Profesörü Necmettin Erbakan’ın 1969 yılında Konya’dan bağımsız milletvekili adayı olmasıyla doğan Millî Görüş Hareketi, Anadolu ve Rumeli topraklarında Batılılaşmaya karşı ciddi bir itiraz başlatmıştır.
Millî Görüş Hareketi’nin ilk partisi Millî Nizam Partisi 26 Ocak 1970’te Necmettin Erbakan ve on altı arkadaşı tarafından kurulmuştur. Kurucuları arasında Ahmet Tevfik Paksu, Ali Haydar Aksay, Süleyman Arif Emre, H. Tahsin Armutçuoğlu, Ömer Çoktosun, Ekrem Ocaklı, Ö. Faruk Ergin, Saffet Solak, Hasan Aksay, Ali Oğuz, İsmail Müftüoğlu, Nail Sürel, Fehmi Cumalıoğlu, Hüsamettin Fadıloğlu, Bahattin Çarhoğlu, Mehmet Satoğlu, Rıfat Boynukalın, Hüsamettin Akmumcu, Hüseyin Abbas, İkbal Şen gibi isimler vardır. Parti, kurulduktan on beş ay sonra 1960 darbesinin bir ürünü olan yeni vesayet odağı Anayasa Mahkemesi tarafından 20 Mayıs 1971 tarihinde kapatılmıştır.
Henüz hiçbir seçime girmeyen, doğru dürüst örgütlenememiş, TBMM’de sadece üç milletvekili tarafından temsil edilen siyasi ve iktisadi anlayışı kısaca “Faize ve AET’ye hayır!” olan Millî Nizam Partisi’nin ömrü uzun olamamıştır. Millî Nizam Partisi, Batılılaşma çabalarına siyasi alanda karşı koymaya kalkışınca küresel güçlerin Türkiye’deki paryaları tarafından siyasetten menedilmiştir.
MNP’nin mahiyeti ile ilgili en objektif değerlendirmeyi Ali Yaşar Sarıbay, “Türkiye’de Modernleşme Din ve Parti Politikası MSP Örnek Olayı” kitabında “MNP’nin kuruluşunu zorunlu kılan nesnel koşullar sanayileşen Türk toplumundaki işlevsel bölünmelerin keskinleşmesinin bir sonucu olmasına rağmen; basın ve kamuoyu, yeni partiyi ve yöneticilerini, siyasal yollarla Türkiye’de İslamiyetin destekleyicisi olarak nitelemiştir.” şeklinde ifade eder. (Alan Yayıncılık, Mart 1985, İstanbul)
MNP’nin kuruluş yılları, DP’nin iktidarda olduğu 1950-60 yıllarının ardından Türk milletinin yeniden nefes alamadığı, dindarların tahkir edildiği, nispeten bir sağ partinin -AP’nin- iktidarda olduğu yıllardır.
Necmettin Erbakan’ın yerli duruşu, ümmetçiliği ve kalkınmacı anlayışı ile bir miktar Jean Calvin’i andıran fikirleri yeni bir parti olan MSP’nin kurulmasına neden olmuştur.
11 Ekim 1972 tarihinde Süleyman Arif Emre’nin öncülüğünde Millî Görüş Hareketi’nin lideri Necmettin Erbakan’ın kurucusu olamadığı MSP; Abdülkerim Doğru, Rasim Hancıoğlu, Hüseyin Kamil Büyüközer, Abdullah Tomba, Sabri Özpala, M. Turhan Akyol, Halid Özgüner, M. Gündüz Sevilgen, Zühtü Öğün, Hüseyin Erdal, Hüseyin Koçak, Hasan Özkeçeci, Osman Nuri Önügören, Mazhar Gürgen Bayatlı, M. Emin Ayak, Mustafa Arafatoğlu, Mustafa Mamati, Abdurrahim Bezci, Sami Baysal tarafından kurulur.
Necmettin Erbakan için çileli ve engebeli siyaset yolculuğu, var olma kavgası başlamıştır. Millî Nizam Partisi’nin kapatılması aynı zamanda Necmettin Erbakan’ın yeni bir iletişim dili üretmesine yol açmıştır: kuş dili…
Ruşen Çakır, Millî Görüş lideri Necmettin Erbakan’ın yeni bir siyaset dili geliştirmesiyle ilgili olarak “Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce – İslamcılık” adlı kitapta, “Tüm İslam coğrafyasında yasal siyasi arenada Erbakan kadar eski, deneyimli, dayanıklı ve başarılı bir başka İslamcı lider yok. Bunda İslami hareketleri belli sınırlar içerisinde oyuna kabul eden Türkiye’deki mevcut sistemin rolü büyük olsa da Erbakan’ın maharet, yetenek ve karizması da asla göz ardı edilemez.” demiştir. (İletişim Yayınları 3. Baskı, 2011, İstanbul)
Aslında Ece Ayhan, Erbakan’ın yaşadıklarına denk düşen bir şiir de yazmıştı. Onlar vurmuş, Erbakan büyümüştü. Onlar kapatmış Erbakan açmıştı. Onlar korkutmuş Erbakan müjdelemişti. Onlar sindirmiş Erbakan ümitlendirmişti. Yenik bir medeniyetin çocuklarını zafer kazanmaya hazırlayarak Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte 20. yüzyılın paradoksal ikliminde Türk milletine, tüm Müslüman dünyaya moral inşa etmişti.
Erbakan ve Millî Görüş Hareketi bir taraftan “Önce ahlak ve maneviyat!” diyerek toplumun manevi değerlerini restore ederken öte yandan “İlim Çin’de de olsa ona talip olun. Çünkü ilim her Müslüman’a farzdır.” hadisinin buyruğuyla kevni ilimlerde de atağa geçerek ağır sanayi hamlesini başlatmıştı.
1.Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim
Emrazı Zühreviye Hastanesi’ne kapatıldı anamız
Adıyla çalışan ermiş Sirkeci kadınlarındandır
Şeker atar hâlâ mazgallardan Cankurtaran’da
Acı Bacı’nın acı bilmez uçurtma çocuklarına
Yıl sonu müsamerelerine kimler çıkarılmaz?
2.Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim
Babamız dövüldü güllabici odunlarla tımarhanede
Acaba halk nedir diye düşünür arada işittiği
Dudullu’dan tâ Salacak’a koşarak alkışlayalım
Fazla babalarıyla dondurma yiyen çocukları
Hangi